Hiç öpmeyeyim canım; şimdilik buralardayım

 “Arkadaşlar siz kalıyor musunuz? Yok mu bir plan?” Fütursuzca böyle sordu yurt dışına göçen arkadaşım. “Yok” deyince de, “Neyi bekliyorsun; mülteci olmayı mı?” diye devam etti. Türk tipi üst orta görgüsüzün yeni oyuncağı bu: Temelli gitmek…

Haberin Devamı

Bu zamana kadar başka başka oyuncakları da oldu; biliyorsunuz…

Ofis hayatını bırakıp butik otel açtı; ‘Tatlım sen niye kendini kurumsal hayatta, zenginler daha da zengin olsun diye mahvediyorsun?’ diye üstüne üstüne geldi.

“Param yok çünkü” onun için asla yeterli bir cevap olmadı. “Standartlarını düşüreceksin… Ee ben nasıl yapıyorum! Bak…” demekten çekinmezdi zira. Yüzüne de söyleyemezdin ki “Ee anneannenden kalan Topağacı’ndaki evin kirası sayesinde? Onu yemiyor musun?” diye…

Efsane vücut yaptı, üstüne pilates eğitmeni de oldu; “Tabi sen mutluysan böyle kimse bir şey diyemez de… Yüzün çok güzel sonuçta. Böyle sağlıklı sağlıklı yanakların…” demekte hiçbir sakınca görmedi… “Vaktim yok benim senin gibi canımın içi. Mesai filan var benim dünyamda. Onu da geçtim tam zamanlı iş filan… Bildin?” diyemedin tabii yine.

Haberin Devamı

Hepsi bitti, malum son geldi dayandı: “Ne gerek var direnmeye… İçine sinenle evleneceksin abi! Sen neden evlenmiyorsun ki hala?” dedi dudaklarını büke büke… “Allah içine sindirsin canım!” da diyemedin haliyle…

Sırayı ‘gitmek’ aldı… ‘Gitmek’ten daha doğal hiçbir şey yoktu. Konu o da değildi zaten…

Yanlış olmasın; benim anlamadığım şey “Sen niye gitmiyorsun ki?” sorusunun vardığı cüretkar formlar.

Botlarla mı gidecekmişiz Suriyeliler gibi?

Çoluğumuz çocuğumuz varsa hele; daha da cesur: “Bari onları düşünün yahu!”

Onlara çok yazık olurmuş.

Gerçekten istersek yapabilirmişiz; istemiyormuşuz.

“Evet” dedim,

Doğru söylüyorsun canım benim. İstemiyorum gerçekten. Sen de bu kadar istediğin için suçluluk duyma artık. Eminim vardır dünya kadar sebebin… Dertleşelim istersen, anlat uzun uzun neleri özlediğini, varsa ‘keşke’lerini… Ama beni “Ben yaptım, sen niye yapamıyorsun?” görgüsüzlüğünle sıkıştırma köşelere.

Çok zor kalan olmak, kalabalık bir rakı sofrasının masadan kalkamayanı olmak. Beni anla. Ben buradayım; Bozburun’dan sonra bir koy var Söğüt diye… En uçta; en uzakta, en batıda. Sana göre ‘acilen’ gitmemi gerektiren her neyse, beni Manzara Restaurant’da bulana kadar ben buralardayım. Beklerim seni de.  

Yazarın Tüm Yazıları