Sal kendini

“Her şeyin kolayca akıp gitmesine fırsat ver, hiçbir şeyi tutma, hiçbir şeye tutunma…” (Marcus Aurelius)

Haberin Devamı

Hayatı muallâkta bırakmış gibiyim, karar vermekte zorlanıyorum. Tercihlerimi öteleyerek zaman kazanıyorum, rehavet çöküyor. Çöken rehavetin, korkarak ertelediğim ve eninde sonunda yüzleşmekten kaçamayacağım karabasan olduğunun farkında değilim. Kastıkça kasıyorum... Yüzleşmektense belirsiz bırakmak daha makul geliyor. Kararsızlığın aynı zamanda belirsizliği tetiklediğini görmezden geliyorum. Gri belirsizlik havasını solumak, beni bir nebze yaşama bağlıyor ancak hayal gücümü kaybediyorum... Yine de zorluyorum... Güzel şeyler düşünmek istesem de kararsızlığın belirsizleştirdiği görüntüler kayıyor zihnimden... Soluk, ruhsuz ve benlikten yoksun... Ne oldukları da ne olacakları da belli değil. Vazgeçmiyorum... Hayal gücümü iyice zorluyorum... Bu sefer görüntülerle birlikte ben de donuklaşıyorum, hayat da... Dizginlenmiş duygular, kurgulanmış korkularla ilerlemek mümkün görünmüyor... Karar veriyorum... Ve hatta “Sal kendini” diyorum ruhuma...Her şeye razı duygulara kapılıyor, rahatlıyorum... Gözlerim kendiliğinden yumuluyor. Görüntüler su gibi akıyor. Kuşlarla sohbete başlıyorum mesela... Söyledikleri şarkılara katılıyorum, içim bir hoş oluyor... Ağaçlar dallarıyla birlikte dansa kalkıyorlar... Gölge olduğunu fark ediyorum... Gölgelerin şekillerine anlam yükleyince zihnim açılıyor, hareketlerden bereket fışkırıyor. Duyduğum seslere notalar veriyorum, ağır ağır nağmeye dönüşüyorlar... İçim kıpır kıpırken esintiyi hissediyorum... Hem ılık hem sıcak ve arada soğuk... Yüzüm gıdıklanıyor. Derin soluduğum oksijenin içinde yüzer hale geliyorum. Yüzünce yoruluyorum, karnım acıkıyor... Havanın estiği yönden gelen kokuları tencerelere koyarak pişiriyorum... Mmm nefis... “Unutmayın ve muallâkta kalmayın, belirsizliği kelimesiyle birlikte hayatınızdan çıkardığınızda, ruhunuzla birlikte belirginleşiyorsunuz.”

Haberin Devamı

MES PETITS CHEFS

Sal kendini

Uzun zamandır pek rastlamadığım türde değişik bir mekân. Fransızca ismiyle farklı bir anlayış sergileyen Kavaklıdere, Zeytin Dalı Caddesi 12 numaradaki ‘Mes Petits Chefs’in Türkçe karşılığı ‘Benim Küçük Şeflerim.’ Yaratıcısı Gaye Keylan Canbazoğlu’nun ruhuyla belirginleştiği bu mekâna girdiğinizde aynı zamanda Gaye Hanım’ın kalbine de girmiş oluyorsunuz. İki çocuk annesi sevgili Gaye, restoranı çocuklu annelerin rahatlıkla gelip vakit geçireceği bir özenle tasarlamış. Sağlıklı ve doğal malzeme seçimini önceleyen mutfağında, çocuklar için farklı sürprizleri de var haliyle. Çeşitli beslenme alışkanlıklarını göz önüne alarak hazırladığı menüsünde, glütensiz ve şekersiz yiyeceklerin yanı sıra bol kalorili ve yağlı seçenekler de var. Yağlı yemekler yiyip pişmanlık duyanlar için detoks paketi bile var. Son zamanlarda iyice yaygınlaşan vejetaryen ve vegan beslenme tarzını da unutmayınca çok seçenekli menü de kaybolma ihtimaliniz de var. Haftanın belirli günlerinde menüde olmayan ve hatta unutulmuş yiyecekler ile etkinliklere katılmanız gerek. Lazanya gecesine katıldım... Epeydir yemediğim lazanya burnumda tütüyormuş meğer... Bence çocuklu ya da çocuksuz hemen uğrayın... @mes.petits.chefs veya www.mespetitschefs.com adreslerinden bilgi alabiliyor, rezervasyon yaptırabiliyorsunuz.

Haberin Devamı

BİR DİLİM MUTLULUK ‘SLICE PİZZA’

Sal kendini

‘Slice’ İngilizce bir kelime, Türkçe anlamı ‘Dilim.’ Dilim dilim satılan pizza fikri çok hoşuma gitti... Tüm bir pizzayı istemek gerek maddi gerekse manevi (Kilo alma ve suçluluk duyma anlamında) büyük külfet. Diyet yapıp kaçamak yapanlar için de tatmin edici “Hepi topu bir dilim pizza yedim” diyerek kendini aldatması çok kolay. Şaka bir yana bir dilimin fazlasıyla doyurduğu, bir öğünün ardından çöpe giden fazlalıklar da yok. Kuzenim Cüneyt’le gittik, yarımşar dilim Margherita Slice ile Anatolian Slice pizzanın yanında, çıtır tavuk seçeneklerinden ballı (Honey) olan ve acı olan (Buffalo) tavuk parçaları lezzetliydi. Dilim pizza ve parça tavuklar, özellikle ergen ve genç üniversite öğrencilerin derdine derman olmuş gibi duruyor. Ümitköy Galleria’da yola bakan kısımdaki ‘Slice’ biz yetişkinlere de keyif verdi desem abartmış olmam. Denemesi dilimle...

Haberin Devamı

BOĞAZİÇİ LOKANTASI

Sal kendini

Geçtiğimiz hafta sonu, şair ve yazar ağabeyim ‘Adnan Özer’ Ankara’ya geldi. Şairleri ağırlamak zordur, memnun etmek kolay değil çünkü. Götürdüğünüz mekânın hem atmosferi hem yiyecekleri ruhuna hitap etmeli. Oturduğu masadan gördüğü insan manzaraları ve hareketlilik de önemli. Öğlen yemeği yiyecektik birlikte... Birkaç yer saydım çoğuna burun büktü, bazılarını duymazdan geldi. ‘Boğaziçi Lokantası’ dedim, ikiletmedi gözlerinin içi güldü, “Hadi gidelim” cevabı beni de heyecanlandırdı. 1956 yılından bu yana Ankara’yla özdeşleşmiş, Ulus Denizciler Caddesi’nde bulunan lokantaya girdiğimizde Adnan Abi’nin gözlerindeki gülümseme yüzünü kaplamıştı. Camekânın ardındaki yiyecekleri seçerken ikimizde zorlandık. Dana kavurmayı Adnan Abi, kuru fasulyeyi ben seçtim. Final kabak tatlısıydı ve tabii ki tavşan kanı çaylar...

Yazarın Tüm Yazıları