Kazanırken kaybetme

İnsanın eşya ile imtihan serüveninde, özellikle son yıllarda Müslüman bir toplum olarak geçirdiğimiz dönüşümün ramazan ayında dışavurumunu sadece zenginlerin katıldığı beş yıldızlı otellerin seçkin iftar sofralarında da görmekteyiz. Zenginleştikçe erdem sahibi olmamız gerekirken, madden zenginleşip sanki ruhen fakirleşiyoruz. Kazanırken kaybetmek bu olsa gerek...

Haberin Devamı

ALLAH, Hz. Adem’i yaratıp ona eşyanın isimlerini öğrettiğinde sanki aslında insanın en büyük imtihanının da eşya ile olacağını önceden bize haber veriyordu. İnsan değerini eşya karşısındaki tutumundan alacaktı. Kendisini eşyaya göre tanımlayıp nefsinin yanında mı, yoksa değerlerin etrafında tanımlayıp ruhunun yanında mı duracaktı? Ve yine Allah, insan serüveninin sonunu da haber vermiştir: Allah katında en değerli olanınız, en değerli eşyaya sahip olan değil, Allah’a, insanlara karşı en fazla sorumluluk bilinci taşıyanlarınızdır.

EŞYA İLE İMTİHAN

İnsanın eşya ile imtihan serüveninde, özellikle son yıllarda Müslüman bir toplum olarak geçirdiğimiz dönüşümün ramazan ayında dışavurumunu sadece zenginlerin katıldığı beş yıldızlı otellerin seçkin iftar sofralarında da görmekteyiz. Zenginleştikçe erdem sahibi olmamız gerekirken, madden zenginleşip sanki ruhen fakirleşiyoruz. Kazanırken kaybetmek bu olsa gerek... İslam dini, güçlü ve zengin olmayı, dünyayı güzelleştirmeyi ve onun güzelliklerinden faydalanmayı emrederken bütün bunları kendinden bilerek kendini onlarla tanımlamayı ve başkaları üzerinde kendileri için üstünlük aracı olarak görmelerini yasaklar.

Haberin Devamı

Kazanırken kaybetme

GEÇİLMEYEN DUVARLAR

Buna rağmen maalesef “sahip olmak” üzerine kurulu bir yaşam tarzını benimser olduk, yemek yediğimiz yerden bindiğimiz arabaya, oturduğumuz evden çocuğumuzu gönderdiğimiz okula kadar mekânları statü belirleme aracı haline getirdik. Sitelerimizin etrafına yüksek duvarlar ördük, kapılarına güvenlik koyduk. Hırsızların girmesini engelledik belki ama muhabbet, komşuluk, sevgi, merhamet, yani mahalle kültürü de geçemedi o duvarları.
Şehirlerde “getto”lar oluşturduk. Getto kelimesi benzer ekonomik, sosyal ve kültürel yapıdaki insanların, kendileri gibi olmayanlardan kendilerini soyutlayarak bir arada yaşadıkları yerler için kullanılıyor. Özellikle büyük şehirlerde kendi okulunu, kreşini, alışveriş merkezlerini, camisini bile içinde barındıran imkân sahibi insanlar için oluşturulan yaşam alanları var. Bir de tabii bunun tam tersi kısıtlı imkânlara sahip olan insanların oturduğu mahalleler.

Haberin Devamı

SİTELERDE AÇ YOK Kİ

Benzer koşullara sahip insanlarla benzer mekânları paylaşmak doğal olarak kendi içinde bir “aynılaşma”ya ancak diğerlerinden “ayrışma”ya yol açıyor. Böyle bir ortamda Hz. Peygamber (sav)’in “Komşusu aç iken kendi tok yatan bizden değildir” sözü uygulama alanını bile kaybediyor. Zengin sitelerde aç olan yok ki tok olan görüp kendine dert edinsin! Ya da kendisi zaten türlü türlü sıkıntılarla uğraşıyorken, komşusuna el uzatabilecek imkânı olsun! Zekât vermek istediği halde etrafında ihtiyaç sahibi tanıdığı olmadığından dert yanan az kişi mi var! Mekânların ayrılığı, ne yazık ki bizleri etrafımızdaki dertlere derman olmaktan da ayırıyor.
Yüksek gelirlisinden dar gelirlisine, patronundan işçisine, yöneticisinden esnafına, öğrencisinden öğretmenine farklı sosyoekonomik statülere sahip insanların beraber yaşadığı mahalleler toplumsal dayanışmayı da beraberinde getiriyor. İbadetler sadece bireysel değildir, ibadetlerin aynı zamanda topluma dokunan yönleri de var demiştik. Ramazan ayında oruç bizleri iftar sofralarında, zekât ve fitre ibadeti ise ihtiyaçları sarmada bir araya getirmeli değil mi?

Haberin Devamı

ASLA ÖTEKİLEŞTİRME

İslam ötekileştirmeye asla müsamaha göstermeyen, şekilden çok manaya önem veren hoşgörü ve yardımlaşma dinidir. Bu ramazan ayında, içinde yaşadığımız dünyayı ve bize dayatılmaya çalışılan yaşam şekillerini bir de bu gözle değerlendirelim. Bütün dayatmalara rağmen, eğer dünyanın ahiretin tarlası olduğunu hatırımızdan çıkarmazsak kazanan bizler oluruz inşallah. Merhum Cahit Zarifoğlu’nun dediği gibi, “Burası dünya! Ne çok kıymetlendirdik. Oysa bir tarla idi, ekip biçip gidecektik.”
Bu anlayıştan yola çıkarak iftar sofralarımızı akrabaların, dostların ve komşuların yanı sıra her zaman o sofralarda yemek yeme imkânı bulamayacak olanlarla da süslemenin ramazanın sembolize ettiği anlam derinliğine daha uygun olduğunu söyleyebiliriz. Böylece, eşyayla olan imtihanımızda bize dikte edilen rollerden de kurtulup, belki daha özgür bir toplum haline gelebiliriz.

Haberin Devamı

İFTAR SOFRASINI PAYLAŞIN

Bizler için en güzel örnek Allah Rasulü (sav) iftar edeceği zaman özel yiyecekler aramaz, yemek ayrımı yapmaz, sofrada ne bulursa onunla iftar ederdi. İftar sofralarını başkalarıyla paylaşmaya büyük önem verir, “Her kim bir oruçluya iftar ettirirse, kendisine onun sevabı kadar sevap verilir; oruçlunun ecrinden de hiçbir şey eksiltilmez” buyururdu. Peygamberimiz (sav), Allah rızasını kazanmak için oruç tutar, O’nun rızkıyla iftar eder, iftar ederken de ellerini açarak şöyle dua ederdi: “Allah’ım! Senin rızan için oruç tuttum ve senin rızkınla orucumu açtım.”

1 SORU 1 CEVAP: UNUTARAK YEMEK-İÇMEK ORUCU BOZAR MI?

UNUTARAK yemek-içmek orucu bozmaz. Hz. Peygamber (sav), “Bir kimse oruçlu olduğunu unutarak yer, içerse orucunu tamamlasın, bozmasın. Çünkü onu Allah yedirmiş, içirmiştir.” buyurmuştur. Unutarak yiyip içen kimse, oruçlu olduğunu hatırlarsa hemen ağzındakileri çıkarıp ağzını yıkamalı ve orucuna devam etmelidir. Oruçlu olduğu hatırlandıktan sonra mideye bir şey inerse oruç bozulur.

BİR AYET

Haberin Devamı

KİM bir kötülük yapar yahut kendine zulmeder, sonra da Allah’tan bağışlama dilerse, Allah’ı çok bağışlayıcı ve çok merhamet edici bulur. (Nisa, 110)

BİR HADİS

ENES b. Mâlik’ten rivayet edildiğine göre, Hz. Peygamber (sav) insanlarla birlikte iftar ettiğinde şöyle derdi: “Yanınızda oruçlular iftar etsin. Yemeğinizi iyiler yesin ve üzerinize melekler insin.” (Dârimî, Savm, 51)

Yazarın Tüm Yazıları