Sinopoulos’ta “İstanbul Kemençesi...”

Makam müziğinde, klâsik kemençe’nin uluslararası arenaya çıkabilmiş ve dünya durdukça hatırda kalacak virtüözleri, bu sazı kucağına alan pek çok kıymetli sanatkâra kıyasla uzak ara öndedir. (Zihin yorgunluğumun kusuru ve özrü bende kalmak kaydıyla...) Tanburî Cemîl, Fahire Fersan, Vasilâki, Nikolâki, İhsan Özgen, bu yolun kilometre taşlarıdır. Yaşayan Usta’lar arasında da Derya Türkan’ı buraya kaydetmek gerekir.

Haberin Devamı


36. Festival’in müdavimleri, İzmir Kültür Sanat ve Eğitim Vakfı’nın (İKSEV), evsahipliğinde, perşembe akşamı AASSM’de gerçekleştirilen “L’Acheron’un - Lachrimae Lyrae - Tears Of Exile – Sürgünün Göz Yaşları” konserini izlerken, benim de gözümün ve kulaklarımın önünden, işte bu isimler geçti birer birer...
Sokratis Sinopoulos’un (kemençe sanatçısı) yol göstericiliğinde, François Joubert-Caillet (grup lideri, viyola da gamba), Andreas Linos (tenor viyol), Marie-Suzanne de Loye (bas viyol), Nolwenn Le Guern (bas viyol), doğu ve batı müziğinin parlak renkleriyle örülmüş müzikal bir mozaik ile çıktılar dinleyicilerin karşısına. Barok ve makam müziğinin melezlenmesi, klâsikle geleneksel arasında üst üste binen mükemmel geçişler, beş müzisyenin tek bir yürekmiş gibi eşzamanlı yorumları, “ötekileştirme” adına, ortaya mazeret diye konulabilecek herşeyi sildi süpürdü.
Bütün yaylıların, uzun dem seslerdeki hakimiyeti, tiz perdelerdeki hissedilir heyecanı ve bir ara “viyolaları yere bırakıp, hepsinin kemençe’ye davranmaları”, hele kemençe ile pek nadir duyulan “pizzicato” lezzeti, anlatılır bir ahenkten çok ötesiydi. “Daha başka ?”, derseniz... Gerçi “yazı işleri”, benim bu koku tasvirlerimi pek sevmiyor ama, vallahi benim bir kabahatim yok; Sinopoulos tırnağını dokundurdukça kemençeye, “İstanbul” kokuyordu ortalık!
L’Acheron, dinleyicilerinin dinmeyen alkışlarına bizim “Kasap Havası” diye bildiğimiz “Karorseri Trava” adlı eserle teşekkür etti. Azcık da dedikodu: 1 saat 15 dakika aralıksız performans... Önüne geleni ayakta alkışlayan İzmir seyircisi, bu kadar üst düzey bir icra için koltuğundan kalkmadı ya, ona üzüldüm biraz.
Agora’daki İtalyanlardan sonra L’Acheron... Akdeniz, barok ve sentezler... Festival’in 11 Temmuz’daki kapanış konserini de sayarsanız, İKSEV’in, “İzmirli için günceli nasıl takip ettiği ve taze kalmaya ne kadar özen gösterdiği”nin de hakkı verelim. Dünyada yükselmekte olan nitelikli makam müziğini, bu sene dünya ile eşzamanlı yakalamış olmaları tesadüf değil gibi geliyor bana. Hem sanatçılara, hem de İKSEV’e vefâtında kemençevî İhsan Özgen için yazdığım “mersiye” ile teşekkür etmek isterim:

“…Tırnağının ucundayken mârifet ve iltifâtı
Tırnağı etmeyen medya, ıskaladı bu vefâtı

Yer kalmamış olmalı ki, boş sadâdan hoş sadâya
Üsküdar’da sabah oldu, sıra gelmedi vedâya

Uğurlama bahsi zayıf ; vefasızlık an’anevî
Olsa bile meyân açıp, karar etti kemençevî

Karşılayan mühim zira, emr-i Hâk olunca vâki
Cemîl, Fahire Hanım ve Vasilaki, Nikolaki...

Aynı anda basar idi, nevâ ile rast teline
Hat ebrû minyatür, resim; yakışırdı hem eline

Ocak, iki bin yirmi bir, altısı çarşamba günü
Yayını bırakıp çekti, hem perdeyi hem tülünü

Mızrap meşreb arşe ile, tarzından bir tavır doğdu
Nûr içinde yatsın Üstâd ! Bu ses ondan önce yoğdu...”

Yazarın Tüm Yazıları