Bir şarkı ve bir aşk hikâyesi

Sevgili okurlarım, bu köşede bildiğiniz gibi sürekli aşk, sevgi, evlilik, ilişkiler, ayrılıklar, barışmalar, ihanetler, gözyaşları var...

Haberin Devamı

Benim de görevim yıllardır bu konularda sorunlarınızı dinleyip, size birkaç satırla becerebildiğim kadar yol gösterip, biraz olsun size umut vermek, yardımcı olmak.

Ancak dünyada her şey değiştiği gibi, ilişkiler de hızla değişiyor. Sevgi, aşk, arkadaşlık, şefkat hatta cinsellik kavramları bile yıllar içinde bambaşka bir şekil aldı. Her şey değersizleştiği gibi, aşkın, sevginin de tadı kalmadı sanki.

Ben yıllardır bu konuyla ilgilendiğim halde, bugünkü aşklara, ilişkilere baktığımda ne söyleyeceğimi bilemiyorum.

Açık söylemek gerekirse, şaşırıyorum.

İşte bu nedenle sizlere biraz nostalji yaşatmak, biraz da eski aşklardan örnek vererek, bu güzel duyguyu hatırlatmak için hepimizin çok iyi tanıdığı iki sanatçının hayatında önem kazanmış gerçek bir aşk hikâyesini ve bundan doğan yine hepimizin dudaklarında olan bir şarkının gerçek öyküsünü yazmak istedim.

Haberin Devamı

Ben çok duygulandım. Umarım siz de beğenirsiniz.

YANIT

Faruk Nafiz Çamlıbel iki çocuğunun annesi Azize Hanım hastalanınca, tanıdığı kadın doğum doktoru Alâeddin Yavaşca’ya danışır.

Yavaşca, şair ile eşini kendisinden daha tecrübeli olan hocasına götürür ve o doktor ne yazık ki şairin eşine kanser teşhisini koyar.

Alâeddin Yavaşca’nın dilinden olay şöyledir:

“Faruk Nafiz Çamlıbel’i bilirsiniz. Gelmiş geçmiş şairlerin en büyüklerinden biridir. Çok iyi, sevdiğim bir dostumdu benim. Yaşı elbette benden ileriydi ama saygı dolu bir ahbaplık vardı aramızda. Bir gün muayenehaneme geldi.

O zamanların çok meşhur ve yanına varmayı bırakın, randevu almak için bile ter dökülen bir genel cerrah hocamız vardı. Eşinin rahatsız olduğunu söyledi. O cerrah hocamıza göstermemiz için benden yardım talep etti.

Hocayı iyi tanıyordum. Aradım, söyledim yanına çağırdı bizi.

Hanımefendiyi muayene etti.

Sonra beni yanına çağırdı ve teşhisini söyledi:

‘Alâeddin kardeşim, durum fena. Göğüsten başlamış tüm koltuk altını sarmış kanser. Mutlaka vücudun başka yerlerinde de metastaz yapmıştır. Bu hastayı hiçbir şekilde ameliyat etmek istemem. Hekim olarak yapacağımız sadece ilaçlar verip ömrünün son demlerini mümkün olduğunca ağrısız geçirmesini sağlamaktan ibarettir.’

Ben yıkıldım duyunca.

Haberin Devamı

Nasıl söyleyeceğim ki bunu Faruk Nafiz Bey’e.

Eşinin üzerine titreyen, ona delice sevdalı bir adam. Kırılgan, duygulu, şair bir adam.

Nasıl derim, nasıl söylerim?

Ben o dev şairin koluna girip; ‘Gel biraz yürüyelim üstat’ dedim. Bin dereden bin su getirir gibi anlatabildim acı tabloyu ona.

Hiçbir şey söylemedi.

Çıt bile çıkarmadı, gitti.

Yıkıldı ama bir süre sonra hanımefendi vefat edince geldi esas yıkımı...

Haftalar sonra yine geldi bana. Omuzları, avurtları çökmüş, gözleri kan çanağı içinde. Cebinden katlanmış bir kâğıt çıkartıp uzattı.

‘Bunu yazdım. Bestelersen sevinirim’ dedi ve yine sessizce çıktı gitti.”

İŞTE HEPİMİZİN BİLDİĞİ O ŞARKI

“Artık bu solan bahçede bülbüllere yer yok.

Haberin Devamı

Bir yer ki sevenle, sevilenlerden eser yok.

Bezminde kadeh kırdığımız sevgililer yok.

Bir yer ki sevenle sevilenlerden eser yok.”

Makam: Hicaz

Güftekâr: Fâruk Nâfiz Çamlıbel

Bestekâr: Alâeddin Yavaşca.

Anısına saygıyla...

 

 

Yazarın Tüm Yazıları