Atatürk: “29 Ekim, tarihten silinmek istenen bir milletin öcüdür”

Emperyalist devletler 1915’te Çanakkale’de durdurulmuştu ama 30 Ekim 1918 tarihli Mondros Anlaşması ile elde kalan Anadolu topraklarının işgali başlamıştı.

Haberin Devamı

Ordu dağıtılıyordu, Mustafa Kemal de İstanbul’a çağrılmıştı. 13 Kasım 1918 günü, Adana’dan trenle Haydarpaşa’ya gelen Mustafa Kemal karşıya geçmeyi beklemektedir. 22 İngiliz, 12 Fransız, 17 İtalyan ve 4 Yunan savaş gemisi Marmara’ya demirlemiştir. 55 zırhlı savaş gemisi adeta çelik bir duvar oluşturmuştur.

“GELDİKLERİ GİBİ GİDERLER”

Mustafa Kemal, 13 Kasım 1918 günü, Haydarpaşa’dan kalkan ‘Kartal’ isimli köhne bir istimbotla bu zırhlıların arasından karşıya geçerken yaveri Cevat Abbas’a 55 zırhlı geminin oluşturduğu çelik duvarı yıkıp geçecek o inanç yüklü cümleyi söyler: “Geldikleri gibi giderler...

Atatürk: “29 Ekim, tarihten silinmek istenen bir milletin öcüdür”

Böylece Mustafa Kemal’in Kurtuluş hazırlıkları için İstanbul’da geçireceği 6 aylık süresi başlar. Kurtuluşun yolunu, İstanbul’da yapacağı girişimlerde arıyordu. Askerlerle, Meclis-i Mebusan üyeleriyle, gazetecilerle, yabancılarla, Osmanlı Devleti ileri gelenleriyle hatta Padişah Vahdettin ile dahi görüşüyordu. Mustafa Kemal tüm siyasi yolları deniyor, hatta bir ara “Minber” isimli bir gazete bile çıkarıyordu. Denediği yollardan birisi de ordunun dağıtılması karşısında yeniden toparlanması için hükümette Harbiye Nazırı olup Anadolu’daki kurtuluş ateşini de yakmaktı. Hatta bir ara “İhtilalci Komite” kurup, hükümeti devirip padişahı değiştirmeyi bile düşündüler.

Haberin Devamı

KUVVET MİLLETTE DİYEREK SAMSUN’A ÇIKTI

Ama Mustafa Kemal ve arkadaşları çarenin İstanbul’da değil Anadolu’da olduğunu anlamışlardı. Artık İstanbul’da yapacak bir şey yoktu. 16 Mayıs 1919 günü, Bandırma gemisiyle Samsun’a doğru yola çıktılar. 19 Mayıs 1919 günü, Samsun’a ulaştıklarında Anadolu’nun şerefli Türk milleti onları bağrına bastı. Mustafa Kemal Atatürk, o günü, yani 19 Mayıs 1919’u şöyle anlatıyor: “Ben 1919 senesinde Samsun’a çıktığım gün elimde, maddi hiçbir kuvvet yoktu. Yalnız büyük Türk milletinin asaletinden doğan ve benim vicdanımı dolduran, yüksek ve manevi bir kuvvet vardı. İşte ben bu milli kuvvete, bu Türk milletine güvenerek işe başladım... Ben Türk ufuklarından bir gün mutlaka bir güneş doğacağına, bunun hararet ve kuvvetinin bizi ısıtacağına, bundan bize bir güç çıkacağına o kadar emindim ki, bunu âdeta gözlerimle görüyordum.”(1 Nisan 1937 Ankara Halkevi konuşması)

Haberin Devamı

DÜŞMAN GELDİĞİ GİBİ GİTTİ

 1919’da, “Millet” diye kurtuluş yoluna çıkan Mustafa Kemal Atatürk ve silah arkadaşları, Birinci ve ikinci İnönü Savaşları, Kütahya, Eskişehir Muharebeleri, Büyük Taarruz ve Başkomutanlık Meydan Muharebesi sonrası, 9 Eylül 1922’de İzmir’den Yunanların denize dökülmesiyle düşman geldiği gibi gitmişti.

Kurtuluşu “Türk milleti” ile başaran Atatürk, ülke yönetim şeklini de “Egemenlik Kayıtsız Şartsız Milletindir” diyerek 100 yıl önce, 29 Ekim 1923 günü “Cumhuriyet” olarak ilan etmişti.

Her adımında olduğu gibi Atatürk’ün, Cumhuriyet’i 29 Ekim günü ilan etme kararı da tesadüf değildi. Başka bir günü değil de Cumhuriyet’i neden 29 Ekim günü ilan etmişti?

Haberin Devamı

Kurtuluş Savaşı kahramanlarından Fahrettin Paşa, 1925 yılında bu soruyu Atatürk’e şöyle sormuş...

ATATÜRK 29 EKİM’İ ANLATIYOR

Fahrettin Altay Paşa: “Paşam, benim dikkatimi çekmiştir. Hep düşündüm. 30 Ekim 1918 günü mütareke ilan edildi. Adana’daki karargâhınızdan başkente (İstanbul’a) verdiğiniz şifreyi hatırlıyorum. Şimdi aradan zaman geçti, Cumhuriyetimizin ilanının 29 Ekim gecesine gelmesi acaba bir tesadüf müdür? Üç gün evvel, beş gün sonra da olabilirdi?

Bu soruya Atatürk şöyle cevap vermiş: “Mütarekenin ilk günlerini hatırlarsın. Saray ve hükümet teslimiyeti kabul etmişti. Hükümet sarayın, saray da itilaf devletlerinin elinin altına girmişti. Saray bu halinden memnundu. Fakat, ben bunu kabul edemezdim. Buna karşı koymakla bir çıkış yolunu temin ederek, bu mazlum milleti tarih sahnesinden silmek, ortadan kaldırmak isteyenlere karşı harekete geçmek için kendimi vazifeli saymıştım. Dünyada tek başımıza idik, fakat benim inandığım ideale, benimle beraber olanlar da bağlandılar ve netice hasıl oldu. Mütareke 30 Ekim 1918’de imzalanmıştı. Vatan parçalanmış, istilaya uğramıştı. Peki, 30 Ekim 1918’den bizim İzmir’e girdiğimiz tarih olan 9 Eylül 1922’ye kadar kaç yıl geçti? Dört yıl. 29 Ekim 1923’te Cumhuriyet’i ilan ettik. İşte beş yıla sığdırdığımız büyük inkılap, bizim yaşadığımız şartlara duçar olmuş, hangi milletin tarihinde vardır?

Haberin Devamı

“MAZLUM MİLLETİN AHIDIR”

Bu mazlum millet kendisinin hakkı olan yere ulaşmıştır, çektiğimiz acıların, sıkıntıların en büyük mükâfatı işte budur. Bütün dünya bunu görmüştür. Daha da görecekleri vardır. Beni en çok mesut eden hadise, bu mazlum milletin hak ettiği bu yere gelmesidir. Sen benim 30 Ekim 1918 sonrası günlerdeki çektiğim azabı bilirsin. Yanımdaydın. Mondros 30 Ekim’dir, Cumhuriyet 29 Ekim. İşte bu da bir milletin, mazlum bir milletin ahıdır. Sanırım ki o zamanki devletler bunu anlamışlardır.”

Atatürk bir an durdu, Fahrettin Paşa’ya baktı ve sonra elini masanın üzerine vurarak:

Deyiniz ki, bu tarihten silinmek istenilen bir milletin öcüdür...

Haberin Devamı

Fahrettin Altay’ın “Ama bundan hiç bahsetmediniz” demesi üzerine Atatürk, “Övünmek olur, övünmek benimle beraber mefkureye inananların, milletin, ordunun hakkıdır” der.

“NE MUTLU TÜRKÜM DİYENE”

Evet, 29 Ekim 1923’te ilan edilen Cumhuriyet, Kurtuluş Savaşı verilen emperyalistlere karşı tarihten silinmek istenen Türk milletinin öcüdür.

Bu ülke için canlarını veren tüm şehitlerimize, gazilerimize minnet ve duamız hiç bitmeyecek. Mustafa Kemal Atatürk ve silah arkadaşları başta Kurtuluş Savaşı’nı veren ‘Türk Milleti’nin bir ferdi olmak onurunu yaşayan herkesin 100’üncü Cumhuriyet Bayramı’nı kutluyorum.

Ne Mutlu Türküm Diyene...

Yazarın Tüm Yazıları