Bir üniversiteyi kurmak

Güler SABANCI’nın, ‘Bir üniversite var ederken’ kitabını okurken, en zor işin kuruluş dönemini başarmak olduğunu bir kez daha anladım. Kitabın başında “Beni geliştiren 20 yıl” yazısının son paragrafı kitabın içeriğinin, harcanan olağanüstü çabaların özeti:

Haberin Devamı

“Sabancı Üniversitesi’nin hikâyesi aynı zamanda benim tekâmül hikâyem. Üniversitenin bana kattıklarını, öğrettiklerini, beni nasıl değiştirdiğini ve geliştirdiğini de anlattım.

Anlattıklarım, hafızamda kalanlar.

Yılların süzgecinden geçip bugüne uzananlar.

Anlattıkça hatırladıklarım.

Bende iz bırakanlar.

Hayatımın bir kesiti.”

Rahmetli Sakıp Sabancı’yı da, Güler Sabancı’yı da tanıdığım için başarının öyküsü beni şaşırtmadı. Yunus Emre, “Her gün yeniden doğarız bizden kim usanası” demiş.

Hiç kuşkusuz Sabancı Üniversitesi’nin binasının da kadrosunun da kurulma günlerini okumak, bize bugün tatlı, övdüğümüz bir anı olarak aktarılıyor. Çekilen çileler, uykusuz geceler bize bir üniversite kurmanın bütün meşakkatini gösteriyor.

İlk karardan yerin bulunmasına kadar olan serüveni, onun yapılış süresini okurken, Hacı Bayram Veli’yi andım:

“Nâgihan ol şara vardım

 Ol şarı yapılır gördüm

 Ben dahi bile yapuldum

 Taş ü toprak arasında”.

*

Haberin Devamı

GÜLER SABANCI, amcası Sakıp Sabancı’nın 1980’lerde üniversite kurmaktan söz ettiğini belirtiyor. Hayatın dönüm noktaları vardır, kendimizin verdiği karar kadar olumlu, yeni yönlendirmeler de etkili olur. 1994 yılının başında sorgulamalarla başlar:

“Hayatta yapacağım iş bu mu? Başka bir iş yapabilir miyim?”

İşte bu sırada Sakıp Sabancı, ona üniversite ile ilgili işler vermeye başlıyor. Görüşmelere gönderiyor.  

Bir resim altı çok şey söylüyor, herkese tatlı bir nasihatte bulunuyor:

“Kurucu rektörümüz Tosun Terzioğlu... Toplantılarımıza gelip tek sayfalık raporla her şeyi özetlediği an, rektörümüzü bulduğumu anlamıştım.”

Üniversitenin projesi yapılırken bakın Sakıp Sabancı ne diyor:

“Burası Sinan’ın ülkesi, ona layık olalım.”

İnsanoğlu verdiği emek, ektiği tohum yeşerdikçe mutlu oluyor.

Güler Sabancı da öyle:

“Bu kampüsün taşına toprağına hepimizin çok emeği geçti. Benim hayatımda da önemi büyüktür. Arada gider bahçeyi dolaşırım. Bana iyi gelir.”

Acaba bu atasözünün yeri mi?

“İnsan çektiği çileye  âşık olurmuş.”

Orhan Pamuk’un Nobel Edebiyat Ödülü’nü almasından sonra üniversite davet etmiş ve kendisiyle orada bir konuşma yapmıştım.

Haberin Devamı

Gösteri Sanatları Merkezi’nin duvarına Meriç Hızal, özel bir teknikle Atatürk’ün sözlerini işledi:

“Benim manevi mirasım ilim ve akıldır.”

Aile içinde konuşulan bir konu:

“Atlı Köşk bir gün müze olacak.”

O köşkte, bahçesinde defalarca Sakıp Sabancı ile buluştum. Aynı köşkte Amerika’ya gidecek, sonra da dünyayı dolaşan serginin yemeğini anımsarım.

Sakıp Sabancı ile sağlık problemi için Amerika’ya gitmeden bir gün önce, bahçede müzeye, sanata dair bir konuşma yapmıştım.

‘Altın Harfler’in dünya turu Amerika’da başlamıştı. MET’teki unutamadığım yemeğe ben de çağrılmıştım.

Sakıp Sabancı Müzesi, bugün Nazan Ölçer’in yönetiminde eşsiz sergilerin mekânı olarak varlığını sürdürüyor. Bu müze ile ilgili de Güler Sabancı’nın desteğini mutlaka belirtmeliyim.

Haberin Devamı

İngiltere’deki konuşmasını Lewis Carrol’un ‘Alice Harikalar Diyarında’yı yazdığı evde hazırlamış bir kadın olarak geldiği yerden söz etmiş.

Başarısının temel dayanağını şöyle özetliyor:

“Ailem bana genç yaşta sorumluluk verdi. Böylece bir işi takip etmeyi, sonuçlandırmayı, hesap vermeyi öğrendim.”

Güler Sabancı ile dünyanın çeşitli müzelerini de birlikte gezdik. Sanatı da bunca iş arasında ihmal etmedi.

*

GÜLER SABANCI’nın  ‘Bir üniversite var ederken...’ kitabını okurken hem bir üniversitenin kuruluş hikâyesini öğrenecek hem de Güler Sabancı’yı tanıyacaksınız.

*

Kitap Alfa Yayınları arasında çıktı.

 

Yazarın Tüm Yazıları