Sadece kriz anlarında itibar düşünülmez

ALGIYI yönetmek belki de korona salgını sonrasında en önemli konularından biri olacak.

Haberin Devamı

 


Şirketler, kurumlar aslında halkla ilişkileri, iletişim stratejilerini, genel anlamıyla itibar yönetimini kriz anlarında düşünüyor.
Bir şeyler ters gitmeye başladığında alelacele bir şeyler yapmaya çalışılıyor.
Medyada yer alacak birkaç iyi haberle bu dönemin geçirileceği, sonrasında her şeyin kaldığı yerden devam edeceği düşünülüyor.
Algıyı yönetmek keşke bu kadar basit olsa, birkaç haberle her şey hallolsa...
Oysa işin aslı böyle değil.
Kurumlarımızın çoğunluğu algıyı yönetmeyi, itibar kazanmayı, halkla ilişkiler projelerini para harcanan işler gibi görüyor.
O yüzden çoğu zaman şirketlerin finansmanına bakan bölümlerle itibarı yöneten arasında gizli bir çekişme olur.
Çoğu zaman da finansmancılar bu mücadeleden galip çıkar.
Markasını yöneten, kurumsallaşmayı sağlayan şirketlerde ise itibarı yöneten kişiler artık mutlaka yönetim kurullarında oluyor.
Ve bir önemli husus daha var; o da her çalışanın aslında bir itibar elçisi gibi hareket etmesidir.
O yüzden diyorum ki;
İtibarı yöneten insanların, ekiplerin de itibarını teslim etmemiz gerekir.
Halkla ilişkileri Türkiye’de içi boşaltılmış kavramlardan biri haline getirdik.
Bu alanda görev yapan insanların söylediklerini çok dikkate almadık.
Ancak kriz anlarında arar olduk.
Ben bu salgın travmasından sonra Türkiye’de bu kavramların, bu alanda görev yapanların çok daha fazla dinlenmesini öneriyorum.
Ve yönetim kurullarında itibar yöneticilerine yer açın diyorum.
Çünkü yaşadığımız son travma hepimize dünyadaki değişimin hızlanacağını gösterdi.
Ve anladık ki; yaptıklarımızı daha iyi anlatmak, itibarımızı yükseltmek ve orada korumak ayrı bir deneyim gerektiriyor.
Markaları cilalamak yetmiyor.
Onlara bir değer ve felsefe de katmak gerekiyor.

Haberin Devamı

 
Biraz daha dişimizi sıkalım

ŞU bir gerçek;
Nisan sonuna kadar bir çoğumuz evlerdeyiz.
Okullar öğrencilerine uzaktan eğitim yaptırıyor.
Restoranlar kapalı, işletmeler de öyle...
Uçaklar da nisan sonuna kadar uçmayacak.
Adı konmamış bir sokağa çıkma yasağı var.
Devlet aslında “Kendi OHAL’ini yap” diyor.
Çünkü ekonominin tam çökmesini, fabrikaların kapanmasını istemiyor.
Kısmen de haklı...
Çünkü her şeyi durduramayız.
Ancak beyaz yakalıların büyük kısmı evlerden şirketlerini yönetiyor.
Bu geçici bir süre ve dönem...
O yüzden herkes herkesi idare etmeli.
Mavi yakalılar için önerimi yine tekrarlayayım.
Gerçekten büyük bir fedakarlıkla işlerine gidiyorlar, üretimi ayakta tutuyorlar.
Mavi yakalılar ve sağlık çalışanları için daha fazlasını yapmalıyız.
Hem özel sektör, hem de devlet olarak...
Bir başka husus da şu;
Avrupa’nın bazı yerlerinden mayıs başında hayatın normale döneceğine dair bilgiler geliyor.
Restoranların sosyal mesafe kurallarına uyularak açılacağı, etkinliklere yine bu kurallara göre izin verileceği ifade ediliyor.
Yani nisan ayı bizim için de önemli...
Eğer kurallara uyar, sosyal mesafeyi ayarlar, kendimizi izole eder, kendi OHAL’imizi yapabilirsek düşündüğümüzden çok daha kısa bir sürede içinde hayata dönüş yapabiliriz.

Haberin Devamı

 
Korona günlerinde bile
transfer haberleri

ŞU futbol ilginç bir spor...
Ligler ertelendi, ne zaman başlayacağı belli değil, maçların oynanıp oynanmayacağı bile belli değil.
Ama transfer haberleri durmuyor.
“Şu futbolcu şu takımla görüştü, şu kadar milyon euro teklif edildi...” diye haberler okuyorum.
Transfer dönemlerinde transfer dedikoduları çok olur.
Ama öyle de değil.
Haberler birkaç gün sonra kulüplerin resmi hesaplarından da doğrulanıyor.
Evet; hayat devam edecek.
Ligler başlayacak, statlar yine dolacak belki ama bu bedeller ödenir mi, uzun bir süre bu rakamlara yanaşılır mı bilemiyorum.
Futbol krizde bile en çok konuşulan spor dalı, bu bir gerçek...

Haberin Devamı

 
Yürüyüş bantlarının
kıymeti anlaşıldı

Korona yasakları artıyor. Artmalı da... 65 yaş üstü zaten sokağa çıkamıyordu. Şimdi 20 yaşın altındakiler de eklendi. Sonra kapalı alanlarda maskesiz dolaşmaya yasak geldi. Ve arada yürüyüş yapanlar için de yasaklar genişletildi. Örneğin Karşıyaka sahilinde yürüyüş yapmanız artık yasak...
Evlerdeki yürüyüş bantları büyük bir hevesle alınır, sonra da kendi kaderine terk edilirdi. Hatta çamaşır asmak için bile kullananları biliyorum. Şimdi kıymeti anlaşıldı. Evde bandı olanlar yaşadı. Formlarını korumak için hepsinin bir şansı var.
Bence yürüyüş bantlarını sevsinler ve korona günleri geçtikten sonra da unutmasınlar.

Haberin Devamı

 
Değişim kaçınılmaz

HERKES korona günleri bittiğinde yeni bir dünyaya adım atacağımızı düşünüyor. Olabilir...
İş yapış biçimlerimiz değişebilir, olaylar karşısında devletlerin yaklaşımları değişebilir, tercih edilen sektörler değişebilir.
Özetle büyük değişimler kaçınılmaz.
Ama bu dönemin iyi bir yanı da olduğunu düşünüyorum.
İstisnasız herkes bir özeleştiri yapmıştır.
Elbette herkes kendine göre dersler çıkarmıştır bu dönemden...
Bu bile değişim için yeterlidir.
Farkında olmak...
Farkında olup kaldığı yerden devam etmek bile önemli...

Yazarın Tüm Yazıları