Hayatta bir gedik daha

İSTANBUL’da pek benzeri kalmayan, zamanın sanki 1970’lerde donduğu bir mahalle...

Haberin Devamı

Valideçeşme’de, Süleyman Seba’yla komşu olarak yaşadığımız Dibekçi Sokağı’nda sadece zaman değildi donan.
İnsanların naifliği, dostluk, saygı, dayanışma, esnafla ilişkiler, birbirini gözetme, halden anlama...
Pek bugünün dünyasına ait gibi değildi(r) sokağımız.
O sokağın tutkalı, elbette en başta Süleyman Amca’ydı.
“Karşı tarafa” bir misafirliğe gideceği zaman sokağın halini görmeliydiniz.
Çocuklardan biri koşturulur ve götüreceği çikolatayı, çiçeği getirir, birileri (pek hoşlanmasa da) şakayla karışık yakasını düzeltir yakışıklı Süleyman Amca’mızın...
Gideceği yol neticede “karşı”dır; fakat mahallemizin buluşma noktası olan Bordo Kafe’nin önünde toplanılır ve Süleyman Amca arkasından su dökülerek uğurlanır.
Tahmin edeceğiniz üzere dönüşünde de başta Süleyman Amca’nın sağ kolu olan “Bordo” Mustafa Abi’miz, Toma Anıl ve diğerleri tarafından tertibat alınır.


*

Haberin Devamı


Akşam seri adımlarla, kafanda çılgın soru(n)larla eve dönerken muhakkak gözün o kafeye ilişir.
Keyfi yerindeyse, misafir çağırmışsa veya sadece laflamak, çok sevdiği miniklerden makas, hayranı genç kızlardan iltifat almak için orada oturuyor olurdu.
“Gelsene yahu!” derdi, “Acelem var Süleyman Amca” dersen –ki pek demezsin- “Peeeeh!” derdi, kahkahayı patlatırdı.
Yanına gidince elini öpmeye davranan olursa –ki yeni tanıyanlar muhakkak denerdi- hiç hoşlanmazdı, “Yalakalık yapma!” derdi gülerek.
Sanılanın, tahmin edilenin aksine bir numaralı konusu futbol değildi.
Açıkçası biraz soğumuştu...
Günlük meseleleri, siyaset konuşmayı severdi ama en çok “hoş muhabbet” olsun isterdi.


*


İnceliği, çelebiliği zaten meşhur.
Ben en çok çocuksu muzipliğini severdim.
En eski arkadaşı olan, sadece kendilerinin anlayabileceği basit nedenlerden ve büyük bir hızla küsüp barıştığı Mesut Amca’yla sohbetleri eşsizdi.
Özel sohbetler olduğu için elbette burada aktarmayacağım ama ikisinin küçük farklarla anlattıkları hatıraları dinlemek, bu farklar yüzünden kopan şamatayı izlemek büyük şanstı.
Gecenin sonunda “Haydi Kanat” dediğinde bir dönem eskortluğumuzu yapan sokak köpeği eşliğinde eve kadar el ele yürüyüşlerimiz...
En çok o 30-40 adımlık yolculukları özleyeceğim galiba.
Of, neyse...
Geçen sene o güzel mahalleden eski mahallem olan ve çok sevdiğim Gümüşsuyu’na döndüğümde, bunu Süleyman Amca’dan gizlemek konusunda yardım istemiştim Mustafa Abi’den.
Süleyman Amca istemiyordu taşınmamı; hiç yalan söylemedim ona ama bunu gizledim, affeder umarım...


*

Haberin Devamı


Cuma sabahı, köşeden dönüp el ele yürüdüğümüz sokağa girene kadar sağlam durdum sayılır.
Mahalleden herhalde Arş-ı Âlâ’dan duyulacak şekilde helallik vererek yolcu ettik Süleyman Amca’yı.
Arkasından yazılan “Neleri kaybettik Süleyman Seba’yla birlikte” yazılarının hepsi çok güzel, yazanların elleri dert görmesin ama kendi adıma neleri kaybettiğimi anlamam, sindirmem zaman alacak.
Mahallemizin ve bu âlemin en yakışıklı abisini uğurladıktan sonra, Mesut Amca, Cengiz Bey, Metin Abi, Faik Abi ve Gaga Erol Abi filan Bordo’ya çöktük...
Yıllarca yanında durmuş bu en yakın isimlerle çoğunlukla gülerek, ara sıra durup kendi içimizde derin bir yerlere dalarak andık Süleyman Amca’yı.
Yanlarından ayrıldıktan, Beşiktaş’a doğru yürümeye başladıktan sonra fark ettim hayatımda açılan bu yeni ve büyük gediği.
Doldur doldurabilirsen bakalım Kanat Efendi.
Çok özleyeceğim, çok...
Neyse...

Yazarın Tüm Yazıları