Bu 25 bin kişiyle mi övünüyorsunuz

İKTİDARA yakın medyaya bakıyorum.

Haberin Devamı

“Gezi’nin birinci yıl bilançosu”ndan çok memnunlar. Devlet gücünü göstermiş...
Üç-beş yerde başlayan olaylar bastırılmış...
“Muktedirin polisi” bu olayları kaç kişiyle bastırmış...
Övüne övüne anlatıyorlar.
O gün 25 bin polis görev yapmış.
TOMA’sıyla, biber gazıyla, tonlarca suyuyla, plastik mermisiyle, artık esirgemediğini ispat ettiği gerçek mermisiyle, arkasında kaya gibi duran muktedir salı belagatiyle...
Devlet en derin haliyle işbaşında...
Tam 25 bin kişi görev almış.
Pardon, pardon...
Yetmemiş, çevre illerden de 2 bin 500 kişi takviye yapmışlar.
Bu ne anlama geliyor?
Gelin ne anlama geldiğini basit bir karşılaştırma ile anlatalım.
Yıl 2008.
Türkiye Cumhuriyeti’nin ta şurasına gelmiş.
Adam Kuzey Irak’tan geliyor, vuruyor, kaçıyor.
Her şeyin “inine girmeye meraklı” muktedir, PKK’nın inine girmek üzere, Kuzey Irak harekâtını başlatıyor.
Resmen sınır dışı harekât...
Türkiye Cumhuriyeti ordusu, Kuzey Irak’ta konuşlanan PKK’ya karşı tarihinin en büyük harekâtlarından birini başlatıyor.
Birlikler sınırı geçiyor..
Resmen savaş başlıyor.
Şimdiii...
Aradan 6 yıl geçti..
Tahmin edin bakalım, bu tarihi sınır ötesi operasyonda kaç asker görev aldı...
10.000...
Yazıyla yazıyorum..
“On bin...”
Bir devlet düşünün ki...
Tarihinin en önemli sınır ötesi operasyonlarından birinde 10 bin askeriyle çarpışıyor.
İçindeki bir avuç gencin yapacağı anmayı bastırmak için 25 bin kişi...
Sizce dünyanın hangi devleti, vatandaşının bir bölümünü “iç düşman” olarak görüp onun üzerine dış harekâttan çok, daha ezici bir güçle gider...
Ne diyorsunuz...
Orantılı güç mü...
Bu “muktedir” matematiğiyle hâlâ övünüyor musunuz?

Haberin Devamı


2-MUKTEDİR HESABI

Bir gün bizim de Sir John’umuz olacak ve Suriye’yi soracak

John Chilcot adını hiç duydunuz mu? Duymadıysanız, aklınızın bir kenarına yazın.
Çünkü bu adam, bugünlerde otoriterlerin ve muktedirlerin geleceğini çok yakından ilgilendiren bir raporu açıklayacak.

***

Sir John Chilcot, 5 yıldan bu yana Tony Blair’in İngiltere’yi İkinci Körfez Savaşı’na sokma kararının nasıl alındığını inceliyor.
Çünkü İngiliz halkı, bu kararın, İngiltere tarihinin en yanlış kararı olduğuna ve bunun İngiltere’yi önümüzdeki yıllarda da olumsuz etkileyeceğine inanıyor.
Araştırılan şu:
Tony Blair bu kararı, İngiltere’nin menfaatlerini düşünerek mi aldı, yoksa Başkan Bush’a açık bir çek mi verdi?

***

Sir John, son dakikada raporuna bir şey daha ekleme kararı aldı.
Tony Blair ile Başkan Bush arasında o dönemde yazılan bazı mektuplar da rapora eklenecek.

***

Peki hiç düşündünüz mü? Türkiye Suriye içsavaşına nasıl müdahil oldu, kimin kararı ile gırtlağına kadar Ortadoğu’nun en pis bataklığına saplandı?
Kimsenin şüphesi olmasın ki, bu karar, önümüzdeki 20 yılda Türkiye’nin başına çok ağır sorunlar çıkaracak.
Hepimiz biliyoruz ki, bu, Başbakan Erdoğan’ın şahsi tercihiydi.
Kişisel kızgınlıklarının, ideolojisinin, şahsi sempatilerinin, şahsi düşmanlıklarının ürünüydü.

***

Öyle bir çağda yaşıyoruz ki, en muktedir bile hesap veriyor.
Hem de tahminimizden de önce...
Son bir hatırlatma yapayım.
Tony Blair, o kararı almadan 2 yıl önce girdiği seçimi kazanmış ve yüzde 42 oy almıştı.
Parlamentoda çok rahat bir çoğunluğu vardı.
Yani “milli iradeyi” temsil ediyordu...
Ama zamanın ruhu, milli iradeyi kontrolsüz bir güç olarak bırakmıyor...

Haberin Devamı


3- HAVUZ HİKÂYESİ

Katar’ın ‘slush fonları’ hangi istikamete akıyor

PAZAR günkü Sunday Times, 2022 Dünya Kupası’nı Doha’da oynatmak için verilen rüşvetlerin hangi kanallardan ödendiğini ortaya çıkardı.
Sistem şöyle çalışıyor:
Rüşvet zincirinin başında Katar’ın futbol alanındaki en yüksek yetkilisi Muhammed bin Hammam var.
5 milyon dolarlık rüşvetin istenilen ellere ulaşması için çok sayıda Katar fonu kullanılıyor.
Gazete bu fonlar için “slush” ifadesini kullanıyor.
“Slush”ın sözlük karşılıklarından biri şöyle:
“Rüşvet olarak vermek veya kamuoyunu yanıltacak nitelikte propaganda etkinliklerinde kullanılmak üzere toplanan para.”
Bu tarif size de bir şeyi hatırlatmadı mı?
Hani geçen yılın sonundan itibaren konuşmaya başladığımız “havuz sistemi”ni...
İnsan istemeden düşünüyor:
Acaba Türkiye üzerinden Suriye’deki muhaliflere gönderilen para ve Türkiye’de gazetelerin satın alınmasında da böyle slush fonların parmak izi bulunabilir mi?
Bir yandan İran’da Zarrab’ın ortağının para trafiği, bir yandan Katar’ın slush fonları...
Hakikatlerin bir gün mutlaka ortaya çıkmak gibi bir zaafı vardır.
Bazı hakikatler dört bir yandan koşar adım Türkiye’ye doğru yaklaşıyor...


4- PARALEL SORUSU

Haberin Devamı

Bilgisayara sahte bilgi yükleyen astsubay ne oldu

YİRMİ yıldır Türkiye’de yaşayan yabancı gazeteci Radikal’de Ezgi Başaran’a verdiği mülakatta şu olayı hatırlatıyor:
BİR: Askeri hâkim Ahmet Zeki Üçok şu an Balyoz davasından içeride.
Neden?
Kayseri’deki hava üssünde bilgisayar sistemine sahte bilgi yükleyen birkaç astsubayı suçüstü yakalayıp sorguladığı için.
Jenkins diyor ki: İddia edildiği gibi, bir “paralel yapı” varsa ve bu paralel yapının “dijital kumpaslarını” ortaya çıkarmak istiyorsanız...
İşe bu astsubaylardan başlayın. Kimdi onlar ve ne yapıyorlardı?


5- 2’NCİ PARALEL SORU

Yanlış eve giden polis, 2 evde de aynı dijital delili nasıl buldu

JENKINS ikinci bir olayı daha hatırlatıyor:
İKİ: İzmir’de casusluk davasında savcı, Emrah Karaca isimli bir subayla ilgili arama kararı çıkarıyor. Polisler eve gidiyor ve orada bir sürü dijital delil buluyor.
Ancak bir süre sonra anlaşılıyor ki, aynı isimde başka bir Emrah Karaca’nın evine gitmişler.
Bu defa doğru Emrah Karaca’ya gidiyorlar, nasıl bir tesadüfse onun evinden de aynı dijital deliller çıkıyor.
Çok açıkça belli ki, polis her iki eve de kendi hazırladığı delillerle gitmiş ve oraya yerleştirmiş.
Jenkins diyor ki:
“Paralel bir dijital delil üretme çetesi” varsa ve gerçekten ortaya çıkarmak istiyorsanız...
Buyurun işe bu savcıdan ve polislerden başlayın...

Haberin Devamı


6-

Sonuna kadar hak edilmiş bir ödül

DÜN Doğan Hızlan’ın köşesinde okudum. Bu yıl Orhan Kemal Ödülü Hamdi Koç’un “Çıplak ve Yalnız” romanına verilmiş.
Jüriye teşekkür ederim.
Gerçekten büyük bir roman.
Kendi payıma, beni tekrar Türk romanı okumaya götüren harika yazarlardan biri Hamdi Koç.
O, Murat Menteş ve Hakan Günday gibi yazarlar harikalar yaratıyor.
Genç, modern, yepyeni bir dil.
Olağanüstü bir mizah.
Hepsine teşekkür...

Yazarın Tüm Yazıları