Analitik düşünme

“İnsanın küçük şeylere hassasiyeti ve büyük şeylere karşı kayıtsızlığı: Tuhaf bir altüst oluşun resmidir.” (Blaise Pascal)

Haberin Devamı

Hayatın içinden önümüze yuvarlanan enstantanelere karşı takındığımız tavırlar ‘analitik düşünme’ yeteneğimizin gelişimi ile alakalı olmalı. “İki kişi düşünün. Biri binlerce kitap okumuş olsun, diğeri hiç okumasın. Binlerce kitap okuyan kişi okuduklarının hepsini unutmuş olsa bile hiç okumayan kişiden farklı olacaktır. Çünkü bilinç dışı kayıt tutar” diyor psikiyatr ve analitik psikolojinin kurucusu ‘Carl Gustav Jung’. Kendimizi geliştirmeyi sevmiyoruz, zira geliştikçe sorumluluklarımız ciddileşiyor hatta sahtekârlığı bırakıyor daha ahlaklı oluyoruz. Analitik düşünme; esası, yani konunun özünü hedefler ve çözüm odaklıdır. Bizim genel tercihimiz ise; haklı olma olasılığımız arttığından olsa gerek hemen saldırıya geçmek, ardından tek düze düşünce yöntemiyle konunun esasını yok ederek saptırmak oluyor. Çözümden uzaklaşarak daha çok karmaşıklaştırdığımız asıl meseleyi sabit fikirlere yaslıyor, algıları kapatıyor ve zafer ilan ediyoruz. Bu yolla hem sahtekârlığımızı hem de bilgisizliğimizi gizlerken, kaybettirdiğimiz gerçeklerin bir gün açığa çıkma gibi bir alışkanlığının olduğunu unutuyoruz. Hatırlatıldığında ise buna karşı geliştirdiğimiz “Bunu o zaman düşünürüz” gibi genel bir de kaçış ve günü kurtarma fantezimiz var. Bu durumu ‘Carpe Diem’ yani ‘Günü Yakala’ fikrine bağlayanlarımız bile var. Ben de Tolstoy’un şu sözüne bağlayarak yorumu size bırakıyorum. “Cahilde eksik olan akıl değildir, o kurnazdır; eksik olan ahlaktır. Cahil, güçlüdür. Kendi mutluluğundan başka hedefi olmayan insan kötü insandır.”

Analitik düşünme

SİZİN “AHBAP KEBAP”

Haberin Devamı

Çok sevdiğim ‘Ahbap’ kelimesi Arapça’dan Türkçe’ye geçmiş, anlamı da ‘Sevgililer, dostlar’ demek. ‘Cağ kebabı’ ya da daha çok bilinen adı ‘Oltu kebabı’na, Oltu ve civarında ‘Ahbap kebap’ da deniyormuş. Birbirini seven insanların bir araya gelerek pişirdikleri yemeğe sirayet edecek sevgiyi ve lezzetini düşünsenize… Ahbap yakıştırması da o yüzden işte, sevgiyle pişiyor. Cağ kebabının “işte bu” dedirten farklılığı ve lezzeti de bundan kaynaklanıyor. Geçen gün sevgili dostum Vakur Tüz beni Balgat, Cevizlidere Caddesi’ndeki ‘Sizin Cağ kebap’ lokantasına götürdü. Ekrem usta, sevgili eşi Lemiye hanım, kardeşleri, çocukları ve yeğenleri ile hep birlikte çalışıyorlar. Meşe odununun yanı sıra aile sıcaklığıyla da pişiyor ‘Ahbap Kebap’. 1986 yılında gecekondudaki evlerinde ahbaplar, dostlar arasında yaktıkları kebap ocağı, 35 yıldır aralıksız yanıyor. Lezzet hiç değişmemiş, sebebini sordum Ekrem ustaya; önce ‘Sevgi’ dedi, sonra da ilk kez duyduğum ‘Eti yoluna koymak’ tabirini kullandı. Ekrem usta, en iyi kuzuyu bulmak için mevsimine göre Anadolu’yu tarıyor öncelikle, sonrada bulduğu en iyi eti parçalamadan sinirlerinden ayıklamanın mahareti ile eti yoluna koyuyor. Cağ kebabı pişirmek her babayiğidin harcı değil anlayacağınız. Ahbaplar toplanın gidin yedikten sonra Ekrem ustaya sarılacaksınız.

Analitik düşünme

DİYARBAKIR ÇÖREĞİ

Haberin Devamı

Çok kültürlülüğünün ortak ağız tadıyla lezzetlenmiş Diyarbakır çöreğini yediğinizde; içeriğinde kullanılan baharatlardan olsa gerek Mezopotamya’nın hem toprağını hem de havasını duyumsuyorsunuz. Hamuru hazırlanırken içeriğindeki mahlep, tarçın, tuz ve rezene Diyarbakır’a has çöreği oluşturuyor. İlaveten içine anason ve şeker konduğunda Mardin çöreğine, boyut ve pişirme yöntemine göre Süryanilerin paskalya bayramında pişirdikleri paskalya çöreğine dönüşebiliyor. Turan Güneş Bulvarı’nı kesen 511. Sokak’ta Diyarbakırlı İsmet ustanın açtığı ‘Miran taş fırın’da, rastladığımda kokusunu da tadını da özlediğimi anımsadım. Çöreğin dışında yine Diyarbakır’a has ‘Çakıl pide, Tırnaklı pide’ sıcak sıcak pişiyor. Güneydoğuluların sabah kahvaltılarında peynirlisi, zeytinlisine bazen de patateslisine müptela olduğu ‘Yağlı ekmek’ hem çıtır çıtır hem de sıcacık. İsmet ustaya uğrayın size Diyarbakır ağzıyla “Hoş gelmişsen” diyor, gülümsüyorsunuz.

Analitik düşünme

TATLICI İBO

Haberin Devamı

Eski usul sokak satıcılarına pek rastlayamıyoruz artık. Bozacılar, dondurmacılar, macuncular vardı, onlar tamamen yok oldu. Simit ve tatlı tablaları, gobitçiler, ciğerciler neredeyse yok denecek kadar az diyebilirim. Rastladıklarıma tutunuyor eskiyi yad ediyorum. Tatlıcı İbo da bunlardan biri. Aylardır görmüyordum meğerse Birlik Mahallesi’nde dolaşıyormuş. Şimdilerde Sancak Mahallesi ve Tiflis Caddesi’ne geri dönmüş “Bir dahaki yaza kadar buralardayım” dedi, sevindim. Evde hanımıyla birlikte temiz ve hijyenik ortamda hazırladıkları çıtır çıtır halka tatlıyı yemeye bayılıyorum. Ucuza ağız tadını bulmakta zorlandığımız bugünlerde ‘Tatlıcı İbo’ sokakta imdadımıza yetişiyor. Rastlarsanız keyiflenin.

Yazarın Tüm Yazıları