Sevgi de yarım, aşk da…

“Zamanların hem en iyisi hem de en kötüsüydü; bilgeliğin ve aptallığın çağıydı. Hem inanç hem de kuşku devriydi. Işığın da asrıydı karanlığın da. Hem umut baharıydı hem de umutsuzluk kışı. Her şeye sahiptik hiçbir şeyimiz yoktu.” (Charles Dickens)

Haberin Devamı

Hayatımızı nelerin kapladığını düşündünüz mü hiç? Yok yok, uyku veya iş değil.. Hayaller ve gerçekler kısmından bahsediyorum…  aklımız ha koptu ha kopacak pamuk ipliğine bağlı… ruhumuz zaten kaçık, nerede olduğu belli değil. Hayaller binbir türlü ve belirsiz… Gerçekler mi? Onlar zaten muamma ve en iyisi de görmezden gelmek galiba…   Aslına bakarsanız hiçbir şeyin hakkını tam anlamıyla veremiyoruz. Her şeyin ucunu açık bırakarak duruma göre düğümlemeyi adet edindik..… Hayata dair samimiyetten yoksun vaatlerde bulunurken şekilden şekle soktuğumuz ruhumuzun geldiği durum içler acısı. Hep bir tatminsizlik, yetinememe duygusu hâkim zihnimize. Hedefimiz sonuca gitmekten ziyade, karşımızdakinin sonuca gitmesini engellemek olunca, attığımız her adımda sahtekârlığın kokusu yayılıyor. Kendi işimizin yarım kalmasına aldırmadan başkasına yarım bıraktırdığımız işlerle böbürlenerek tatmin olmanın dayanılmaz hafifliği ile havalara uçuyoruz. Üstünü örterek içimize gömdüğümüz başarısızlıklarımızın ağırlığına dayanabileceğimizi düşünüyor ancak beklemediğimiz anda yere çakılınca uçuşumuz da yarım kalıyor, yine de akıllanmıyoruz. Samimi değiliz, sonuna kadar gidemiyoruz… yollarımız hep yarım. Önce kaygılanıyoruz, sonra duraklıyoruz, fikrimiz bulanıyor, değişiyoruz… daha kaba tabirle “kıvırıyoruz” ama o da yarım kalıyor. Açgözlülük mü? Maymun iştahlılık mı, emin değiliz…Yüreğimiz yarım, konuşmalarımız yarım ağız, iyiliğimiz, kötülüğümüz  yarım…Sevgi de yarım, aşk da…

Haberin Devamı

“KAYSERİ YAĞLAMA” AMA VEGAN

Sevgi de yarım, aşk da…

“Gabo”yu duydunuz mu? Lakabı “Gabo” olan Gabriel Garcia Marquez hayranları heyecanlanmıştır şimdi… evet evet adını Nobel ödüllü Kolombiyalı yazardan alıyor. Veganlar da heyecana kapıldı sanırım… onlar mutlaka duymuştur… değilseniz de duyun lütfen. Bahçelievler, Şehit Temel Kuğuoğlu caddesindeki vegan lokantada yiyebileceğiniz en güzel ve en sağlıklı tencere yemeklerini bulabilirsiniz. Aslında bir nevi vegan esnaf lokantası diyebilirim yani… Tadı nefis ve yedikçe hafifliyorsam benim için vegan olması bir şey ifade etmiyor. Bana sorarsanız Gabo’da pişen her şeyin lezzeti aslını aratmıyor, hatta daha da leziz diyenler olacaktır ki ben de katılırım. Mesela aslı bile neredeyse tarihe karışacak Urfa’ya has geleneksel yemek “Yahudi Köftesi” efsaneleşmiş yemeklerinin başında geliyor ve tadı aslından daha güzel dersem inanın. Kırmızı mercimek iç harcı ile hazırlanan yine geleneksel “Tekirdağ Sarması” ile Hakkari ve dağlarına has otlarla pişen “Stasia Çorbası” mutlak tadılmalı. Sevgili Merve Yavuz şimdi de Vegan “Kayseri Yağlaması” pişirmiş.. Soya kıyması ve Kaju yoğurdu var.. gidin deneyin..o kadar hafif ve leziz ki, aslından vazgeçeceksiniz…

Haberin Devamı

GRİ ŞEHRİN RENKLİ EKMEKLERİ “SEZGİCE”

Sevgi de yarım, aşk da…

Ankara’yı gri şehir olarak kabul edersek; tam da öyle, başlıktaki gibi yani… Ekmek ustası ya da artisan hamur işlerinin maharetli elleri Sezgice’nin ekmeklerini tanıttığı instagram sayfası @sezgice  de giriş cümlesiydi “Gri şehrin renkli ekmekleri”. Portakal Çiçeği vadisindeki “Ansera” ya girdiğinizde hemen sol taraftan yüzünüzü okşayan sıcaklıkla birlikte yayılan ekmek kokularına kapılıyor ve haliyle kokunun geldiği yöne gidiyorsunuz. Sezgice’nin methini duyup gitmiştim Ansera’ya; bu güzellikle hemen yüzleşeceğimi düşünmüyordum. Gördükleriniz sizi adeta mest ediyor, ve hatta büyüleniyorsunuz. Bir yandan mis kokular öte yandan gördüklerinizin büyülü ve taze duruşları aklınızı başınızdan alıyor, şaşakalıyorsunuz. Başımdan geçenleri anlattım tabii ki… Ansera’ya giden çoğu kimsenin bunu yaşadığına hiç kuşku yok. Kendime geldiğimde elimde “Keçi peynirli, köy biberli ekmek” ile “Cevizli ekmeğe” sarılmış çıkıyordum. Aklım Fransız bagetlerde kalsa da bir dahaki sefere diye kendimi avuttum. Asıl hedefim “Cinnamon Rolls” hafta sonları 11 gibi tezgaha çıkıyormuş. Salı günleri kapalı ama diğer günler uğrayın desem de aldırmayacaksınız, kokuyu aldınız hemen gitmek isteyeceksiniz.

Haberin Devamı

AÇIK TEZGÂH

Sevgi de yarım, aşk da…

Pınar hanımın “Ev yapımı bir şeyler pişiriyorum” dediği küçük dükkân ve tezgâhını daha önce de yazmıştım. Pavlova, San Sabastian Cheesecake, Flan, rulo pasta ve unsuz yaptığı efsane keklerin tadı halen damağımda. Şimdilerde de değişik ya da mevsim meyvelerden pişirdiği Tartlar revaçta. Güvenevler, Kıbrıs sokataki “Açık Tezgah” ve Pınar Tüfekçioğlu halen aynı heyecanla pişirdiklerini tezgâha koymanın gururunu yaşıyor. Tezgâhın açık olmasından muhtemelen, aynı gururu her uğradığımda ben de yaşıyorum. Tezgâhtakiler her an taze, çay da, kahve de öyle… Mutlaka gidin, seveceksiniz.

 

 

 

Yazarın Tüm Yazıları