Adnan Kaya

İki kişilik bir öykü

12 Aralık 2015
BU haftaki ‘Sıradışı’ hikaye iki kişinin öyküsü. Projelerini de, hayatlarını da iki kişi olarak yönlendiriyorlar.

Dolayısıyla, sorularıma da ‘Ilgın’ ve ‘Serhat’ olarak yanıt verdiler. Gelelim, “Onlar kim?” sorusunun yanıtına... Onlar plazalarda çalışmaktan, metrobüs çılgınlığından, şehir koşturmasından, içinde ne olduğunu bilmedikleri gıdalar tüketmekten bıkıp bundan tam 1 sene önce, yıllardır hayalini kurdukları köy yaşamının kapısını aralayan pırıl pırıl bir çift. Ve, o aralıktan gördüklerine daha fazla uzak kalamayacaklarını anlayıp derlenip toplanıp İstanbul’dan arkalarına bile dönüp bakmadan kaçan gencecik bir kadınla bir erkek.

Küçücük bir arabanın arkasına sığdırdıkları eşyalarıyla köy köy, o çiftlik senin, bu çiftlik benim gezip çapa sallayan, hasat yapan, salça kaynatan, özetle göçebe yaşamın tadını çıkardıktan sonra, “Arazi mi alalım, hayvancılık mı yapalım? Buğday mı eksek, yoksa zeytin bahçesi mi?” diye dolanırken, bu hikayede üretenin tüketiciye, tüketicinin üreticiye uzak kaldığını gören Ilgın ve Serhat Sayıcı... “Biz de dedik ki, madem durum budur... Üreticiyle ahbap olduk, eşimiz dostumuz da köyden gelirken getirdiğimiz yumurtanın yolunu gözlüyor, o zaman biz de aradaki köprü olalım. En sevdiğimiz, en çok zaman geçirdiğimiz, köylüsünü, üreticisini en çok tanıdığımız Çanakkale’ye yerleşmeye ve 15 günde bir heybemizi doldurup İstanbul’a getirmeye niyet ettik. Hayalimiz hem yerel tohum kullanan, toprağını ‘Nimet’ deyip kirletmekten korkan, kendi yemediğini kimseye yedirmeyecek olan yerel üreticiye destek olmak, hem de şehirde her lokmasında tuhaf bir endişe yaşayanların yüreğine su serpmek. Ne ticaretten, ne de paradan anlıyoruz. Daha şimdiden hesap yaparken yamulup eşe dosta sarılıyoruz. Elimizden pek güzel gelenler olduğu gibi, aklımızın almadığı iş de çok olacak biliyoruz. Aklınıza, fikrinize, eleştirinize, övgünüze ihtiyacımız olacak. ‘Bütünün hayrına’ diye yola çıktık. Bu yol hepimiz için güzel olsun” diyerek yola çıkan bu gerçekten ‘sıradışı’ karı koca kurdukları ‘Tohumdan Sofraya’ sitesiyle bir yandan doğala hasret kalanlara yardımcı oluyor, bir yandan da hayallerini gerçekleştiriyor. Ve de bunu yaparken çok ama çok eğleniyorlar. Öyle çok paraları, malları, mülkleri yok. Ama mutlular ve birilerini mutlu ediyorlar. Zaten gerisini de hiç mi hiç önemsemiyorlar. Bunu nasıl mı başarıyorlar? İşte o da minik kutularda gizli! Okuyun, inanın siz de en az benim kadar keyif alacaksınız.

 

HAYAT FELSEFESİ

Az tüket, çok üret. Üretemiyorsan türet.

 

Yazının Devamını Oku

Karşınızda bayan fit!

5 Aralık 2015
ONUNKİ aslında bir yine, yeni, yeniden öyküsü...

16 yaşında okul çıkışı büyük bir trafik kazası geçirdi. Öleceğini düşündüler, ama o pes etmedi! 1 yıl yataktan kalkamadı. Defalarca ameliyat oldu. 2 sene koltuk değnekleriyle yürüdü. Kişisel azmi ve ailesinin desteğiyle 3 yıl süren tedaviler sonucu yeniden yürümeyi başardı. Olup bitene takılıp kalmadı. ‘Yaşandı, geçti’ kabul etti. Kısa sürede de kazanın tüm izlerini hayatından çıkardı. ‘Hayatın ne zaman ne getireceği hiç belli olmuyor’ diyerek, içinde bulunduğu anı keyifli yaşamaya karar verdi. 38 yaşında yeni bir başlangıç için ABD’ye gitti. Psikoloji masteri yapıp Türkiye’ye döndü. Yeniden iş hayatına atıldı. Bu kez de kanser olduğunu öğrendi. O gece, ‘Neden ben?’ diye çok ağladı. Ancak yılmadı. Onu da yendi. Ardından, ABD Başkan Yardımcısı Joe Biden’in örnek gösterdiği bir girişimci kadın olarak karşımıza çıktı. Evet... O, Bedriye Hülya... Yarattığı ‘b-fit’ markasıyla ülkemizin dört bir yanında kadınları spor yapmaya ve girişimci olmaya teşvik eden kişi. Bir proje insanı. 23 yaşından beri şirket kuruyor. İnanılmaz mücadeleci ve yaratıcı. Sözlüğünde ‘Olmaz’ diye bir kelime yok. Aynı zamanda güleç ve sempatik. Kendi ifadesiyle hayattaki en büyük artısı çok kitap okuması. En önemli özelliği ise, İzmirli oluşu. “Hayatım boyunca hep bir şeyler yapmak istedim. Çocukluğumdan beri dosyalarım oldu. Onlara yapmak istediğim şeyleri yazdım. 300’üme kadar yaşasam yapacak işim var. Ruh halim ben budur” diyerek her zaman sıfırdan, yeniden kurmaya hazır hayatıyla ilham veren Bedriye Hülya, hayatının ‘sıradışı’ yanlarını Hürriyet EGE’ye açtı. Keyifle okumanız dileğiyle, iyi pazarlar...

 

HAYAT FELSEFESİ

Olmuşla ölmüş arasındaki tek fark 4 noktadır. ‘Tamam, ben oldum artık’ dediğimiz günün, hayatı yaşamamayı seçtiğimiz gün olduğuna inanıyorum. Kanımca, gelen yeni deneyimlerin üzerine atlamak bizi diri tutuyor.

 

OTOMOBİL

Erkek gibi sürücüyüm

Yazının Devamını Oku

Lezzet sanatçısı

28 Kasım 2015
EKŞİ Sözlük onun için, “Çok gelecek vaat eden profesyonel bir aşçı ve gastronomi uzmanı” diyor. Doğrusu ya, öyküsü de bunu perçinliyor.

Küçüklükten beri aile mesleği nedeniyle restoranlarda büyüdüğü için mutfak ve servis her zaman ilgisini çekmiş. Başta babaannesi olmak üzere, babası, amcası, teyzesi vs herkesin çok iyi yemek yaptığı, uzun sofraların kurulduğu geniş bir ailesinin olması onların izinde gitmesi için itici güç olmuş. Arkadaşları gezip eğlenirken o boyu yetmediği için sandalyenin üzerine çıkıp aile fertlerinin birbirinden leziz tatlar hazırlayışını seyrederek büyümüş. Ancak bununla yetinmemiş. Bilkent Üniversitesi Turizm ve Otel İşletmeciliği’nin ardından dünyanın en iyi 3 aşçılık okulundan biri kabul edilen ABD’deki French Culinary Institute’de aşçılık eğitimi almış. Sonrasında İtalyan mutfağı ve şarap konusunda da kendini geliştirmiş.

Yurtiçi ve dışında Michelin yıldızlı ve lokal restoranlarda şeflik yapmış. Şimdi ise, baba Ahmet Günter Sezener’in kurduğu 34 yıllık geçmişe sahip Ristorante Pizzeria Venedik’i kardeşi Melodi’yle birlikte yönetiyor. Yıllardan beri değişmeyen tadı ve hizmet anlayışıyla İzmir’in kalbindeki küçük İtalya’yı andıran mekanda eski köye yeni adet getirmeden hem aile işini büyük bir aşkla devam ettiriyor, hem de çok özel tatlar yaratıp her anını mutfak sanatlarıyla dolduruyor. Genç, dinamik, çalışkan, yaratıcı, yenilikçi bir ruha sahip. Hayatının odak noktası yemek. Yemeklerinin esin kaynağı seyahat. Seyahatlerinin en güzel yanı ise iyi malzeme avı. “Yaşadığım ve gezdiğim yerlerden, tadıp etkilendiklerimden, anılarımda biriktirdiğim, bereketli topraklarımızın bize sunduğu eşsiz ürünlerden derleme yapmayı seviyorum. Menülerimi hazırlarken üzerinde titizlikle durduğum yerel ürünlerin kullanılması. Bunu yaparken de dünya mutfak trendleri ve teknikleriyle birleştirmek. Bizlere tanıdık gelen ürünlerin daha farklı bir şekilde yorumlanması, alışılagelmişin dışına çıkılması beni mutlu ediyor” diyor.

 

HAYAT FELSEFESİ

Hayatı bütün tatlarıyla keyifli yaşamak.

 

Yazının Devamını Oku

Babasının oğlu

21 Kasım 2015
ATİLLA Hülagü ismini aranızda hatırlayan var mı bilmiyorum. Ama ben kısaca anımsatmak istiyorum.

O, 1961’de, yaptığı özel ayakkabılarla, 8’inci denemesinde İstanbul Boğazı’nı (Baltalimanı’ndan Anadolu Hisarı’na) 56 dakikada yürüyerek geçen ilk insan... Steve Frayne’den tam 50 yıl önce suyun üstünde yürümeyi başaran pırıl pırıl bir denizci yüzbaşımız... Ne yazık ki, en büyük hayali olan Süveyş Kanalı’nda yürüyemeden bu hayata gözlerini yummuş, unutulmaya yüz tutmuş bir efsane. Bu haftaki konuğu ise onun oğlu. Yani sevgili Erol Hülagü... Sanırım genleri babasından geçmiş. Zira, o da babası gibi hep ‘ilk’leri yapmak isteyen ve bunu da başaran biri. Neler mi? Türkiye’nin en büyük satış destek şirketini kurdu. 250 dönüm çöplükten en büyük otomobil yarış pisti İzmir Yarış Pisti’ni yaptı. İlk özel motosiklet kupasını düzenledi. Çocuklara güneş enerjili otomobil yaptırıp yarışmalarını sağladı. İzmir’de ilk alternatif enerji çalıştayını düzenledi. Trafikten çekilmiş Hacı Murat’ları yarıştırdı. Türkiye’nin sürdürülebilir tek bisiklet turunu organize etti. Tabii bunlar bir çırpıda akla gelenler. Emin olun sayısını kendisi de hatırlamıyor! Tam bir koşturmaca adamı. Hem daim dinamik, her daim enerjik. Pire gibi... Ya da bir nevi atom karınca... Bir o kadar da yaratıcı. Ve tüm bunları çocukluk hayali olan orkestra şefi gibi büyük bir ahenkle gerçekleştiriyor. Hayat felsefesine uygun olarak mutlu olduğu, keyif aldığı işleri yapıyor. İnanılmaz gözlemci. Öğrenmeye aç. Öğretme ve paylaşma konusunda müthiş bonkör. Ne olursa olsun o hep çok iyi. Şükretmeyi bilenlerden. Ailesi her şeyin önünde. ATV motosiklet tutkunu. Salatalarıyla ünlü. Tipik koç. Kabına sığmıyor. Yönetici ruhlu. Organizasyonu ve yeniliği seviyor.

HAYAT FELSEFESİ

Hayattan zevk al. Mutlu olduğun, keyif aldığın işleri yap. Devamlı gözlem yap. Öğren, öğret ve paylaş. ‘Nasılsın?’ diye sorulduğunda mutlaka ‘Çok iyiyim’ de. Çok iyi olursun, çok iyi olur. Daima şükret. Ailem her şeyin önündedir. Annemin, eşimin ve çocuğumun önüne hiçbir seçenek olamaz.

OTOMOBİL

Kimse sağda oturtamaz

* İlk arabam Anadol’du. Ön tamponunu söküp 15 santimlik çelik çekme boru koymuştum. İsmi ‘İtici’ idi. Şimdi Renault Scenick kullanıyorum. Hep soldayım. Çok da keyif alırım. Sağda oturmaktan tedirgin olurum. Alacağım araç yüksek olmalı, çevremi rahat görmeliyim, rahat binip inmeliyim, içi ferah, otomatik olmalı. ATV motosikletim var. Yıllardır şehir içinde ve Çeşme’e onu kullanırım. Yavaş ve sakin bir sürücüyüm. 1977’den bugüne sadece 3 kez ceza yedim.

Yazının Devamını Oku

Rüyaları bile yeşil kırmızı

14 Kasım 2015
DİLE kolay, tam 103 yıllık bir çınarın başında.

Göreve geldiği mayıs ayından bu yana geçen 6 aylık sürede ezeli rakip Göztepe’nin Başkanı Mehmet Sepil’i Euroleague’de Barcelona Lassa ile oynadıkları maçı izlemek üzere Arena’ya davet edecek ve geçtiğimiz hafta sonu Atatürk Stadı’ndaki karşılaşmada da tribünlerin yarısını Göz Göz taraftarına ayıracak kadar cesur, kararlı, gözüpek ve centilmen. Sporun aslında kavga değil, sevgi olduğunu bilen ve göstermeye çalışan, bundan dolayıdır ki, fair-play ödülüne aday gösterilen gerçek bir beyefendi. O, Türk sporunun köklü kulüplerinden Karşıyaka’nın Başkanı Ali Erten...

Aslında makine mühendisi. Çocukken pilot olmak istemiş. 30 yıldır ise proje geliştirme ve müzayedecilik üzerine çalışıyor. Şimdi, profesyonel iş yaşamındaki deneyimini, bilgi birikimini, tecrübesini ve enerjisini Kaf-Kaf için harcıyor. Adeta KSK ile yatıp, KSK ile kalkıyor. Öyle ki, “Biliyorsunuz insanlar rüyaları siyah beyaz görür. Benim rüyalarım bile yeşil kırmızı. Kaybedersek günlerce kendime gelemem” diyor. Dostları ve disiplinli bir ekiple projelerini gerçekleştirmeye çalışıyor. Ciddi zaman alsa da şerefli bir görev yapıyor. Zorlukların da bilincinde. “Ama bizde de o zorlukları aşacak bilgi, birikim ve inanç var. İnşallah 1-2 yıl içinde Karşıyaka Spor Kulübü tesis ve kurumsal yapı anlamında çok iyi yerlere gelecek. Stadı, salonu ve altyapı tesislerini bitireceğiz. Bu büyük ve köklü yapıyı gelecek kuşaklara daha sağlam bırakmak gibi bir görevimiz ve misyonumuz var” diyerek de buna olan inancını ortaya koyuyor. Dahası... Güçlü aile bağları var. Raftingten keyif alıyor. Yumurta hastası. Gemi tatilinden hoşlanıyor. Bahçe işlerini çok seviyor. Öyle ki, evinin terasında mini bahçesi mevcut. Fotoğrafçılıkla ilgili. Gitar çalıyor. Saka ve florya cinsi kuş besliyor. Kadere inanıyor. Hayatta her ne yapıyorsa onun daima en iyisini yapmaya çalışıyor. Her sorunun birden çok çözümü olduğunu düşünüyor, olmuyorsa bakış açısını değiştiriyor. İnandığı konuda asla pes etmiyor, vazgeçmiyor, değerlerini terk etmiyor. Mütevazı, ama aynı zamanda da kararlı.

 

HAYAT FELSEFESİ

Hayat felsefemi üçüncü bir gözle şöyle özetleyebilirim: Hayat her şeyi yapabilmek için çok uzun değil. Bu nedenle aralarından bazılarını, mümkünse en sevdiğini, en keyif aldığını ve en çok eğlendiğini seç ve her ne yapıyorsan onun daima en iyisini yapmaya çalış. Her sorunun birden çok çözümü vardır. Olmuyorsa bakış açını değiştir. İnandığın konuda pes etme, vazgeçme, değerlerini terk etme, mütevazı ama kararlı ol.

 

OTOMOBİL

Yazının Devamını Oku

‘Sahne Tozu’nu yuttu bir kere!

7 Kasım 2015
‘BABASININ oğlu’ derler ya... Tabir yerindeyse ‘cuk’ oturuyor.

 Zaten çocukken hep babasını idol almış. Birçoğumuz gibi o da küçüklüğünde babasını bir kurtarıcı ve kahraman olarak görmüş. Gerçi bu durum onun için hiç değişmemiş. ‘Atatürk ilke ve inkılaplarına son derece bağlı bir devlet adamı olan babam benim için dünyadaki en yakışıklı ve en karizmatik kişiydi. Aynı zamanda içinden asla çıkılmaz zannettiğim sorunları bir çırpıda çözer ve kendine hayran bırakırdı. Çevremde bulunan bütün insanların saygı duyduğu ağırbaşlı, disiplinli ve espriliydi. Aynı zamanda insanları mutlu etmeyi çok severdi. Ben de büyüdüğümde insanları mutlu etmek için babamı örnek alır ve onun gibi olmak isterdim’ diyen M. Çağlar İşgören, genç yaşında bu çocukluk hayalini başarabilenlerden biri. Bunun için de, ‘insanı, insana, insanca anlatan tek sanat dalı ve hayat bilimi’ kabul edilen tiyatroda karar kılmış. Eğitimini de almış. Hem Ege Üniversitesi Devlet Türk Musikisi Konservatuvarı’nda, hem de Dokuz Eylül Üniversitesi Devlet Konservatuvarı’nda okumuş. 2005’te ‘Sahne Tozu’ adını verdiği tiyatroyu kurmuş. Yine tabir yerindeyse ikinci babası yerine koyduğu ünlü tiyatrocu Haldun Dormen’in de el vermesiyle kısa sürede büyük yol kat etmiş, etmeye de devam ediyor. Genel sanat yönetmeni olduğu tiyatrosunda aynı zamanda eğitmenlik, yönetmenlik ve aktörlük yapıyor. ‘Sahne Tozu Tiyatro Ödülleri’ olarak başlatıp ‘Bedia Muvahhit Tiyatro Ödülleri’ olarak sürdürdüğü İzmir’in ilk ve tek tiyatro ödülleri var ki, bu sanata emek verenleri taçlandırmayı hedefleyen bu yaratıcı fikriyle gözümdeki ve gönlümdeki yeri bir kat daha büyüyen bu genç adamı ekip arkadaşları bakın nasıl tanımlıyor: “Çağlar hoca disiplinli, istikrarlı ve kararlıdır. Mizahi yönü kuvvetlidir. Zaten bu özelliği yönettiği komedi oyunlarında da belli oluyor. Pozitif düşüncenin gücü ve inancıyla aldığı kararları sonuçlandırabilen bir özelliğe sahiptir. Tiyatro sanatına büyük önem ve değer verir. Yaptığı işi kendisi için değil, tiyatro sanatına katkı sağlayabilmek için yapar. Hayal gücü çok kuvvetlidir. Fazlasıyla yaratıcı fikirlere sahiptir. Lider ruhlu, tutkulu, güçlü, ileri görüşlü, dikkatlidir. Merhametli, sempatik, öğretici, empati yapabilme yeteneğine sahiptir. Aynı zamanda bakımlı ve karizmatiktir. Bakalım, okuyunca sizin fikriniz ne olacak? İyi pazarlar...

HAYAT FELSEFESİ

Umudunu yitirme... Bunu pes etmemekle orantılıyorum. Ben yaşamayı, insanları, sevmeyi seviyorum. O yüzden umudunu yitirmiş bir şekilde bekleyen biri olmayı yeğlersek yaşamın anlamının kalmayacağını düşünüyorum. İnsan her zaman iyimser olmalı. Çünkü iyi tarafından bakıldığı zaman daha pozitif şeyler üretilir. Ayrıca; bir insan umudunu yitirmeden, kötümserlikten uzak şekilde yaşarsa bence daha uzun süre ve mutlu yaşar.

OTOMOBİL

Arabalarım benim ‘Kanka’m

* İlk arabam ‘uzay kasa’ olarak nitelenen metalik gri Opel Vectra’ydı. Ona ‘Kanka’ adını vermiştim. Şimdi yine aynı renkte Hyundai Accent Blue’m var. Onun ismi de ‘Kanka.’ Bir otomobil alırken öncelikle güvenliğine, konforuna, performansına, dayanıklılığına ve tasarımına dikkat ederim. Kurallara uyan bir sürücüyüm.

BESLENME

Yazının Devamını Oku

21’inci Yüzyıl’ın Truva savaşçısı

31 Ekim 2015
BU hafta Çanakkale’deyiz. Konuğum Yüksel Ergen. İlkokul birinci sınıfta 2 yıl üst üste sınıfta kaldı. Zira bu dönemde bütün gününü Truva ve Sigion gibi antik kentleri gezerek, dağ tepe dolaşarak, çok sevdiği doğa içinde geçirdi. Yılandan yaban ördeğine kadar ne bulursa yakalayıp kendine küçük bir hayvanat bahçesi kurdu. Sınıfın penceresinden bulundukları bahçe göründüğü için aklı hep onlardaydı.

Müfettiş, adını bile zor yazan bu çocuğun okuldan alınmasını talep etti. Annesi Münevver Hanım’ın babasını şehre taşınmaya ikna etmesiyle eğitim hayatı birden değişti. İstanbul Üniversitesi Kimya Yüksek Mühendisliği’ni bitirdi. Asker dönüşü MKE’ye girdi, 3 ay sonra devlette çalışmanın kendisine uygun olmadığını anladı ve istifa etti. Sonra, yıllarca çalışacağı Kale Grubu’na girdi. Hem firmada, hem de seramik sektöründe birçok ilke imza atarak kısa sürede sivrildi. Seramik, inşaat, gıda ve turizm alanlarında halen faaliyet gösteren 3 şirket kurdu. Güzelyalı’da haya geçirdiği İris Otel’le birlikte diğer şirketlerin yönetimini çocuklarına devretti.

Kendisini turizm ve organik tarım çalışmalarına adadı. İlkokul 1’de 2 yıl üst üste sınıfta kalmasına neden olan doğa ve hayvan sevgisinden de hiç kopmadı. 125 bin ağaç dikti, hala da dikiyor. Alageyikten ceylana, karacadan tavuğa, kazdan hindiye yüzlerce hayvan besliyor. İyi gözlemlenirse insanların hayvanlardan öğrenecekleri çok şey olduğunu söylüyor. Yüksel Bey çok yönlü biri. İyi bir koleksiyoner. Elinde paha biçilmez 800 parçaya yakın eser var. Ve bir gün bunları sergileyebileceği bir müzenin hayalini kuruyor. Kitap yazıyor. Keman başta olmak üzere pek çok müzik aletini mütevazılığından olsa gerek ‘Birazcık’ dese de büyük ustalıkla çalıyor. 73 yaşında olmasına rağmen dinç. İhtiyar delikanlılardan. 365 gün, 7/24 demeden çalışıyor, üretiyor. Bitmek tükenmek bilmeyen enerjisiyle dikkat çekiyor. Kafası hala zehir gibi. Bunca yoğun temponun, koşuşturmacanın içinde mutfakla da arası çok iyi. Orada da işin kolayına kaçmıyor. Kaz mantısı gibi unutulmuş lezzetlere imza atıyor. Daha fazlası mı? Buyurun o halde!

HAYAT FELSEFESİ

Diğer insanları incitmeden sevgi ve neşeyle yaşamak ve çalışarak üretmek.

OTOMOBİL

Hızlı ancak dikkatliyim

Yazının Devamını Oku

Doğruya doğru eğriye eğri

24 Ekim 2015
HANİ derler ya, “10 parmağında 10 marifet var”... Bu söz tam da onu anlatıyor.

Levent Köstem aslında doçent unvanlı bir tıp doktoru. Geçin İzmir’i, Türkiye’nin, hatta dünyanın sayılı ortopedistlerinden. Özellikle sporcu sağlığı konusunda otoritelerden. Türkiye’nin gerçek anlamda ilk artroskopik cerrahi merkezini İzmir’de kuran isim. Almanya ve ABD’de bu konuda aldığı eğitimlerle 23 yıl Altay’ın, yaklaşık 4 sene de Ümit Milliler’in takım doktorluğunu yaptı. 8 yıl Futbol Federasyonu Sağlık Kurulu Üyeliği’nde bulundu.

UNIVERSIADE’ın sağlık organizasyonunda görev aldı. Aynı oyunlarda olimpiyat milli takımının doktorluğunu da üstlendi. “Spor hayatı bitti” denilip de onun neşterinin altına yatıp şifa bulan ve kariyerine devam edenlerin sayısı kendisinin bile hatırlamakta zorlandığı kadar çok. Hekim duyarlılığıyla çevresindeki olaylara da duyarlı. Sıkı çevreci. Zeytin sevdalısı. Bir dönem politikayla da ilgilendi ama ayak uyduramadı. Urla Zeytinler’de, bırakın destek olmayı, tüm engellemelere rağmen, Alsancak’taki evini bile satma pahasına dünyanın en büyük zeytinyağı müzesini kurdu. 5 bin metrekare kapalı alana sahip eski bir fabrika binasını içinde restoran, organik ürünlerin satıldığı mağazalar, seramik atölyeleri ve son sistem zeytinyağı fabrikasının yer aldığı kompleksle ekolojik turizmin hizmetine sunma telaşında. Başında eşinin bulunduğu Alaçatı’daki içinde mini sanat galerisi de bulunan Köstem Otel ve Urla Nohutalan’daki Köstem Organik Zeytin Çiftliği’yle turizm ve tarıma da bulaşmış durumda. Bu kadar mı? Tabii ki, hayır. Aynı zamanda Köstem Vakfı’nın kurucusu. Fotoğrafçılık ve ahşap oymacılığıyla ilgileniyor. Daktilo, radyo ve gramofon topluyor. Koyu Altaylı ama yürüyüş yapmak dışında pek sporla arası yok. Mutfakta ise beceriksiz olduğunu söylüyor.

HAYAT FELSEFESİ

Doğru ve dürüst davranmak, açık sözlü olmak, doğruya ‘Doğru’, eğriye ‘Eğri’ demek.

Yazının Devamını Oku