‘Rabia’ yerine ‘milli kuartet’ mi dense?

KOMŞUM Özkök, Güney Afrika’dan hızlı bir dönüş yaptı gündeme.

Haberin Devamı

Katar krizinin üç sonucunu şakkadak ilan etti. Mavi Marmara gemisini batırdı, ümmet hayalini hüsrana uğrattı, Rabia selamının sonunu getirdi.

Tartışmaya geç katıldığı için hâlâ tespit aşamasında, önerilere geçemedi.

Rabia polemiğini geriden izlemesine bağlıyorum.

Erdoğan, Kılıçdaroğlu’ndan alternatif istedi. İsme değil içeriğe odaklanmaya çağırdı.

O işaretin “Tek vatan, tek bayrak, tek millet, tek devlet” dörtlemesini temsil ettiğini söyledi.

“Bunlar rahatsız ediyorsa sizi, yerine ne koyacağınızı söyleyin” diye çıkıştı.

İçeriğe itiraz edilemeyeceğine göre, geriye saptırarak demagoji yapmak kalıyor.

Komşum, işte buradan başlayarak işe koyulabilirdi.

Sorun, o işarete Rabia denmesi mi? Rabia’nın Arapça bir isimlendirme olması mı? Kahire’deki bir meydanla aynı adı taşıması mı? Arap Baharı’nı çağrıştırması mı? Müslüman Kardeşler’in Sisi darbesine direnişini simgeliyor olması mı?

Haberin Devamı

‘TÜRK DÖRTLÜSÜ’ YA DA ‘DÖRT PARMAK’ SELAMI

İsim değişikliği önererek neden bir adım öne geçmesin Özkök?

Tahminim, hemen Fransızca dağarcığına başvurarak ‘kuartet’ seçeneğini bulacağı.

Ama o da yabancı kökenli diye kabul görmeyebilir. ‘Milli kuartet’ şeklinde tamlama içinde kullanmak bile kurtarmayabilir.

Belki de en iyisi daha yerli, daha öz Türkçe tamlamalara yönelmek.

Neden ‘Türk dörtlüsü’ denmesin mesela? Ya da CHP’nin ‘Altı ok’una nispetle ‘Dört parmak’ selamı?..

Bu faslı geçtikten sonra komşumu, bir sonraki zorluğa bekliyorum: Arapların kavgasından bize ne diyebilir miyiz?

ARAP’IN ARAP’LA ‘SEKÜLER’ ALIP VEREMEDİĞİ

Öyle ya, Özkök’ün de geriden gelerek tespit ettiği gibi...

Katar krizi, Arap’ın Arap’la çatışması...

Vahhabi Suud’un Vahhabi Katar’la hesaplaşması...

Sünni hanedanların Sünni İhvan’la savaşı...

Yani neden ne İran’ın Şii istilası, ne de ona karşı Vahhabi yayılmacılığı...

Mesele mezhepçilik, Sünnicilik filan değil.

Mesele Arap kavmiyetçiliği, Körfez milliyetçiliği bile değil.

Müslüman Müslüman’a, Sünni Sünni’ye, Arap Arap’a, Vahhabi Vahhabi’ye taammüden yapıyor.

Dolayısıyla ortada ‘bize ne’ diyeceğimiz bir Arapçılık olmadığı gibi... Dağınıklığına bakıp ‘bitiyor’ diye komşumun sevineceği bir ümmetçilik de yok.

Haberin Devamı

Körfez’deki kriz, tamamen ‘seküler’ karakterde. Bildiğiniz dünyalık kavgası...

Ama bizi çok yakından ilgilendiren bir tarafı var.

TERÖRLE MÜCADELE KANDIRMACASI

Kriz, Körfez monarşilerinin zamirini dışavurdu, içyüzünü ele verdi.

Sadece din ve mezhebi, kirli saltanatlarına alet etmiyorlar.

Terörle mücadele de bir göz boyama araçları. Dünyayı aldatarak yanlarına çekmek için kılıf gibi kullanıyorlar.

Katar’ın günahı, yerleşik Ortadoğu nizamına karşı değişimi yani Arap Baharı’nı desteklemiş olması.

El Cezire’nin suçu, eleştirel ve muhalif görüşlere özgür bir tartışma platformu sunması.

Bölgedeki Suud hegemonyasını sorgulattıkları, kurulu hanedan düzeninin dışına çıktıkları için ‘tehdit’ sayılıyorlar.

Haberin Devamı

Onları despot yönetimlerin gözünde eşkıya, bozguncu, anarşist, kaos tüccarı ve terörist yapan bu.

Yani İhvan, şiddete bulaştığı için terörle suçlanmıyor. ABD tarafından hâlâ resmen terör örgütleri listesine alınmış da değil.

Katar, şiddete bulaşanları desteklediği için terörü desteklemekle suçlanmıyor.

Bir taraf diktatörlüklere meydan okuyor, mutlak iktidarları sınırlandırma kavgası veriyor.

Diğer taraf ise muhalefeti sınırlandırma ve ezme peşinde.

Suud, boyunduruk altına girmeyenleri, saltanatının bekasına tehdit gördüğü için kriminalize ediyor.

EL CEZİRE’NİN EZİLMESİNE DE Mİ SESSİZ KALALIM?

Komşumun final sorusu şu:

Bu karşılaşmada taraf tutmamayı mı savunmalıyız?

Haberin Devamı

‘Bize ne, varsın yesinler birbirlerini’ mi demeliyiz?

Teorimizle pratiğimizi birbirinden ayırmalı; itikatta ayrı, amelde ayrı mı takılmalıyız?

Dış politikada Suud medyası gibi baskıcı ve çıkarcı, iç politikada Katar medyası gibi özgürlükçü ve değerci pozisyonları mı savunmalıyız yani?

Yazarın Tüm Yazıları