Sadeleşebilir miyiz?

Geçenlerde bankacı bir arkadaşımla karşılaştık. Gözlerinin içi gülüyordu. Oturur oturmaz “işimden istifa ettim, İzmir yakınlarında ufak bir çiftlik arıyorum. Artık tüketmeyi bırakıp, zamanımı gerçekten üreterek geçireceğim” dedi.

Haberin Devamı

Biliyorsunuz dünyada yeni trend bu; küçülmek, sadeleşmek, fazlalıklardan kurtulmak… Eskiden rezidanslarda yaşayan çoğu arkadaşım, artık küçük bir çiftlik evinden, kendi sebzesini, meyvesini yetiştirmekten, doğayla iç içe yaşamaktan bahsediyor.

 

Tabi çoğunluk için bu hayal, lafta kalıyor. İşler asla ayarlanamıyor, rezidans konforu bırakılamıyor… Ya da çiftlik evinde 3 ay geçirip, tıpış tıpış şehre dönülüyor.

 

Ancak benim gördüğüm, gerçekten isteyen herkes, öyle ya da böyle toplumun bize çizdiği yoldan sıyrılıp, daha sade bir hayat kurabiliyor. 

 

Mesela geçenlerde youtube’da denk geldiğim Yeni Zelandalı çift.

Haberin Devamı

Sadeleşebilir miyiz

Tom başarılı bir doktor, eşi Sarah ise grafik tasarımcı. Bir de Neesa adında bebekleri var. Şehrin merkezinde, 3 oda bir salon tertemiz bir dairede oturuyorlar. Kazançları iyi ancak ev kirası, faturalar, kıyafetler, eşyalar derken geriye pek bir şey kalmıyor. Para biriktirememenin yükünü omuzlarında hissediyor, kendilerini bir türlü güvende hissedemiyorlar. 

 

Zannediyorum çoğumuz bu hislere aşinayız.

 

Ve sonra hayatlarını sorgulamaya başlıyorlar. Çoğumuzun yaşamını şekillendiren bu hayat düzeninin ideal olmadığını fark ediyorlar. “Biz gerçekten yaşamıyoruz!” diyorlar. Tom hemen araştırmalara başlıyor ve şehrin dışında yardıma ihtiyacı olan bir çiftçi buluyor. Çiftçinin bahçesindeki 20 metrekarelik derme çatma eve taşınıyorlar. Kira yerine, haftanın 3 günü çiftçiye ev işlerinde yardım ediyorlar. 

 

Bir anne olarak, çocukla 20 metrekarede yaşam nasıl olur hayal edemedim. Sarah ve Tom, çok kolay olduğunu, çünkü Neesa’nın hep göz önünde olduğunu söylüyorlar. Ufak evlerinin önündeki kocaman çiftliği de unutmamak lazım tabi.

Haberin Devamı

Sadeleşebilir miyiz

Tom, parayla ilişkilerini kestikten sonra hem fiziksel hem de psikolojik olarak iyileştiklerini söylüyor. “Üzerimizdeki para kazanma ve biriktirme baskısı kalktıktan sonra huzurla dolduk” diyor. Ve de bu tecrübe sayesinde hayata daha çok güvendiklerini belirtiyor. 

 

“Hayata güvenmeyi ancak parasız-pulsuz, başkasının evinde yaşamaya başlayınca öğrendik” diyor. Ne müthiş tezat, değil mi?

 

Daha büyük bir yerde yaşama imkanım varken 20 metrekarede yaşayabilir miyim, bilmiyorum. Ancak sadeleşmenin, hayatta her şeyin para olmadığı bilincinin ve üretimin tüketimden her zaman daha fazla olması gerektiğinin, çok değerli bilgiler olduğunu biliyorum.

 

E tabi bir de, sürüden ayrılıp kendi yolunu çizecek kadar cesur olan herkese bayılıyorum.

Yazarın Tüm Yazıları