Topçular ve okçular

Futbol tarihinde ilk defa bir Dünya Kupası, İslam coğrafyasındaki bir ülkede oynanıyor.

Haberin Devamı

Aslında maçların başlama düdüğü çaldığında ev sahibi ülkenin neresi olduğu çok da önemli değil. Çünkü saha ölçüleri ve kurallar her yerde aynı, top daima “yuvarlak”. Tüm spor dallarında olduğu gibi futbolda da esas konu maç sonundaki skor.

Topçular ve okçular

*

Katar’daki Dünya Kupası daha ilk maçlardan beklenmedik skorlara sahne oldu. Japonya’nın Almanya’yı yenmesi gibi Suudi Arabistan da turnuvanın en güçlü şampiyonluk adaylarından Arjantin’i 2-1 yendi. Hem de başta yenik duruma düşmesine rağmen.

TAKTİK DİSİPLİN

Suudi Arabistan takımının Fransız teknik direktörü Hervé Renard’ın ifadesiyle buraya “piknik yapmaya” gelmemişlerdi... Yorumcular, onlara bu galibiyeti katı ofsayt taktiğinin getirdiğine dikkat çektiler. Nitekim Arjantin’in tam üç golü, ofsayt nedeniyle geçersiz sayılmıştı. Elbette bu uygulaması zor, riskli bir taktikti. Çünkü bir anlık hata bile yenilen golle sonuçlanabilirdi. Ne var ki taktik disiplinden hiç kopmadıkları için güçlü bir rakibi yenmeyi başardılar.

Haberin Devamı

NASIL ÖĞRETTİN

Bu sürpriz sonuç sosyal medyada da büyük ses getirdi elbette. Yapılan yorumlar içinde biri vardı ki, İslam tarihine aşina olanlar için hayli espriliydi. Suudi Arabistan takımının teknik direktörüne seslenen sosyal medya yorumcusu şöyle diyordu: “Ataları Peygamber sözü dinlemeyip tepeyi terk eden adamlara ofsayt taktiğini nasıl öğrettin?!” Elbette bu şaka, bir miktar tarih bilgisiyle anlamlı...

STRATEJİK HATA

Müslümanları yok etmeye ant içen Mekkeli kodamanlar, 625 yılında güçlü bir orduyla sefere çıkar. İki ordu, Medine yakınlarındaki Uhud Dağı eteklerinde karşı karşıya gelir. Hz. Peygamber, muharebe başlamadan önce 50 kişilik bir okçu birliğini “Ayneyn Tepesi” isimli stratejik bir noktaya konuşlandırır. Onlara “Buradaki saflarınızda kalın ve arkamızı koruyun... Öldürüldüğümüzü bile görseniz bize katılmayın” der. Amaç, düşmanın arkadan dolaşmasını ve Medine’ye yürümesini önlemektir.

*

Yerlerinden asla ayrılmamaları yönündeki bu çok açık talimata rağmen, savaş başladıktan kısa süre sonra zafer kazanıldığını gören Müslüman okçular, kaçan düşmanın geride bıraktığı ganimetlerin peşine düşerek kilit konumdaki tepeyi terk ederler. İşte bu olay savaşın seyrini bir anda değiştirir, rüzgâr tersine döner. Düşman süvarisi arkadan dolaşıp Müslüman ordusunu gafil avlar. Zafere giden Uhud Savaşı, bir anda yenilgiye dönmüştür.

Topçular ve okçular

*

Haberin Devamı

Sonradan “Okçular Tepesi” olarak anılacak bu noktada yapılan hata, İslam kültüründe bir ibret vesilesi olarak bilinir. Nefsine yenilip ganimet sevdasına düşenler, asıl gayeyi unutmuş, sorumluluklarını terk etmiş ve bu hata pek çok kişinin hayatına mal olmuştur. İşte sosyal medyadaki muzip futbol yorumcusunun işaret ettiği “Peygamber sözü dinlemeyip tepeyi terk eden adamlar” bunlardır.

TOPTANCI YARGILAR

ATALARI Peygamber sözü dinlemeyip tepeyi terk eden adamlar...” esprisinin tarihi arka planına değinmişken şunu hatırlamakta da yarar var: Belirli bir grupla, sınıfla veya etnik toplulukla ilgili şakalar, çoğunlukla genellemeler içerir. “Bir İngiliz, bir Alman, bir Türk, bir gün trende...” diye başlayan fıkralarda olduğu gibi. Şakalarda mutlaka art niyet olması gerekmez elbette. Yine de mizahi genellemeyle “ötekileştirme” arasında ince bir çizgi olduğunu unutmamak gerek. Çünkü toplumsal klişeler zamanla önyargılara, önyargılar yabancılaşmaya, yabancılaşma ise nefrete ve düşmanlığa dönüşebilir.

Topçular ve okçular

*

Haberin Devamı

Bu adamlar zaten...”, “Bu Araplar (Çinliler / Amerikalılar / zenciler vs.)...” veya “Bu millet adam olmaz...” türünden toptancı yargılar da böyle değil midir? İslam düşmanlığı, Türk düşmanlığı, Batı düşmanlığı, kadın düşmanlığı, vs. düşmanlığı... Bunların hepsi, toptancı yargıların zararlı ürünleridir. Hatta seçkinci, ırkçı veya faşist yaklaşımlar, “Bunlar hep böyledir zaten” türü genelleyici ve katı ifadelerle beslenir.

*

Elbette bunun tam tersi de pozitif klişelerdir. İnsanları atalarının tarihiyle olumsuz damgalamanın zıttı, geçmişle böbürlenip yersiz kibre kapılmaktır. Karşısındakini dev aynasında görüp başarılarını abartmak da böyledir. En güzeli övgüde, yergide ve genellemelerde uçlara sürüklenmeden sağduyulu davranmak. Unutmayalım ki kalıcı başarılar, nefretle, tepeden bakmayla veya içi boş özgüvenle değil, doğru analizle, akılcı stratejilerle, planlı çalışmayla ve tabii takım oyunuyla gelir.

Yazarın Tüm Yazıları