Halil Sezai’ler, Emrah Serbes’ler falan...

Halil Sezai’ler, Emrah Serbes’ler, Ozan Güven’ler, Sermiyan Midyat’lar falan...

Haberin Devamı

Hepsi aynı familyanın mensupları.

*

Nedir bu familyanın özellikleri?

Halil Sezai’ler, Emrah Serbes’ler falan...

Sayalım:

*

- Yaptıklarının yanlış olduğunu ifade ederken bile kuyruğu dik tutarlar.

*

- Yaptıkları düpedüz magandalıktır ama magandalıklarını bile şık bir pakete sarıp satarlar.

*

- Mutlaka savunucuları çıkar... Savunmayanlar ise genellikle sessizce geçiştirmeyi tercih ederler.

*

- Asla dışlanmazlar. Mahallelerinden, arkadaş çevrelerinden, kamplarından falan.

*

- İdeolojik bir aşiretin yaramaz çocukları olarak algılanırlar.

*

- Bitmezler, tükenmezler, kaybetmezler... Sadece bir süreliğine gözden kaybolurlar.

*

Halil Sezai’ler, Emrah Serbes’ler, Ozan Güven’ler, Sermiyan Midyat’lar falan...

Ne kadar barbarlaşırlarsa barbarlaşsınlar, ne kadar sevimsizleşirlerse sevimsizleşsinler, ne kadar büyük suçlar işlerlerse işlesinler...

Haberin Devamı

Arkalarında buldukları cömert dayıları sayesinde...

Asla utanmak zorunda kalmazlar.


KINADIĞIM BAŞIMA GELDİ

- “Çok meşgulüm çok” diyenleri kınardım. Artık ben de “Çok meşgulüm çok” diyorum.

*

- “Döneceğim ben sana” diyenleri kınardım. Artık ben de hep “Döneceğim ben sana” diyorum.

- “Hallederiz” diyenleri kınardım. Artık ben de “Hallederiz” diyorum.

*

- “Hayır” demeyi bilmeyip hep “Evet” diyenleri kınardım. Artık ben de “Hayır” demeyi bilmeyip hep “Evet” diyorum.



NAPOLYON’UN BOYU MACRON’UN BOYU

MİLLİ Savunma Bakanı Hulusi Akar, Macron için şöyle demiş:

*

“İki yüzyıl önce ölen Napolyon’un rolünü kapmaya çalışıyor. Ama buna gücünün ve boyunun yetmeyeceğini görüyoruz”.

*

Napolyon’la kıyaslandığında Macron’un gücünün yetmeyeceği konusunda Hulusi Akar’la hemfikirim.

Halil Sezai’ler, Emrah Serbes’ler falan...

*

Ama boy meselesine gelince...

Durum değişiyor.

Macron’un boyunun uzun olduğu söylenemez ama Napolyon’la kıyaslandığında boyu kesinlikle yeter.

Çünkü Napolyon, kısa boyluluğuyla bilinir.

*

O kadar ki kısa boyluluğunu kompleks yapanlara...

“Sende Napolyon kompleksi var” bile denir.

Haberin Devamı


ÜÇ LOZAN TEZİ

- TEZ BİR: Lozan hakkında “Çok büyük bir zafer” ya da “Çok büyük hezimet” dışında cümleler kurmak da mümkündür. Bu iki cümlenin dışına çıkıldığı anda Lozan’ı doğru anlamak mümkün olacaktır.

*

- TEZ İKİ: Her kim ki Lozan’ı dönemin koşullarını göz önünde bulundurmadan yargılarsa insafsızlık etmiş olur. Her kim ki Lozan’a kutsiyet atfedip laf söyletmezse yobazlık yapmış olur. İkisinin arasında bir yer her zaman vardır.

*

- TEZ ÜÇ: Lozan’ı bir hezimetten bir vatan çıkarmanın ilk adımı olarak kabul ettiğimiz takdirde... Lozan’ın üzerine ne ekleyebileceğimiz meselesine geçebiliriz. Ama Lozan’ı bir kavga alanı görürsek... Bir milim bile ilerleyemeyiz.

Haberin Devamı


İLETİŞİM BAŞKANLIĞI’NDAN TEKNOLOJİK VE DİJİTAL HİZMET

MİLLİ bayramlarda dronlu harika gösteriler gerçekleştiren İletişim Başkanlığı, gösterim teknolojisini kullanma açısından hayli mahir olduğunu kanıtlamıştı. Acaba bu maharetini başka alanlarda kullanamaz mı diyordum ki... Cevabı geldi: Kullanıyormuş!

*

Olay şu: Bursa, Çanakkale, Samsun, Konya, Kayseri, Antalya ve Diyarbakır’da “Dijital Gösterim Merkezleri” açmışlar. Bu merkezlerde hologram gösterimleri, Immersive 360 derecelik gösterimler, üçlü ekran mapping gösterimleri gerçekleşiyormuş. Sinematik ses sistemlerinin de yer aldığı gösterimlerde çok yüksek ışık gücü olan lazer projeksiyon cihazları yer alıyormuş.

Halil Sezai’ler, Emrah Serbes’ler falan...

*

Haberin Devamı

Peki içerikte ne var? İçerik her ay değişiyor. Mesela eylül ayında Preveze Deniz Muharebesi var. Resmen savaşı yaşatıyorlarmış gösteride. Ayrıca Oruç Reis ve Fatih sondaj gemilerinin üç boyutlu dijital gösterimi de yapılıyormuş. İstiklal Marşımızın şairi Mehmet Âkif de hologram tekniğiyle canlandırılıyormuş.

*

Bursa, Çanakkale, Samsun, Konya, Kayseri, Antalya ve Diyarbakır çok şanslı... Dilerim İletişim Başkanlığı, bu harika çalışmayı diğer şehirlerimize de yayar.


ARTIK BİZİM HUKUKTA JÜRİ SİSTEMİ VAR

MALUM, bizde Anglosakson mahkemelerinde olduğu gibi jüri yok.

Ama bir süredir adı konulmamış bir jüri sistemine geçmiş bulunmaktayız.

Bizdeki jürinin adı şudur: Sosyal medya jürisi!

Halil Sezai’ler, Emrah Serbes’ler falan...

*

Haberin Devamı

Halil Sezai’yi tutuklatan bu jüridir. Kadın göbeğine yazı yazan adamı içeri tıktıran bu jüridir. Sabah salınanı öğleden sonra küt diye gözaltına aldıran bu jüridir. Trafikte bir kadına saldıran magandayı palas pandıras yakalatan bu jüridir. Maymuncu sosyal medya fenomenine bile bu jüri sayesinde işlem yapılmıştır.

Daha nice örnekler var da... Yerim dar.

*

Sosyal medyada “Falanca tutuklansın” cümlesini TT’ye yerleştirerek çalışmalarını sürdürür bizim jüri. “12 öfkeli adam” değil de binlerce öfkeli adamdan söz ediyorum. Pardon! “Adam” demeyelim, “İnsan” diyelim. Evet, evet... Binlerce insan... TT tamamsa... Jüri de kararını vermiş oluyor.

*

Hâkimlerimiz artık kararlarını verdikten sonra “Peki jüri ne diyor bu konuda” diye şöyle etrafı kolaçan ediyorlar. Ve jürimizin verdiği karar doğrultusunda kararlarını değiştiriveriyorlar.

*

Benim açımdan bir sorun yok. Sonuç olarak kamu vicdanı ayaklanıyor ve hukuk da kamu vicdanının bu ayaklanması karşısında adım atıyor.

Ama hukukumuz açısından durum nedir, işte işin o kısmı epey muğlak. Ve de sorunlu.

*

Benim kestirmeden varabildiğim sonuç şu:

Kamu vicdanının ayaklanmasına gerek bırakmayacak bir hukuk sistemi kurmamız gerekiyor galiba.

Bütün mesele ise şu soruda gizli: İyi ama nasıl?

Neyse işin bu kısmını da Adalet Bakanlığımız, hâkimlerimiz, savcılarımız ve hukukçularımız çözsün.

Yazarın Tüm Yazıları