Yeni çözüm süreci önündeki beş engel

İçeriden ve dışarıdan yapılan telkinlere karşın yeni bir çözüm sürecinin başlatılması mevcut koşullarda pek mümkün görünmüyor.

Haberin Devamı

Ankara’daki kaynaklarıma göre bunun başlıca beş nedeni bulunuyor.

Bu beş engel ortadan kalkmadıkça, hükümetin yeniden MİT, ya da bir başka kanalla yasadışı PKK lideri Abdullah Öcalan ile benzeri bir diyalog kurmasına pek ihtimal verilmiyor.

Bu beş unsur şöyle özetlenebilir:

1- Çatışmasızlık ortamını bozup, sürecin bittiğini ilan eden Temmuz 2015’te PKK oldu. Eylemler Eylül 2015’ten itibaren Doğu ve Güneydoğu’da bazı ilçelerde silah zoruyla özyönetim ilanı yoluyla neredeyse bir ayaklanmaya dönüştü. Sadece o ilçelerde hendekler kazılıp, barikatlar yükseltilip, görünürdeki her eşya bombalarla tuzaklanıp güvenlik görevlileri keskin nişancılarca şehit edilmedi. Aynı zamanda intihar bombacıları Ankara gibi büyük şehirlerde ayrım gözetmeden katliama başladı. Dolayısıyla Ankara’da herhangi bir diyalog ortamının ön şartı olarak PKK’nın eylemlerine son vermesi görülüyor.

2- PKK’nın, Suriye’deki iç savaş nedeniyle ortaya çıkan otorite boşluğundan faydalanarak PYD eliyle kurduğu özyönetim örneklerini Türkiye’de de uygulama siyaseti başarısız oldu. PKK’nın saldırılarına güvenlik kuvvetleri daha önce eşi görülmemiş şiddette karşılık verdi. Tank, top gibi ağır silahlar dahi kullanıldı, Sur, Cizre, Silopi gibi ilçelerin bir bölümü harabeye döndü, ama neticede PKK iddialı olduğu konumları elinde tutamadı. Üstelik hem bu eylemler, hem de özellikle intihar eylemleri, PKK’nın Batıda diyalog süreci sayesinde düzelmeye yüz tutmuş imajını, daha da geriletti, yeniden terör örgütü sıfatıyla anılmaya başladı. Yani PKK’nın elinde şu anda insan öldürmeye devam etme şantajı dışında diyalog kartı kalmadı.

3- Suriye iç savaşı aslında PKK’yı diyalogu bir tarafı kurup 1984’deki fabrika ayarlarına dönerek bir Kürt devleti kurma koşullarının olgunlaştığına inandıran gelişme oldu. Şu anda Ankara’nın PKK-PYD bağlantısına Batılı müttefikleri ikna edememesinin nedeni, özellikle ABD’nin kendi askerini sokmak istemediği Suriye’de IŞİD’e (Arapça baş harflerle DAİŞ’e) karşı kara gücü olarak PYD milislerini kullanmak istemesi. Ancak Türkiye bu durumun sınırın her iki yanında PKK’yı güçlendireceğini düşünüyor. Dolayısıyla Türkiye’de PKK’ya karşı verilen mücadeleyi Suriye’deki PYD tehdidinden ayırmıyor.

4- Hükümet tarafından geçen Eylül-Ekim aylarında yapılan “Bir-iki ayda biter” tahminleri fena halde yanıldı. PKK’nın üç yıllık diyalog süreci boyunca belli bölgelere çok miktarda silah, cephane, patlayıcı ve militan yığdığı ortaya çıktı. Ama mücadele uzadıkça, güvenlik kuvvetleri de şehitler verme pahasına PKK’nın taktiklerini öğrenmeye, çözmeye, karşı taktikler geliştirmeye başladı. Yerleşim birimlerinde birleşik asker-polis-istihbarat operasyonları düzenlenmeye başladı ilk defa. PKK’ya ağır kayıplar verdirildi. Bu kayıpları telafi için PKK’nın gençleri zorla silahaltına alma girişimi, diyalog süreci boyunca en azından çocukları ölmeyen bölge halkının tepkisine yol açmaya başladı. Özetle, hükümet PKK’yı askeri olarak alt edebilecek eşiğe geldiğine ve pes etmesi gereken tarafın PKK olduğuna inanıyor.

5- Hükümetin, aslında Başbakan Ahmet Davutoğlu’ndan da çok Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın PKK’nın üzerine sertlikle gitme siyaseti AK Parti seçmen tabanının ötesinde destek bulmaya başladı. Gezici araştırma şirketi tarafından yapılan son çalışma, çoğunluğun ‘devletin gücünü göstermesinden’ yana olduğunu gösteriyor. Hatta bu durumun Erdoğan’ın başkanlık sistemine geçiş hedefini de güçlendirdiği görülüyor. Erdoğan’ın dün muhtarlara hitabında sürecin buzdolabına kaldırıldığı ve PKK yenilip militanlarını “temizlenmeden” de oradan çıkarılmayacağını ifade etmesi durumu yeterince açıklıyor.

Peki, PKK’nın eylemlere son verip militanlarını Türkiye dışına çıkarması bu tabloyu değiştirir mi?

Belki değiştirir, ama bu da şu sıralar pek mümkün görünmüyor.

Murat Karayılan’ın geçenlerde mevcut durumu PKK açısından “son şans” olarak nitelemiş ve militanlardan sonuna kadar savaşmalarını istemişti.

İşte bütün bu nedenler, niyet ve temenniler başka olsa da mevcut koşullar altında Kürt sorununa çözüm arayışıyla yeni bir diyalog sürecinin başlatılmasını neredeyse imkansız kılıyor.

Yazarın Tüm Yazıları