Paylaş
Bir ülkeyi tanımak istiyorsanız kamyon yazılarını okuyun derim. Ya da duvarlara yazılan yazıları. Ağır mesajlar içeren bu yazıların metropollerden, ilçelere, köylere kadar uzanan hikâyeleri vardır. Kimi zaman sevdiğinin ismini yazan ve ince sitemler içeren yazılar, şimdi sosyal medyada paylaşılıyor.
Yüklediler hasretlerin tüm çilelerini! Yürüdüler yürüdüler yolları bitmedi! Ne dünden memnunlar ne de bugünden. Kalpleri, bedenleri, aileleri, hayatları şikâyetçi oluyor onlardan.
Çile ve yük söylemini belirtir belirtmez Azer Bülbül’ün söylediği bir şarkı aklımıza gelse de ben kamyoncuları hatırlıyorum. Önümde seyreden peş peşe dizilmiş ağır takviye ile kaplumbağa edasında dik bir yokuşu tırmanan kamyon ve arkasında yazan yazıya bakıp dalıyorum. “Hem tüplü hem öfkeli, adam sakin ol” yazıyor.
Yol güzergâhı boyuncu hep kamyoncular ilgimi çekti. Aksaray'da, Niğde'de, Bolu'da, Sakarya'da, İstanbul'da, Bursa'da, İzmir de, Manisa'da... Kamyon şoförü olmayı çocukluğundan hayal edenle de, işsizlikten sonra kamyon şoförü olmaya karar kılan ile de, bir mesleği olmadığı için kamyonculuğu seçen ile de karşılaştım.
Onlar anlattı, ben dinledim. Hem hikayelerini, hem de kamyon arkalarına yazdıkları o sözleri size anlatmak istiyorum.
Kamyoncular sabırla yollarına devam ederken ben kamyon arkası yazıları not almaya başlıyorum. Yükleri nedir? 'Kim için ne taşıyorlar' sorusu aklımıza geliyor.
Sebze meyve çeken kamyonlar tıpkı uçaklar gibi. Zamanında ulaşır. Rötarları pek nadirdir. Çünkü hepimiz onları bekliyoruz. Sebze meyve komisyoncuları sürekli kamyoncuları arar. Market ve manavlar da komisyoncuları. Biz de evlerimizde manavın, bakkalın tezgâhına bakarız. Bu zincir halkası hep böyledir.
Bu örnekleri okurken sizin de elbette aklınızda olan örnekler sıralanmıştır. Ben sadece bir örnek paylaşmak istedim.
Kamyoncular sabırla yollarına devam ederken, ben, okuduğum kamyon arkası yazılarıyla ilgili yorum yapmaya başlıyorum. Bir dağın eteklerinde tatile giderken veya bir kentten bir diğer kente giderken okuduğumuz kamyon arkası yazısı sakinleştiriyor beni. Kimi zaman mizah katıp güldürüyor, kimi zaman da kısa ama kocaman bir bomba etkisi yaratıyor bu sözler.
Kafiye, dil bilgisi kurallarına uymasa da, anlatım bozukluğu olsa da tebessümle okuyoruz, paylaşıyoruz. Önümüzdeki kamyon yazısını kaçırmadan okuyoruz. Takip mesafesini koruyamasak da iki satıra sığdırılan özlü sözlerle bilgi yüklü bir kitabı okur gibi yola devam ediyoruz. Çünkü onlar, raflarda durmayan, dağ, bayır, ova gezen, lastikler çemberi üzerinde seyreden hareketli kitaplar, adeta yürüyen nadir sözler gibi.
Park halinde tozlanmış olan üç aracın arkasına “Oğlum beni yıka, beni niye yıkamıyorsun, tozlandık beni yıka daaa” yazan kahraman kim?
Kara asfaltlar üzerinde kimi kamyonlar gecenin geç saatlerinde lunaparklar gibi ışıl ışıl, rengârenk. Bir de kamyonun arka kapısında yazan yazılar yok mu? Gece yarısı bile reflektörlü, ışıl ışıl o sözler, kara asfaltların sevinci. Çoğu eğitici sözler. Hayata, aşka, dostluğa ya da akrabalık bağlarına isyan eden türden…
Kamyoncular!
Aylarca kamyonda yaşayanlar var. Kamyonlarını eve çevirenler bile var. Dorselerinde taşıdıkları yük kadar, arkasına yazdıkları ağır sözleri taşıyorlar. Dönen lastiklerinde traji komik yazıları taşıyan kamyoncu yurttaşlarımız için, özlü sözlerin mimarı demek yerinde olur. Kimi zaman okuyucusuna laf sokan, hızlı giden araçların durmasını sağlayan o yazılar yok mu?
Mizah dille yazılmış ağır mesaj içeren sözler racon kesen türden.
Edebiyatı, felsefeyi komik bir dille ele alan kamyoncular için kara asfaltların seyir halindeki stand- upçıları demek yerinde olur. En ünlü stand-upçılara taş çıkarırlar.
Hadi gelin yazılan binlerce kamyon yazısının birkaçını birlikte okuyalım. Belki bu yazıyı okurken sizin de yüzünüzde tebessüm oluşmuştur benim gibi…
“Rahmetli baban da sollardı” bu sözü okur okumaz elbette sağ ayağımız hafiften fren pedalına dokunmaya başlıyor.
“Sen ölüme gidelim dedin de, ben mazot yok mu dedim”
“Azrail benim peşimde, sen neyin peşindesin”
“Ön yargılarından öpüyorum, bakış açına selam söyle”
“Benden sana akıl, aklın varsa tek takıl”
"Ben seni İstanbul boğazında değil; Sivas’ın ayazında sevdim”
“Sıradaki selâ kendini hiç ölmeyecek sananlara gelsin”
“Gittiğime bakma hiç halim yok”
“Sinyal yakıp geçtiğin bu kalbimi; ilerde dörtlü yakıp bekleyeceksin”
“Uzaktan kusursuz tanıdıkça lüzumsuzsun sana değmez”
“Seni çekeceğime, el frenini çekerim, yüreğim yanacağına lastiklerim yansın”
“Edepli edebinden susar, edepsiz de ben susturdum sanar”
“Kamyon çeker 10 ton, gönlüm çeker Paris Hilton”
“Seni şifrem yapacaktım, karakter yetersiz diyor”
“Doktor değilim ama hastam çok”
“Üç kuruşluk insanların milyonluk tavırlarına hastayım”
“Hatalıysam lütfen bire bir görüşelim”
“Adımı avucuna yaz. Beni hatırladıkça avucunu yalarsın”
“Bi konum at da mutluluğun yolunu bulalım”
“Federallerin canı cehenneme yaşasın zabıtalar”
Yazılan milyonlarca sözden bir kaçını paylaştım. Eminim daha güzellerine de rastlarız. Sonra tekrar koyuluyorum yola.
Kamyoncu tesislerinin iyi olduğunu hep duymuştum. Yanaşıyorum kamyonların sıra sıra dizildiği tesislerden birine. Lastiklerini kontrol eden kamyoncu Ramazan 50 yaşlarında biri. Diyalog kurmaya çalışıyorum;
"Merhaba sizin uğradığınız, mola verdiğiniz yerlerin çok iyi yemek yaptığını duyduğumuz için geldik. Ooo öyle mi! O eskidendi. Neden eskiden? Şimdi güzel yemek yok mu yani? Ara ara oluyor. Çoğunlukla tadı kaçmış hayat gibi yemeklerin de tadı yok. Lüks araç sahipleri yemeklerimizin tadını kaçırdı..."
Bir diğeri yaklaşıyor konuştuğumuz kamyoncuya. Kamyonunun dingil arızasından bahsediyor. "Olur kardaşşş, bakarız" diye cevaplayarak, Adanalı Sero Serhan’ın kamyon arızasına bakmaya gidiyor bu mola yerinde. Ben de onları takip ediyorum.
Argo da da kullanılan bu dingil nasıl bir şeymiş bende merak edip bakıyorum. Kamyoncu Ramazan, diğer kamyoncu Sero'ya bakarak, "Ha s…. Serooo bu dingil seni taşımaz.… Yükün ağır, sen bu yükün altında kalabilirsin" diyor.
Ve hemen oracıkta, kamyoncu dayanışması devreye giriyor. "Gideceğimiz güzergâh aynı. Peş peşe gideriz. Yolda bir arıza olursa seni çekerim" diyerek çözümü buluyor hemen.
Bu geçici çözüm bulunduktan sonra kamyoncular lokantasına geçip yemeğe oturuyoruz. Yemekler söylediği gibi hem lezzetli, hem de ucuz. Yemeğimizi yedikten sonra, dedikleri gibi iki kamyon da bir biri peşinden hareket etmeye başladı. Ben de aracıma geçerek yola koyuldum.
Gece-gündüz demeden 6 bin km yol katettim, kamyoncuların hikayelerini, yaşamından kesitleri sizlerle paylaşmak için.
Kamyoncu Nurettin ve Ferit...
Ağır takviyeyle Bolu dağına tırmanan tırın arka kapısına devasa yapıştırılmış Müslüm Gürses’in afişini gördüm. Hemen peşine takıldım. 'Nereye giderse gitsin peşinden ayrılmayacağım' dedim. Yaklaşık 1 saat takip ettim. Vardık sonra Bolu dağının zirvesine. Şarkılarda, filmlerde anlatılan o efsanelerin zirvesindeyim.
Hani o hepimizin bildiği Köroğlu destanının yaşandığı zirvedeyim. At meraklısı Bolu Beyi’nin atçılıkta usta olan seyisi Yusuf’u güzel bir at cinsi aramak üzere birçok yere gönderdiği, Yusuf’un günlerce gezdiği ve en sonunda bulduğu Fırat kıyısında doğan o tayı bulup getirdiği yerdeyim.
Tır önde, ben arkada yola devam ettim. Belki de 20 ton yük çeken o tırın 10 tonunu ben çekmiş gibi oldum. Kimi yerde 30 km hızla gittim. Normalde de kurallara uyarak giderim ama bu biraz aşırı oldu.
Peşinden ayrılmadım.
Türküler dinleye dinleye dağın zirvesinden süzüle süzüle aşağı indik. Az ötede sinyal yaktığını gördüm. Durdu nihayet. Araçtan inerken ona doğru yürümeye başladım. Şaşırdı, 'Bir şey mi var kardeş' dedi. Demek ki o da bu kadar kilometre peşine takılan beni fark etmiş. "Müslüm Gürses..." dedim. "Ee ne olmuş" dedi. "Çok güzel" dedim. "Evet, babadır o" dedi...
"Sen mi çizdirdin" diye sordum, 'hayır alırken böyleydi. Normalde olmasaydı ben de aynısını çizdirirdim" dedi.
Gazeteci olduğumuzu duyunca başladı hikâyesini anlatmaya kamyoncu Nurettin abimiz. "Bu benim tercihim. Memur olmak istemedim. Memurluk, esnaflık hiç bana göre değil. Beni hep yol çekti. 55 yaşındayım, çocukluktan beri kamyon aşkım vardı. Büyüyünce ne olmak istersin diye sorduklarında yaşıtlarım akrabalarım hep doktor mühendis avukat olmak isterdi, ben ise kamyoncu olmak isterdim. Nihayet oldum. Aşkımı elde ettim. Hani hepimizin bildiği "Al yazmalım" filmi vardı.
Türkan Şoray ve Kadir İnanır’ın başrol olduğu. Hep imrenerek izlediğim, içinde her şeyin olduğu o film beni çok duygulandırırdı. Hep izlerdim. Sevgiyi, aşkı, sadakati anlatırdı. Ben de, hep bu sorunun cevabını aradım. Sevginin işlevini yitirdiği bir dönemdeyiz. Yük de bir sevgidir. Sevgi yoksa yükü de anlamsızdır. Yük çekersin, dert çekersin, kahır çekersin. Sevgi varsa o uğurda her şeyi çekersin. İşini severek yapmalısın. Yapmazsan olmaz. İyi kazanıyorum. Kazanmak için çalışıyorum. Sevdiğim işi yapıyorum. Bazı arkadaşlarımız hep dert yanar. Her işin derdi var. Dertsiz ne insan, ne de iş var. En kötü yanı ailemden uzak kalmak. Yolda bir tek onları özlüyorum."
Nurettin abimizle çay eşliğinde sohbetimiz devam ediyor. O kendi yoluna, ben kendi yoluma koyuluyorum.
Otobana girmiyorum. Amacım kamyoncuların sık kullandığı eski yoldan gitmek. Belki başka kamyon yazılarına rastlarım diye. Yol üzerinde park alanında kamyonunu çekmiş, kamyon dorsesinin altında mutfak olarak kullandığı dolabı açmış kamyoncu Ferit Çapur'cu ile tanışıyorum.
O küçük tüp üzerinde yemeğini hazırlarken gazeteci olduğumu belirterek sohbete başlıyoruz. 20 yıl öne kasaplık yapmış. Deli dana hastalığı çıkınca iflas etmiş. Daha sonra yakınlarının önerisi ile elde kalan para ile ikinci el bir kamyon alarak taşımacılığa başlamış. "O gün bu gün yollardayım" diyen Çapur, "Çok acı durumlar yaşadım. Aile geçindirmek zor. Yaşamaya devam ediyorum. Devam etmek zorundayım. Bir şekilde çalışmak zorundayız başka çaremiz yok. Yük varsa yollardayız. Ölüm de olsa, düğün de olsa, o yükü yetiştirmek zorundayız. Koronadan ölen abimin ölüm haberini yolda aldım.
Elim ayağım birbirine dolandı ölüm haberini duyunca. Kamyonu yol kenarına çekip bir süre toparlandım. Sonra ne yapacağımı bilemedim. Memlekete gitmem gerekiyordu. Ama gidemedim. Yükü adrese teslim etmem gerekiyordu. Gidemedim, yetişemedim. 5 gün sonra ancak cenazeye yetişebildim.
Çok acı bir durum. Vicdanım sızladı. 1 kız çocuğu babasıyım. Kızım kalp hastası acil hastaneye kaldırıyorlar. Yoldayken haber alıyorum. Yine gidemedim. Şükür kızım şu an iyi. Kışın pek yük çıkmaz. Onun için kışın ailemleyim. Yazın da çalışarak kışı kurtarmaya çalışıyoruz. Genellikle gıda ve temizlik malzemelerini taşıyoruz. Doğu ve Güneydoğu illerine gideriz genelde..."
Paylaş