Boğaziçi öngörünüm ve Mudo’nun çığlığı

ÖNCEKİ gün muhtemel bir İstanbul depremi için sorular sormuştum.

Haberin Devamı

Şimdi önümüzde bir “deprem gerçeği” var...

Elbette İstanbul’un tümü üzerine düşünülecek bir soru bu.

Dün bir bölümünü yazıp apartmanların altındaki “genişletilmiş vitrin” sorusunu ortaya atmıştım.

Altları dükkân olan dev apartmanlarda vitrinleri genişletmek için yapılanları sorgulamıştım.

Soruların biri de “Boğaziçi öngörünüm meselesi”ydi...

Beşiktaş, Sarıyer, Üsküdar ve Beykoz...

Sahil şeridi. Ve sahil şeridinin üzeri... Geri planları...

Bugün de “Boğaziçi öngörünüm meselesi”yle ilgili gelen mesajları yazıyorum.

Dert büyük.

Arayanlardan birisi de Mudo’nun sahibi Mustafa Taviloğlu idi.

Kendisiyle uzun dostluğumuz var.

Bütün ruhuyla çalışarak Mudo markasını yaratan Mustafa’ya artık kimse “Mustafa” demez.

Adıyla markası bu kadar iç içe geçen bir başkası var mı bilemiyorum ama herkes ona “Mudo” der...

Haberin Devamı

İşte o Mudo “Boğaziçi öngörünüm” yazımla ilgili aradı.

Aslında bu bir çığlıktı.

Dedi ki:

“Fatih, zaten bu deprem felaketiyle içimiz yanıyor. Canlarımız gitti. Her yerden depreme karşı önlem almamızla ilgili açıklamalar geliyor. Ama nasıl olacak bu? Mesela ben şu an oturduğum evde çok uzun yıllardır oturuyorum. Artık evin demirleri paslandı. Duvarlarındaki çimento kum oldu. Deniz kumu... Ama elimizi süremiyoruz. Çünkü Boğaziçi yasası var. Yahu bu evi Erdem Talu gibi bir isim yapmış. Müthiş bir mimar. Ama şimdi dokunamıyoruz. Deprem geliyor. Ne yapacağız? Evimizi terk mi edelim? Projesini hazırlayalım. Gelip baksınlar. Nasıl istiyorlarsa öyle yapalım. Ama yasa karşısında çaresizlik var.”

Mudo’yu tanıyan bilir. Paraya pula değil, dostluğa ve hatıralara değer verir.

O yüzden söyledikleri bir şikâyetten çok içten gelen bir çığlık gibiydi.

Yalnız o mu?

O kadar çok mesaj aldım ki...

En keskin gerçek şu:

“Yıllardır bu evlerde oturuyoruz. Vergimizi veriyoruz. Elektrik, su kullanıyoruz. Ve şimdi deprem geliyor. Bu yapıları güçlendirmek için hiçbir şey yapamıyoruz. Mecburi felaketin içinde oturuyoruz...”

GERİ BÖLGE

Yalnızca Boğaz’ı gören değil, geri taraflarda yapılmış gecekondulardan apartmanlara kadar daha birçok yapı bu yasa kapsamına giriyor.

Haberin Devamı

Tabii bu alanlarda Boğaz’a doğru uzanan korular zamanla işgal edilmiş. Gecekondular, derme çatma apartmanlar.

Sonra büyük inşaat markaları buraları alıp “siteler kurmuş”...

Geriye doğru baktığınızda, 1960’lı yıllarda yeşil koruluk olan bu yerler şimdi betonla kaplanmış.

Gözü dönmüş rantiyeciler, ne yapmış ne etmiş, buraları parsellemiş.

Bu da ayrı bir sorun tabii.

Ama şimdi bir gerçek var.

İstanbul için deprem alarmı...

Ne yapacak bu insanlar?

Büyükşehir Belediyesi mi, Çevre ve Şehircilik Bakanlığı mı?

Kime başvuracaklar?

Çoğu mesaj şu cümleyle bitiyor:

“Gelsinler, nasıl söylüyorlarsa harfiyle aynısını yapalım. Ama depreme dayanıklı bir hale getirelim.”

KAÇAKLAR NE OLACAK?

Haberin Devamı

Tabii bir başka soru da zaman içinde yapılan kaçak yapılar.

Zaman içinde yıkılması gerekip de yıkılmayan evler...

Bunlar ne olacak?

Kaçak yapılara karşıyız.

İmar affına karşıyız.

Ama şu anda bir realite var. Nasıl çözülecek bu sorunlar?

İMAR BARIŞI DEĞİL

İMAR DEVRİMİ LAZIM

Hangi uzmanla konuşsam, bugüne kadar çıkartılan imar aflarının hem doğaya hem insanlığa çok büyük zarar verdiği yorumunu yapıyor.

İmar afları, denetimsiz binaların affı anlamına geliyor.

Bu nedenle artık “imar affı” sözü yerine “imar devrimi” sözünü duymak istiyorum.

Umarım “imar affı” denilen bu illet sonsuza kadar ortadan kalkar...

Ve umarım, “Boğaziçi öngörünüm” meselesi de sistemli ve kalıcı bir çözüme kavuşur...

Yazarın Tüm Yazıları