Trump, Obama’nın paşalarına inanacak mı?

Şimdi başlığı okuyup ‘Bize ne? Bununla bizi neden oyalıyorsun?” diyenleriniz çıkabilir.

Haberin Devamı

Bazılarınız diyebilir ki, “Kardeşim Almanya orada senin Adalet Bakanını konuşturmuyor, Avusturya Cumhurbaşkanına ‘gelmesin’ diyor, Yunanistan darbe zanlısı subaylarına sığınağına dönmüş, dünyanın dört köşesi içerideki gazetecileri konuşur olmuş, Dışişlerinin Batı ülkelerine resmi ziyaret taleplerine kapı duvar haldeyken, sen kalkmışsın Trump’ın Obama paşalarına inanıp inanmayacağını soruyorsun.

Diyebilirsiniz ki, ne ilgisi var bunun Türkiye’nin dış politikasıyla, güvenliğiyle, yaşadığımız acı gerçeklikle?

O zaman iki dakika sabredin lütfen, uzatmadan anlatayım.

Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu dün, 2 Mart’ta YPG Münbiç’i boşaltmazsa Türk askerinin El-Bab’tan sonra oraya ilerleyip vuracağını söyledi.

Bu çıkışı Meclis Dışişleri Komisyonuyla bilgilendirme toplantısının ardından yaptı.

Haberin Devamı

Çavuşoğlu soru üzerine, ÖSO tarafından YPG’den alındığı açıklanan El-Bab doğusundaki köylerin de YPG tarafından Rusya’nın talebi üzerine boşaltıldığına dair anlaşma haberlerinin de doğru olmadığını söyledi.

Şimdi konumuz bu olmadığı için bu gelişmelerin acaba YPG’nin bağlı olduğu PYD’nin (ya da PKK’nın) hem ABD, hem de Rusya nezdinde yaptığı diplomasinin sonuç almasına mı, yoksa hem ABD, hem Rusya’nın PYD’yi Türkiye’ye karşı manivela olarak kullanmasına mı bağlı olduğunu tartışmıyoruz.

Ama neticede Çavuşoğlu’nun bu çıkışından bir gün önce Suriye’deki Amerikan birliklerinden bir bölümünün oradaki YPG militanlarını muhtemel bir Türk vuruşundan korumak amacıyla Münbiç’in doğusunda –araya girmek suretiyle- konuşlandığı bir gerçek.

Çavuşoğlu’nun çıkışından yarım gün önce Suriye’deki Amerikan birliklerine de komuta eden ABD Merkezi Komutanlık (CENTCOM) harekât başkanı Korgeneral Stephen Townsend’in “PYD’lilere şahsen sordum, Türkiye’ye zararları dokunmayacakmış” türünden Ankara’yı gerçekten çileden çıkartan bir açıklama yaptığı da gerçek.

Tabii herkes ABD Başkanı Donald Trump’ın eli kulağındaki “IŞİD’e karşı yeni Suriye stratejisini” etkilemeye çalışıyor.

Sadece Türkiye, Rusya, İran değil, Trump’ın başkomutanı olduğu Amerikan ordusunun bir birliği de yapıyor bunu. Daha geçenlerde aynı CENTCOM, Twitter üzerinden YPG üniformalı, eli silahlı genç kızların fotoğrafını yayınlayarak IŞİD barbarlığına karşı kahramanca savaşlarının propagandasını yaptı.

Haberin Devamı

Evet, bu durum bir yandan Türkiye’nin bir terörist örgütle mücadele etmek için bir diğeriyle işbirliği yapılmaması gerektiği eleştirisini haklı çıkarıyor.

Ama diğer yandan bir ordu birliğinin kendi liderini etkilemek için bu tür bir halkla ilişkiler kampanyası, ya da askeri deyimiyle psikolojik operasyon yapmasının herhalde dünyadaki ilk örneği oldu.

Burada CENTCOM’un 2003 Irak’ın işgali harekâtından bu yana Meclis’ten geçmeyen 1 Mart tezkeresi nedeniyle kurumsal olarak Türkiye’ye ve güya NATO’da yoldaşları olması gereken Türk askerine duyduğu alerjiden hiç söz etmeyelim.

Öte yandan gerek Townsend, gerekse onun komutanı olan Joseph Votel’in, önceki Başkan Barack Obama’nın tercihi olan stratejinin uygulayıcıları olduğunu da unutmayalım.

Haberin Devamı

Obama, Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın ilke defa açık şekilde 2014 Kobani çatışmaları sırasında önerdiği IŞİD’e karşı PYD yerine ÖSO ile birlikte hareket etme teklifini reddetmiş, kendi askerlerini öldürtmek istemediği için kara gücü olarak PYD/YPG militanlarını tercih etmişti.

Önümüzde Rakka var. Rakka IŞİD’in karargâhı. Rakka ne Kobani, ne Cerablus, ne Münbiç, ne de El-Bab. İçeride 15 ile 20 bin IŞİD militanı olduğu istihbaratı var, medyaya yansıdığı kadarıyla.

Öyle zırhlı jiple, tanksavar füzeyle filan alınabilecek gibi de durmuyor askeri uzmanlara göre; gerçekten tank, top, obüs gibi ağır kara silahlarına ihtiyaç var.

ABD ya bunları kendisi getirecek, YPG ile birlikte kullanacak, ya da kendisi getirmeyecek bölgedeki müttefiklerinden, belki de Türkiye’den talep edecek.

Haberin Devamı

Türkiye’nin talebi ise belli: PYD/YPG’yi bırak, ÖSO ile beraber yapalım.

Bunun da iki gerekçesini söylüyor:

1- Türkiye IŞİD’ten temizlenen toprakları, anlaşmalarla oluşacak yeni Suriye yönetimine devredip çekileceğini taahhüt ediyor. Oysa PYD açıkça (Türkiye sınırlarının bitişiğinde) Kürt özerkliği talep ediyor.

2- Rakka ve Münbiç nüfus olarak Kürtlerin yaşadığı şehirler değil; Arap şehirleri. Münbiç’teki PYD uygulamaları şimdiden IŞİD sonrası bir Arap-Kürt çatışmasının işaretlerini veriyor. Bu Rakka’da daha ağır olabilir.

Obama döneminden beri operasyonu yöneten Townsend ve Votel paşalar, Obama’nın savunma bakanı Ashton Carter’ın, Kongrede o dönem cumhuriyetçiler tarafından sorgulanırken, YPG’ye ABD’nin de terör örgütü saydığı PKK ile organik ilişkisini bildiği halde silah verme kararında oldukları beyanını bilmiyor olamaz.

Haberin Devamı

O zaman geriye üç seçenek kalıyor.

1- Ya CENTCOM, yeni ABD Başkanının PYD/PKK’nın yeni kurulacak Suriye’de bir Kürt özerkliği (ya da bağımsızlığı) fikrini desteklemesini istiyor,

2- Ya Townsend YPG militanlarının “Bizim Türkiye’ye zararımız dokunmaz” sözüne inanacak ve başkalarının da buna inanacağını bekleyecek kadar saftirik,

3- Ya da CENTCOM Trump’ı etkilemek için bir de bu kozu deniyor.

Aslında bir yerde Obama’nın paşaları Rakka muharebesini Fırat Kalkanı öncesi koşullarda planladıkları şekilde bitirmek için geniş plandaki IŞİD ve terörizme karşı savaşı kazanmayı tehlikeye atıyorlar.

Trump bu girişimden etkilenmez, Obama paşalarının PR kampanyasına kulak asmaz, Genelkurmay Başkanı Dunford’un dediği gibi, “bir sorunu çözerken başkasına yol açmamak için” Türkiye ile işbirliğine giderse, Türkiye’nin mevcut dış politika ve güvenlik sorunları biraz olsun rahatlar.

Yok, Trump da müttefik olarak Türkiye yerine PYD’yi seçerse, işte o zaman sorunlarımız daha da artar.

Nasıl, var mıymış ilgisi?

Yazarın Tüm Yazıları