Başka bir Türkiye yok

VE son haftaya giriyoruz.

Haberin Devamı


Her seçimin kendine göre bir iklimi var.
Zamanın ruhu gibi...
Galiba her zaman olduğu gibi genel değil bir yerel seçime gittiğimizi unuttuk.
Evet; projeler konuştuk, mega yatırımlar duyduk ama daha çok Türkiye’nin meselelerini tartıştık.
“Burası Türkiye” diyebilirsiniz ama yabancı medyayı yakından takip eden biriyim.
Örneğin Fransa’da, Almanya’da, İngiltere’de ikisini birbirine karıştırmıyorlar.

İngiltere iki yıl sonra yerel seçime gidecek. Londra’nın adayları neredeyse belli oldu.
Gerçi bugünün iletişim teknolojisinde mesajları hızlı ve etkili bir şekilde verebiliyorsunuz.
İki yıl Türkiye için çok ama çok uzun bir süre ama İngiltere’de durum şimdilik böyle...
Yereli genele taşıyınca da; dil sertleşiyor, üslup aynı kalıyor.
***
Geçenlerde uzak ülkelerden birinin bir konsolosu yanıma geldi, epeyce sohbet ettik.
“İki yılda dört seçim gördüm, bir de referandum var” dedi.
Sandığa gitmek aslında demokrasinin çalıştığını gösteriyor.
Ama çok seçim de vatandaşı yoruyor.
Bunu çok iyi hissediyorum.
Nereye gitsem siyaset konuşuluyor, hangi toplantıya katılsam konu bir şekilde siyasete geliyor.
İnsanımızın memleket meseleleriyle ilgileniyor olması elbette iyi bir şey ama gerçek gündeme de bir an önce dönmemiz gerektiğini hatırlatıyorum.
Türkiye büyük bir ülke, dolayısıyla problemleri de büyük...
Üstelik genç bir nüfusumuz var.
Bu bizi avantajlı hale getiriyor.
Tabii bunu yönetebilir, nitelikli nüfusu geleceğe hazırlayabilirsek...
***
Z kuşağını yeğenim Ediz’den biliyorum.
Şimdi ise kristal kuşak oğlum Atlas’ı takip ediyorum.
7 yaşındaki Atlas, başka şeyler konuşuyor, farklı şeyler istiyor.
Çok net konuşuyor, istediklerini rahat ve özgüvenle söylüyor, hayal kuruyor ve ısrarla bunları gerçekleştirmek istiyor.
Benden daha iyi dijital teknolojileri kullanıyor.

Haberin Devamı

Bununla da kalmıyor, öneriler getiriyor, çözümler üretiyor.
Atlas’ın 17’sini, 27’sini düşünemiyorum.
***
Ve gazetedeki masama oturup yazmaya başladığımda seçim süreçlerini, konuşulanları, anlatılanları, önerilenleri düşünüyorum da...
Gerçekten hemen, bir an önce gerçek gündemimize dönmeliyiz.
Atlas gibi milyonlar var.
Hepimizin çocukları güzel bir Türkiye’de yaşamak istiyor.
Ve bu ülkeyi hep birlikte seviyoruz.
Başka bir Türkiye olmadığını hep hatırlayarak yaşıyoruz.

 

Haberin Devamı

Urla’nın Simone de Beauvoir’ı

İzmir Skal Başkanı Emre Gezgin bir Urla aşığıdır. Daha doğrusu İzmir’in daha çok turist alması gerektiğini savunur ve Urla’yı da Akdeniz coğrafyasında Toscana’ya bir alternatif olarak gösterir.
Aslında ben de birçok yazımda bu konuya değiniyorum.
İzmir gibisi yok; Ege’nin kıyıları gibi güzel flora yok...
Urla’yı geçenlerde konuşurken Pelin Omuroğlu Balcıoğlu da vardı.
Emre; Pelin için “Urla’nın Simone de Beauvoir”ı dedi.
Sartre ve Simone de Beauvoir aşkı beni en çok etkileyen hikayelerden biridir.
Fransız edebiyatını yakından takip ederim.
Simone de Beauvoir için “Beyniyle yazıp kalbiyle yaşayan özgür kadın” derler.
Pelin’in Urla sevgisini ve yaptıklarını siyasetten uzaklaştığımız bir hafta sonu ayrıntılı yazacağım.
Ama şunu söyleyebilirim.
Pelin’i tanıdığım günlerde Kalifornia’dan gelmişti.
Urla’ya on binlerce sakız enginarı dikmiş, orkideler yetiştirmeye başlamıştı.
Hepsini yazacağım.
Özetle...
Urla’nın bugün çok konuşuluyor olmasında Pelin gibi çok insanın katkısı var.
Ve iyi ki varlar...

Haberin Devamı

Başka bir Türkiye yok

 

Eleştirenler daha iyisini yapsın

ÇOK eleştiriyoruz, az takdir ediyoruz.
Nisan’ın ilk haftası Alaçatı Ot Festivali var.
Ve beni İstanbul’dan, Ankara’dan arayan arkadaşlarım “Yine geliyoruz” diyorlar.
Biliyorum; geçen yıl daha Alaçatı’dan gitmeden takvimlerine yazmışlardı.
“Otu az, insanı bol festival” diyorlar.
Desinler...
Ben de diyorum ki; Türkiye’nin en ünlü, en çok takip edilen festivali ot festivaliyse ortada bir başarı vardır.
Eleştirenler daha iyi yapsınlar.

 

Gastronomide ayrışmak lazım

ÇEŞME’de, Alaçatı’da, Urla’da takip edilen restoranlar var. Biliyorum; hafta sonları sırf yemek için buralara geliyorlar. İzmir – İstanbul otoyolu bitince daha çok gelsinler. Ama hep söylüyorum.
Yarımadadaki bu gastronomi zenginliği İzmir merkezde yok.
Çok sayıda restoran var.
Hepsini takip ediyorum.
İçlerinde çok beğendiklerim de var.
Ama Urla lezzet olarak biraz ayrılıyor.
Çeşme restoranlarındaki menüler sanki daha özenli hazırlanıyor.
Ve yerellik daha çok öne çıkıyor.
Oysa İzmir mutfağı bugünün en popüler mutfağı olabilir.
Biraz daha özen, biraz daha gayret diyorum.
Ortalama lezzetlerden biraz sıyrılalım.
Şeflerimiz yaratıcılıklarını biraz daha göstersinler.

Yazarın Tüm Yazıları