Senin yerinde olmayı hiç istemezdim

Canım sıkkın.

Haberin Devamı

Sağır sultan ve sen gibi.

Neler oldu yine bu 1 haftada? Ah sorma.
Canım sıkkınken ve gün ağırırken, Karşıyaka’dan vapura atladım. ‘Bu İzmir’in martıları ne kadar da minik, halbuki İstanbul’unkiler aksine Hollanda ineği misali besili’ diye şaşa şaşa Alsancak’a ulaştım.
Google’lamak yerine bu çok mühim soru işaretini, “Amaaan belki de metropoldeki acımasız rekabettir İstanbul martısını Muhammed Ali Clay kıvamında yapan” kararına varıp, Kordon’a ayak bastım.
Cihangir’de yaşarken bazen martıların gürültüsünden uyuyamazdım.
Bazen de Brahms’tan senfoniler söylerdi İstanbul’un martıları bana.
Hayat dengesiz.
Dengesiz olduğu kadar da çaresiz.
Bazen martılar, bazen hava durumu, bazen pişirdiğin yemeğin sosu oyalar da oyalar seni.
Hayat işte. Öyle ya da böyle. Aksın gitsin diye.
Bazen de bombalar patlar.
Patır patır ölür insanlar.
Kaçacak delik bulamazsın. Hiç bir şekilde oyalanamazsın. Ama oyalanmış gibi yapmakta da artık ustasındır.
Dedim ya. Hayat işte.
Tam da bu yüzden. Hayatı kaybetmek istemediğinden, Beşiktaş’ta yürüyen genç olmak istemezsin. Orada görev yapan polis de. Dolmuşla geçen de. Tam o anda, 10 dakika önce ya da 10 dakika sonra.
Halep’teki bebek de.
Kayseri’de az önce selfie çeken asker de. Onu memlekette bekleyen sevgilisi de. 1 telefon uzaklığındaki annesi de.
1 saniye önce 1 telefon uzaklığındayken ya da kucağındayken çocuğun, 1 saniye sonra, onu nasıl sonsuza uğurlarsın?
Al kalbini, at ızgaraya.
İster Ankara’da bir resim sergisinde, ister Muğla’nın bir köyündeki kahvede... Her nerede olursan ol. Senin yerinde olmak istemezdim.
Çünkü öyle ya da böyle ucu mutlaka sana değecek.
Patlayan bütün bombaların.
Atılan tüm kurşunların.
En ıssız sahil kasabasına kaçsan da çocuğunu emanet ettiğin okul servisini kalbin gümbür gümbür ata ata bekleyeceksin.
Uzaklardaki sevdiklerin için nefes almaksızın her saniye endişeleneceksin.
İşte böyle seninle konuşa konuşa, volta atmaya başladım Kordon’da.
Adım başı Roman bir falcı. İlki dedi ki; “Nasılsın kız Şanzalıza güzeli?”
İkincisi Türkan Şoray’a benzetti. Üçüncüsü beni resmen Avrupa Güzeli ilan etti. Bulsa hemen oracıkta pırıl pırıl pırlantalı taç takacak kafama.
Normalde özgüveninin en düşük, omuzlarının en çökük olduğu bir günde çıkıp da bir uçtan bir uca yürüdüğünde Kordon’u, ruh dünyanın karanlıktan aydınlığa doğru ışık hızındaki değişimine inanamazsın.
Liman tarafından bataklıkta bata çıka yürümeye çalışan Quasimodo olarak girip, Pasaport’tan podyumda salınan Angelina Jolie olarak çıkarsın.
Falcı kadınlar 3 dakikada neşelendirip, iyileştirip, paketler seni.
Ama bugün canım sıkkın.
Değil sen ya da ben.
İnan. Avrupa güzeli ya da dünyanın kralı bile olasım yok bugün.
Üzülmekten, endişe etmekten, ürke ürke yaşamaktan ve kim olursak olalım, biletini almadığımız, bir dahaki sefere hangimizi vuracağını bilmediğimiz o kara piyangoyu beklemekten yoruldum.

Yazarın Tüm Yazıları