Sade(ce) kahvaltı

“Sabah kalktığında hayatta olmanın nasıl bir ayrıcalık olduğunu düşün... Nefes almanın, düşünmenin, zevk almanın, sevmenin... (Marcus Aurelius)

Haberin Devamı

“Ve tabii ki kahvaltının” diye ekleme yaparsam, haksız sayılmam sanırım.
“Yemek yemek üstüne ne düşünürsünüz bilmem ama kahvaltının mutlulukla bir ilgisi var” diyen Cemal Süreyya da “Marcus Aurelius”la aynı fikirde olmalı ki; güne kahvaltıyla başlamanın gülümseten, mutluluk veren tarafına değiniyor. İnsan olduğumuzu, yaşadığımızı anımsamanın bize verdiği dinginlikle güne “ilk bakışı” atmanın verdiği haz ve depolanan umut da var ayrıca.
Serpilmiş kahvaltıları sevmiyorum, abartılı ve doyumsuz hissettiriyor, çöpe giden kısmına değinmeyeceğim, asap bozucu çünkü. Masaya sere serpe dizilen onlarca çeşit kahvaltı tabağının bizlere verdiği hazzın “mutluluk mu yoksa aç gözlülük mü” olduğuna siz karar verin. “Kekikli, zeytinli bir kahvaltı hazırlasalar, nerede olduğumu hatırlamasam, hatta adımı bile unutsam” diyerek “sade kahvaltının” verdiği hazzı ifade eden “Melih Cevdet”in fikri sizce de mutluluk değil mi?

LUIGI’S

Haberin Devamı

“Luıgı’s” kahvaltıyı serpmiyor, öncelikle sabah sabah ruhunuzu ferahlatacak nefis bir manzara seriyor önünüze.
Masaya serpiştirilmiş kahvaltıya “hayır” demiştim, önümde sere serpe uzanmış Ankara’nın eşsiz manzarasına “evet” diyorum. “İnsanın yeniden keşfedildiği” Rönesans’ın yenilikçi ve yaratıcı ruhunu hissederek güne başlamanın keyfine, açık mutfak tezgahının arkasında “buongiorno (günaydın)” nidalarıyla pişen mutluluğunuzdan yayılan nefis kokulara da “evet” diyorum. Sizi yaşlandırmayacak sofraya oturturken güler yüz ve nezaketini hissettiğiniz sevgili Emine’ye, sofranızı kurarken tercih ettiğiniz kahvaltının içeriğini en ince detaylarına kadar anlatabilen garson Fırat Tufan’a da “evet”. Tiftiklenmiş dana kaburga eti, Fransız Brioche ekmeği, mozzarella ve parmesan karışımından eritilmiş peynir, gremolata sos ve taze maydanoz, semiz otu ile hazırlanmış “dana kaburgalı poşe yumurta” seçeneğine de “evet” dedim ve mest oldum. Kahvaltıyı mutlulukla ilişkilendiren sevgili Cemal Süreyya’yı andım, gözüm de doydu, gönlüm de. İtalyan usulü kahvaltının yanında içtiğim Türk usulü demleme çay nefisti, ince belli bardakta “abes” kaçmadığı gibi manzaraya da yakıştı. Yeniden keşfedilmiş gibiydi hislerim, Ankara’ydı, Atakule’ydi, Botanik bahçesiydi, kısacası “Luigi’s” ile nostaljiyi güncelledim ve “si senyor (evet bayım)” dedim. Bence serptirmeyin “sade” gidin!
Gözünüz de doyar, gönlünüz de.

Sade(ce) kahvaltı

HOUND COFFEE

Haberin Devamı

Rock’n roll hayranları 50’li yıllarda efsane şarkıcı Elvis Presley’in çıkış yaptığı Rock parçasının adı olarak bilir “hound dog (av Köpeği)” ismini. Hilal Mahallesi’nde iki yıldır kurulmuş olmasına rağmen henüz farkına vardığım kafenin de adı aynı zamanda. Stüdyo tip çalışma ofisini andıran keyifli ve rahatlık mesajı veren tasarımı hoşuma gitti. Gözü rahatsız etmeyen ayrıntılar zihninize enerji verdiği gibi huzur da veriyor. Tasarımda kullanılan ayrıntılarda çalışma ofisiniz, evinizin salonu ya da okulunuzun dinlenme hollerine rastlayabiliyorsunuz. Demleme kahvelerin yanı sıra, İtalyan tipi kahve çeşitli çaylar ve şişelenmiş Kambucha çay (fermente yeşil çay) da var. Şahane keklerinden “unsuz frambuazlı kek” tadı nefisti, tuzlu seçeneklerden ıspanak ve Ezine peyniriyle yapılan “sebzeli kiş” en fazla rağbet görenlerden. En çok ilgimi çeken ise serpilmiş kahvaltı ve gazlı içeceklerinin olmaması oldu. Yeni nesil kahvaltı seçeneklerinin olması hoşuma gitti. Özellikle de kafenin sorumlusu sevgili Utkan Atahan’ın önerdiği, karabuğday, haşlanmış ıspanak, lor peyniri, domates, salatalık, avakado ve poşe yumurtadan oluşan “green bowl (yeşil kase)” seçeneği hem sağlıklı hem de doyurucu. Varsa, köpeğinizle birlikte gidin, yabancılık çekmeyecektir, mekân onun!

Sade(ce) kahvaltı

KESTANE MEVSİMİ BİTMEDEN

Haberin Devamı

Hem damağımızın, hem de ruhumuzun vazgeçilmez meyvesi “kestane” hasadı, eylül gibi başlıyor, nisan ayının ortalarına kadar sürüyor. Ankara’da imalatı yapılan “kestane şekerini” duyunca şaşırdım. Tunalı’nın, Esat Caddesi’ne yakın tarafındaki “Madlen’e” gittiğimde öğrendim 30 yıldır Cebeci’de kestane şekeri imal edildiğini. En iyi cins olarak bilinen “Beydağı” kestaneleri, Ödemiş’ten gelip, Ankara’da işleniyor. İyi de işleniyor, Cebecili kadınlar ayıklıyor, Ankaralı ustalar pişirip şerbetliyor. Paketlendiğinde, paketli hali bile iştah kabartıyor. Kavanozlanmışı da var, çikolata soslusu da, benim için fark etmiyor, her türlüsünü seviyorum. Bir ay gibi kısa zaman kaldı, bitmeden tadını varmak gerek. Tunalı’nın Esat tarafına doğru gidin, tatlı tatlı döneceksiniz.

Sade(ce) kahvaltı

Yazarın Tüm Yazıları