Önce çocuklar ve kadınlar

İzmir Özel Can Hastanesi’nin Yönetim Kurulu Başkanı Muzaffer Keskiner ile konuşuyorduk.

Haberin Devamı

8 Mart Dünya Kadınlar Günü için özel bir etkinlik düzenlediklerini söyledi.
Gecenin sloganını “Önce çocuklar ve kadınlar” koymuşlar.
Gecenin hikayesini anlattı, çok hoşuma gitti.
Sizlerle de paylaşmak istedim.
Bu coğrafyanın en önemli doktorlarından biri Besim Ömer Akalın adına bu organizasyonu yapmışlar.
8 Mart gecesini de sanatçı Sunay Akın sunacakmış.
Kim Besim Ömer Akalın?
1862 yılında İstanbul’da doğmuş.
Mekteb-i Tıbbiye-i Şahane’yi birincilikle bitirdikten sonra Fransa’da kadın doğum, çocuk hastalıkları ve ebelik alanlarında uzmanlık eğitimi almış.
1891’de İstanbul’a geri döndüğünde doğum esnasında ölen kadınlar, sakat kalan çocuklar konusunda bir an önce bir şeyler yapmak isteğiyle modern bir doğumevi kurmayı planlar; ancak II. Abdülhamit bunu kabul etmez.
1892’de Gülhane Parkı’nda bulunan Askeri Tıbbiye’nin yanındaki “üç oda bir sofa”dan oluşan küçük bir binada gizli olarak ilk doğumevini Viladethane’yi açar.
Doğumevinde görev yapacak doktor, hemşire ve ebeleri eğitmeye başlar. Bilime sırtını dönen çevreler, Besim Ömer Paşa’yı “piçhane” kurmakla suçlayarak, onu şeytan ilan eder. Bir gün doğumevinin kapı ve pencereleri taşlanırken içeri girmesini söyleyen öğrencilere, “Bunların karşısında bir adım dahi geri atmayacaksınız” dediği dilden dile anlatılır.
Tüm zorluklara direnerek kendini topluma kabul ettiren bu ilk doğumevi, 1909 yılında daha büyük bir binaya taşınarak yoluna devam eder.
Sunay Akın diyor ki...
“Günümüzde kadınlar bilimin ellerinde doğum yapmakta, erkekler bilimin kapısı önünde baba olmanın müjdesini beklemektedirler. ‘Bu millet her şeyi hazır aldı, bu yüzden kıymetini bilmiyor’ sözü çok yanlıştır. Biz gerçeğe ulaşma yolunda çok büyük bedeller ödedik, hala da ödüyoruz. Sorun şudur ki, ödenen bedelleri unuttuk. Doğumhanenin kapısı önünde yaşanan mutlulukların bedelini de Besim Ömer Paşa ödemiştir. Bilimin ışığı altında anne olan her kadının, bilimin eşiğinde baba olmayı bekleyen her erkeğin Besim Ömer Paşa’ya bir teşekkür borcu vardır.”
Çok doğru...
Bu topraklar gerçekten de isimli, isimsiz çok kahramana sahip...
Ve buranın kıymetini bilelim.

 

Haberin Devamı

Besim Ömer Akalın ismi yaşayacak

Haberin Devamı

Muzaffer Keskiner, İzmir Can Hastanesi’nde Prof. Dr. Besim Ömer Akalın ismini doğum kliniğine vereceklerini söyledi.
Ve ekledi:
“Ülkemizde çağdaş doğum biliminin öncüsü olan Prof. Dr. Besim Ömer Akalın’ın adını yaşatmayı onurlu bir görev kabul ediyoruz. Hastanemizin kurucu ortakları olarak bizler, yaşadığımız toplumun sosyo ekonomik olarak orta alt kesiminden gelen insanlarız. Söz gelimi ben parasız yatılı, diğer ortağımız küçük bir kasaba terzisinin oğlu, bir diğeri Murat Dağları’nda çobanlık yaparak çocukluk ve gençlik yıllarını yaşayan insanlarız. Ortaokul sıralarında iken Albert Schweitzer yaşam öyküsünü, yatılı lise yıllarımın yalnız akşamlarında da Memleketimden İnsan Manzaraları’nı ve İnsan Denen Meçhul’ü okumuştum. ‘Ölmemeliydi çocuklar; umutları yarım uçurtmaları yalnız kalmamalıydı’. Evet, bizler, yani Dr. Muzaffer Keskiner, Dr. Hüseyin Kaşıkçı, Dr. Yener Bakan olarak olağanüstü zor koşulları aşarak birer hekim olduk. Ancak bu yolda yalnızca ailelerimize değil, toplumun bütününe çok şey borçlu olduğumuzu asla unutmadık. 2000’li yıllarda Salihli’de sağlık hizmetleri çok yetersizdi. Doğumunu gerçekleştireceğim yüksek riskli bir gebenin ne bebeğini koyabileceğimiz bir kuvöz ne de sevk edebileceğimiz bir yenidoğan yoğun bakım servisi vardı. Her şeyi devletten beklemenin çok doğru olmadığına inanarak 2002 yılında hastanemizi hizmete açtık ve zamanla büyüyerek İzmir’de de ikinci hastanemizi halkımızın hizmetine sunduk.”
Prof. Dr. Besim Ömer Akalın’ın ismini gelecek nesillere de anlatmalıyız.

 

Haberin Devamı

Vefa bir semt değildir

Hepimize düşen bir görev var.
Özellikle de kurumlarımıza...
Bu ülkenin gelişimine, değişimine kakı koyan insanları unutmamalıyız.
Konuşmalı, yazmalı, anlatmalıyız.
O yüzden iyi arşivlere, iyi kitaplara, iyi belgesellere ihtiyacımız var.
Kurumlar ilgi duydukları alanlarda ve hayatımıza katkı koyan bu insanlarla ilgili çalışmalara sponsor olmalı ve kalıcı eserler ortaya konulmalı.
Bu hem bize yakışandır, hem de vefadır.
Vefalı olan toplumlar büyür, güçlenir, geleceğe daha iyi bakar.
Bize böyle öğrettiler, biz de böyle devam ediyoruz.

Yazarın Tüm Yazıları