Yeni anayasayı o mu hazırlayacak

DÜN NTV’nin "Yazı İşleri" programında Ruşen Çakır sordu:

"Bu kavga, bu savaş ne zaman sona erecek?"

Programdan önce verdiğim cevabı aynen orada da tekrarladım:

"Ben kimseye kavga falan açmadım. Kimseyle savaşmıyorum. Yaptığım iş, Almanya’da görülen bir davayla ilgili haberleri vermekten ibaret."

Evet, iki haftadan beri yaptığımız iş budur.

Yani normal, hatta rutin gazetecilik işimizi yapıyoruz.

Kavgayı çıkaran, savaşı başlatan Başbakan Erdoğan.

Bir cumartesi günü durup dururken bize hakaretler etmeye, iftira atmaya başladı.

Üzerinde dokunulmazlık zırhı olduğu için, ağzına ne gelirse söyledi.

* * *

Bu öfkenin nedenini hálá anlayabilmiş değilim.

Ben kimseye öfkeli olmadığım için, kendimi savaşta bile hissedemiyorum.

Siyasi iktidarlarla daha önce de böyle meselelerimiz olduğu için, biraz da şerbetliyim.

Ancak iş tehlikeli bir noktaya doğru gidiyor.

Başbakan artık öfke kontrolünü tamamen kaybediyor.

Önceki akşam iftar sofrasında yaptığı konuşma, ruh dünyasının onu hızla "tek adamlığın" tehlikeli bataklığına götürdüğünü görüyorum.

İftar sofrasından, adımı vererek içki tartışması yapması, tamamen hedef göstermeye yönelikti.

Geçen cumartesi, "Elbette hedef gösteririm" derken, o anlık öfkesinin ifadesi sanmıştım.

Meğer değilmiş.

Başbakan, taammüden bizi hedef gösteriyor?

Bir anlamda, "Ekonomik olarak biz, fiziki olarak siz" demeye getiriyor.

Bizi ekonomik açıdan bitirmek için elinden geleni ardına koymuyor.

Neyse biz bunlara alışığız.

Geçmişte dönemin bazı siyasetçileri, ünlü babalarını bile üstümüze salmışlardı.

Allah yardımcımız oldu.

Birkaç bombadan kıl payı kurtulduk.

Siyasetçi hedef gösterecek, biz görevimizi yapmaya devam edeceğiz.

* * *

Hafta sonu Başbakan’ın bu ölçüsüz öfkesinin psikolojik tahlilini yapmaya çalıştım.

Bu öfke, büyük bir endişenin ifadesi.

Bu endişe nedir?

Deniz Feneri mi?

Yoksa son 2 ayda artık paçalardan akmaya başlayan yolsuzluklar mı?

Şaban Dişli...

Daha mürekkebi kurumadan Deniz Feneri.

O bitmeden Batman il başkanlığı.

Tabii ki giderek ilgi çekmeye başlayan İstanbul Belediyesi’nin 4300 imar değişikliği.

Giderek yükselen mırıltılar. Tam 4300 değişiklik. Acaba kimlere?

Acaba 4300 değişiklik kaç Şaban Dişli eder.

Şöyle parmak hesabıyla, tanesini 1 milyonla çarp, ne ederse o...

Galiba telaş biraz da bundan. Müktesebat kabarıyor.

* * *

Ben kavga falan etmiyorum. Korkmuyorum ama endişeliyim.

Çünkü kafamda çın çın şu soru yankılanıyor:

"Türkiye’nin Avrupa Birliği standartlarındaki yeni anayasasını bu insan mı hazırlayacak?"

Bu ruh halinden demokratik bir anayasa çıkar mı?

Çıkmaz... Katiyen çıkmaz.

Çıksa çıksa bir "cemaat tüzüğü" çıkar.

Çıksa çıksa bir "tiran ruhsatı" çıkar.

Çıksa çıksa bir "diktatör ehliyeti", bir "kara gömlek terzisi" çıkar.

Ne yazık ki önümüzdeki gerçek budur.

Türkiye artık, en küçük muhalefete, ufacık itiraza, bir nebze özgür basına zerre kadar tahammülü olmayan, kendine biat etmeyen herkesi yok etmeye ant içmiş bir "tek adam" namzeti tarafından yönetilmektedir.

Kopenhag kriterlerinde böyle bir tek adam tarifi var mı, soracağım.

Tek adam nedir, anlamazlarsa Avrupa tarihinden örneklerle anlatacağım.
Yazarın Tüm Yazıları