Başka çaremiz kalmadı

BAŞKA çaremiz kalmadı...

Haberin Devamı

Oradan buradan gelen vozurdamaları, gıcırtıları takmayacağız...
Bir takım komplo teorileri üretecekler; cami yalanları söyleyecekler, Kabataş iftiraları atacaklar...
Ciddiye almayacağız...

* * *

Bağıracaklar, çağıracaklar...
Gülüp geçeceğiz...

* * *

Kamuoyunu allak bullak eden felaketleri unutturmak için “Cambaza bak” diyecekler...
Bakarmış gibi yapacağız...
Bakmayacağız...

* * *

Hört zört edecekler...
Korkutmaya, sindirmeye çalışacaklar...
Korkmayacağız, sinmeyeceğiz...

* * *

Tehdit edecekler, hayatımızı didik didik edecekler, zindan edecekler, belki de hayatımıza kastedecekler...
Çekilmeye, kaçırtmaya çalışacaklar...
Çekilmeyeceğiz, kaçmayacağız...

* * *

Bu ara rejimi hâlâ bize ileri demokrasi diye yutturmaya çalışacaklar...
Yutmayacağız...
Yutmadığımızı bugüne de anlatacağız...
Yarına da...

* * *

Haberin Devamı

Hayatımızı, tarzımızı hacamat etmeye kalkacaklar..
Teslim olmayacağız, bildiğimiz gibi yaşamaya devam edeceğiz...

* * *

“Dindar nesil yetiştireceğiz” diye çocuklarımızı tornadan çıkmış kindar bir ordunun neferi haline getirmek isteyecekler...
Çocuklarımızın kindar birer insan olmamaları için elimizden geleni yapacağız...

* * *

Çünkü biz de onlar kadar bu vatanın asıl sahipleriyiz...
Bizim de başka vatanımız yok...
Üstelik ezik büzük yaşamayı bilmiyoruz...

Bir ülkenin medyası dibin de dibine düşerse

TÜRK basınında kullanılan bazı kelimeleri sevmem.
Kullanmam da...
Mesela “hainlik” ve ondan türetilmiş “vatan hainliği”...
“Yandaş”
kelimesini de sevmem...
İnsanın yandaş olma hakkı vardır. Ama yandaş olmanın da bir şerefi vardır...
Altına inemeyeceği bir çizgisi, asgari bir insani hizası vardır.
Son zamanlarda hükümet yanlısı medyada Hürriyet ve Doğan Grubu’na yapılanlara bakıyorum.
Sevmediğim, lügatimde olmayan bir kelimeyi, affınıza sığınarak kullanacağım.
“Hayâsızca” bir kampanya sürdürülüyor.
Modası geçmiş, çağın dışında kalmış “komplo teorisyenleri”, kargaların bile gülemeyeceği, en saf insanların bile inanamayacağı, kendi okuyucusunu bile aptal yerine koyan saçmalıklarla yine ortaya döküldüler. Hürriyet, gerek kâğıt versiyonu, gerek web sitesi, gerek Sosyal Hürriyet’i ile Soma olayları konusunda muazzam bir yayıncılık yaptı.
Daha ilk geceden muhabiri ile yazarları ile Soma’daydı, cenazesi, dramı olan köylerdeydi.
Yerinden kımıldamayı bile beceremeyen hantal klasik medya, kendini sorgulayacağına, gazetecilik yapan insanlara saldırıyor.
Soma’yı ve bölgenin acılı insanını unutup, işi medya kavgasına çevirmeye çalışıyor. Hayâsızca iftira kampanyaları yapıyorlar.
Bu olay şunu bir kere daha ortaya koydu.
Gazetecilik yapmayı beceremeyenler, iftira kampanyasında ipi hep birincilikle göğüslüyorlar.

Haberin Devamı

Bir annenin acı haberi verdiği an

BİR hastane koridoru.
Delikanlılığına yeni girmiş çocuğun cansız bedeni odaya götürülürken, annesi koridorda bir sedyenin üzerine yığılıyor.
Biraz sonra çocuğun babası geliyor...
Anne önce eşinin göğsüne vurarak ağlıyor.
Belli ki o an acı haberi veriyor.
Baba salona doğru giderken, anne arkasından ona sarılıyor.
Oğullarını kaybeden Adnan ve Begüm Şen’in hastanedeki görüntüsünü kızım Gülümsün’le ağlaya ağlaya seyrettik.
Biraz ötemizde Sinan Ali okula gitmek üzere hazırlanıyordu.
Bu sahne Türkiye’de kim bilir kaç annenin-babanın, büyükannenin, büyükbabanın göğsüne ıstırap dolu bir ağırlık olarak çökmüştür.
Dün Teşvikiye Camisi’nde dostum Ali Şen ve ailesinin yüzündeki ifadeleri gördüğümde hastane koridorundaki o sahne bana daha da koydu. Babamı kaybettiğimde bir dostum, “Anne ve baba kaybetmenin yaşı yoktur” demişti...
Ya evlat kaybetmenin, sırasız, sırasını beklememiş, erkenden de çok erken bir ölümün...
Onun acısının ise tarifi bile yoktur. Dostum Ali Şen ve İzmir’den arkadaşım Suha Tanık ve eşlerine, sevgili kardeşlerim Begüm ve Adnan’a ve bütün aileye başsağlığı dilerim.

Yazarın Tüm Yazıları