Başkanlık rejimine geçerken Türkiye

Başkanlık değil, cumhurbaşkanlığı diye düzelten, buradan sonuçlara varanlar çıkacaktır; çıksınlar.

Haberin Devamı

 

Geçenlerde yazım komisyonlarında yer alan bir yetkili ile sohbet ediyorduk.


“Baktık” dedi, “Sayın Bahçeli ‘Başkanlık sistemi’ sözünden rahatsız oluyor, bir arkadaşımızın önerisiyle başına cumhur kelimesi ekledik. Diyalog kapısı böyle açıldı.”


Çünkü başbakanın olmadığı, bakanlar kurulunun cumhurbaşkanına bağlı olduğu idari rejimin adı, “cumhurbaşkanlığı” da konsa, başkanlık rejimi sayılır.


Cumhurbaşkanının parti kimliğini koruması da bu işlemin sağlamasının yapılmış halidir.


Partili cumhurbaşkanı, başkan demektir.


Bunda kendi başına bir sakınca yoktur: Çünkü denge-denetleme, bağımsız yargı, özgür basın gibi koşulların yerli yerince bulunmadığı bir rejim, adı parlamenter de olsa koyu bir despotluğa dönüşebileceği gibi yargı-yasama-yürütmenin açık çizgilerle ayrıldığı, mahkemeleri bağımsız ve tarafsız, basını özgür bir başkanlık sistemi gelişmiş bir demokrasi olabilir. Örnekleri var.


Mevcut duruma gelirsek…

Haberin Devamı


Başbakan Binali Yıldırım ile MHP lideri Devlet Bahçeli’nin dün, 1 Aralık’taki görüşmeleri ardından yaptıkları ortak basın toplantısına ilan ettikleri anlaşma Türkiye siyasi tarihi açısından bir dönüm noktasıdır.


İki siyasi parti Türkiye’yi parlamenter idare rejiminden başkanlık rejimine dönüştürmek için anlaşmaya vardıklarını duyurdular.


Başbakan Yıldırım, 330’u bulursak diye ekledi.


Oysa sandalye sayısına baktığımızda, MHP’den karşı oy açıklayan 5 vekili de hesaptan düştüğümüz halde sayının Anayasa taslağını halk oylamasına götürmek için gerekli 330 oyu geçebileceğini görüyoruz; tabii MHP’nin geri kalanı ve daha önemlisi AK Parti grubunun tamamının bu yönde oy kullanması durumunda.


Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın AK Parti milletvekilleriyle gruplar halinde toplantı yaptığı haberleri basına yansıyor.


Ancak dışarı yansıtılanın aksine, AK Partili vekillerin başkanlık sistemine geçiş, geçişin zamanlaması ve MHP’nin önem verdiği idam cezasının geri getirilmesi konusunda blok halde davranmadığı, farklı düşünenlerin görüşlerini Erdoğan’a aktardığı haberleri de var.

Haberin Devamı


Erdoğan’ın dün varılan AK Parti-MHP anlaşmasından ne kadar memnun olduğunu da bilmiyoruz tabii. Anlaşmaya destek açıkladıktan sonra AK Parti milletvekilleri –farklı düşünenler dâhil- liderlerinin gösterdiği yönde de davranabilirler, bunu da düşünmek lazım.


CHP’li Engin Atalay dün 1 Mart 2003 hatırlatması yaptı; o oylamada AK Parti grubunun üçte biri (hatta imzacı bakanlardan en az dördü) CHP ile birlikte Irak tezkeresine red oyu vermişti; ne da olsa oylama kapalı yapılıyor.


Başbakan Yıldırım’ın işi hiç kolay değil.


Çünkü geçenlerde Hürriyet’te Fatih Çekirge’ye verdiği demeçte kendilerine “Olağanüstü Hal altında seçime gidiyor dedirtmeyeceklerini” söylemişti.

Haberin Devamı


Bunun anlamı Meclis’te 330 bulunursa, onu izleyen 60 gün içinde 15 Temmuz kanlı darbe girişimi ardından ilan edilen OHAL’in kaldırılacağı mı?


Oysa Yıldırım dün, OHAL’in kaldırılmasını isteyen TÜSİAD yönetimine, ihtiyacın hala devam ettiği savunmasını yaptı.


Başbakan, Bahçeli’yle buluşmadan yaptığı bu konuşmada dolar kurundaki dalgalanmanın geçici olduğunu ve 2017’de ekonomiyi parlak günlerin beklediğini söyledi.


Dönemin Başbakanı Bülent Ecevit’e doların kuru 1,4 oldu diye makamı önünde esnafın yazar kasa attığı Türkiye’de 1 Aralık’ta kur 3,42’den güne başlamıştı. Anlaşma açıklandıktan sonra yeni bir rekor kırarak 3,5’a dayandı.


Acaba anlaşamasalardı dolar kuru biraz daha düşer miydi? Yoksa daha da çıkar mıydı? Bu tahmin de yapılanmıyor.

Haberin Devamı


Yıldırım ve Bahçeli’nin saat 14.00’te buluşmalarından az önce Beştepe’de muhtarlara hitap eden Cumhurbaşkanı Erdoğan, Fırat Kalkanı ile ne bir ülke ne de şahsın hedeflendiğini, sadece teröristlere karşı olduğunu duyurdu. Harekâtın amacının Suriye’deki Beşar Esad rejimini devirmek olduğunu iki gün önce kendisi söylemişti gerçi, ama bu sözlerinin “başka yerlere çekilmek istendiğini” tepkisini verdi.


Erdoğan bir gece önce Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin ile son 4 gün içinde üçüncü telefon görüşmesini yapmıştı.


Aslında Erdoğan’ın bu sözlerinden bir saat kadar önce de Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu, Alanya’da Rusya Dışişleri Bakanı Sergey Lavrov ile yaptığı basın toplantısında, Cumhurbaşkanını “bu konudaki görüşlerinin bilindiğini” ancak Fırat Kalkanı’nın sadece IŞİD ve PKK’lıları hedeflediğini Suriye rejimini hedeflemediğini söylemişti.

Haberin Devamı


Yüksek politikada durum bu da günlük hayatta farklı mı?


Adana Aladağ’da 11’i kız öğrenci olmak üzere 12 kişinin can verdiği yurt yangını soruşturmasını görüyorsunuz.


Milli Eğitim Bakanı İsmet Yılmaz’ın durumu izah etmeye çalışırken söyledikleri bile ne kadar vahim bir tabloda bulunduğumuzu gösteriyor.


Bakan, CHP’lilerin “Yeterince devlet yurdu yok” eleştirisini yalanlarken, yurtların yarısının boş olduğunu, ancak bazı kişilerin gelip ailelerin ve çocukların aklını çelerek o yurtlara götürdüğünü söyledi. Ha bir de yurtların müfettiş denetiminden başarıyla geçtiğini.


Yanan yurdun Süleymancılar tarafından işletildiği iddialarını unutmadan sormak lazım, devletin yurt idaresinde birileri acaba o özel yurtların hesabına çalışıp onlara eleman mı devşiriyor? Ya da acaba yangın merdiveninin plastik kapısını kilitli tutan, elektrik şalterleri döküşlen yurda “sağlam” raporu veren müfettiş kimlere çalışıyor.


Bu gidişle “Fethullahçıların yerini methullahçıların” alacağını öne sürenleri haklı mı çıkarıyor bütün bunlar.


Türkiye’ye bu aralar bir sınavdan diğerine sürükleniyor. Sıraya başkanlık sistemi de girdi.


Zor günler.

 

Yazarın Tüm Yazıları