Medyatikleştiremediğimiz mücadeleler

Ülkenin dört bir yanında irili ufaklı yerel halklar canla başla mücadele ediyorlar.

Haberin Devamı

Bazıları derelerini ellerinden alan HES’ler yüzünden...
Bazıları yeraltı sularını tüketen termik santraller yüzünden...
Bazıları zeytinliklerini katleden duble yollar yüzünden...
Bazıları tarımı bitiren madenler yüzünden...
Kamuoyunu ilgisizliğinden dolayı eleştirelim.
Ama medyanın da çoğunlukla sorumluluğunu yerine getirdiğini söyleyemeyiz.
Gezi eylemleriyle eşzamanlı olarak çevre mücadeleleri daha görünür oldu.
Kamuoyu bunlara ilgi göstermeye başlayınca medya da mecbur, görmezden gelemedi.
Birkaç yıl öncesine kadar “Çevre haberi okunmaz, tıklanmaz, izlenmez” gibi bir anlayış hakimdi.
Belki doğruydu da.
Ama söylesenize...
Yaşam alanlarının tahrip edilmesini, insanların yerinden yurdundan edilmesini hak ettiğince gündeme taşımamak ne kadar doğruydu?
Gazetelerin kaçında, kaç kez bir HES direnişi manşet olmuştu?
Evet, bu mücadelelerden birine tanık olmayınca, o çevre virüsü bünyeye kolay kolay girmiyor.
Bu haberler hep uzaklarda, belki de hiç ayak basmadığımız bir köyde, hiç tanımadığımız insanların meselesi gibi görünüyor.
İtiraf edeyim, ben de bundan birkaç yıl evvel tesadüfen, bir maden haberi yapmak üzere Turgutlu’ya gitmeseydim ve oradaki mücadeleye tanık olmasaydım, ihtimal o ki, bugün çevre talanları bu raddede yüreğimi sızlatmayacaktı.
Ama oraya gidip insanların çaresizliğini ve yılmazlığını gördüğümde, kendimi hem bir gazeteci hem de yurttaş olarak sorumlu hissettim.
Gazeteci olduğum için yerel halkların seslerini duyurmalarına, haklı mücadelelerini kamuoyuyla paylaşmalarına vesile olabilirdim.
Ve kim bilir, belki de o insanların ağaçlarını, topraklarını, tarlalarını, göllerini, derelerini kurtarmalarına yardımcı olabilirdim.
Kurtarılmaya çalışılan doğa parçalarının sadece oralarda yaşayan insanlara ait olduğunu da asla düşünmedim.
Gitmesek de, görmesek de, onlar hepimize, dahası bu gezegene ait.
Herkesin böyle hissetmesini umut ettim.
O yüzden, son günlerde Karadeniz’de Yeşil Yol nedenli kopan kıyamete bazılarının tepkileri insanı gerçekten hayrete düşürüyor.
Biliyorsunuz orada genciyle yaşlısıyla insanlar, yaylaları delik deşik olmasın diye direniyorlar.
Buna bakıp bazıları ne diyor biliyor musunuz?
“Oh olsun” diyorlar, “AKP’ye en fazla oy Karadeniz’den çıktı, bunlara müstahak, vermeselerdi AKP’ye oy” diyorlar.
Sanırsınız ki Yeşil Yol’la yeryüzünden silinecek olan o güzelim yaylalar değil, AKP’ye oy veren insanlar!
Bu tepkiler kinin insanların gözünü nasıl kör ettiğinin kanıtı.
Keşke bu insanları oralara götürmek, o havayı, yeşili solumalarını sağlamak mümkün olsaydı.
Acaba o zaman aynı tepkiyi verirler miydi?
Ve en son bir çuvaldız...
‘Havva Ana’ gibi dikkat çekici figürler olmadığında televizyonlarımız, gazetelerimiz ne kadar yakından ilgileniyor çevre mücadeleleriyle?
Havva Nine’nin yürekli sözlerini hepimiz ezberledik, doğru. Ama Yeşil Yol’un nelere yol açacağını iyice anladınız mı, siz ondan haber verin.

Yazarın Tüm Yazıları