Bu yazı medya patronlarına

AŞAĞIDA anlatacağım olay çok ilginç.Olayın dört kahramanı var.

Biri, tuğgeneral rütbesinde bir emekli asker.

Öteki, tanınmış bir gazeteci ve televizyon sahibi.

Üçüncüsü, büyük bir medya grubunun patronu.

Dördüncüsü ise eski bir başbakan yardımcısı.

Anlayacağınız tam "Ergenekon şeytan üçgeni".

Olaya karışan kişilerin adlarını vermiyorum.

Neden vermediğimi de birazdan açıklayacağım.

* * *

Olay şu:

Jandarma’nın eski İstihbarat Dairesi Başkanı Emekli Tuğgeneral Levent Ersöz, odasına gelen gazetecileri gizlice kayda alıyor.

Kayda aldığı kişilerden biri, büyük bir medya grubunun eski üst düzey yöneticisi.

Bu yönetici, o işten ayrıldıktan sonra Ersöz’ün odasına geliyor ve tanık olduğu çok ilginç bir olayı anlatıyor.

Buna göre eski patronu, el konulan bankasının işini takip etmek üzere, dönemin başbakan yardımcılarından birine 500 bin dolar rüşvet vermiş.

Rüşvet verdiği bakan o sırada, BDDK’dan sorumlu başbakan yardımcısı.

Sizce bu, manşetlere taşınacak muazzam bir skandal iddiası değil mi?

Düşünün, içinde büyük bir medya grubunun patronu var.

Bir başbakan yardımcısı var.

Eski bir gazete yöneticisi var.

Emekli bir asker var.

Daha başka ne unsur olacak?

Ama bakın ne oldu.

* * *

Bu olay, geçen haftaki Yeni Aktüel Dergisi’nde yayımlandı.

Dergi bunu birinci sayfasından duyurdu.

Zannedersiniz ki ortalık birbirine girecek değil mi?

Aradan bir hafta geçti, tek bir gazete bundan tek satır söz etmedi.

Onlar söz etmediği için, iddiada adı geçen kimse de çıkıp yalanlama ihtiyacı bile duymadı.

Oysa daha bir hafta önce, Ergenekon dosyasına konulan ve fabrikasyon olduğu her satırından belli sahte telefon konuşmaları yüzünden bize atılmadık iftira kalmamıştı.

İsimler sahte, numaralar sahte, konuşmalar saçma sapan.

Bütün bunlar alenen ortada olduğu halde, bizi karalamak için ellerinden geleni yaptılar.

Diyeceksiniz ki, siz niye Aktüel Dergisi’ndeki iddiayı yayımlamadınız.

Bizimle ilgili o kadar saçma sapan şeyler yazılıp çizildi ve öyle haksızlıklar yapıldı ki, aynı haksızlığı başkalarına yapmayalım diye belgeleri kendimiz görüp ikna olmadan yayımlamak istemiyoruz.

* * *

Bir başka örnek daha vereyim.

Geçenlerde Mehmet Yılmaz da yazdı.

Danıştay saldırısının sanıklarından Osman Yıldırım, Ergenekon davasının gidişatını değiştirecek yeni bir ifade verdi.

Veli Küçük’
le beraber bir fabrikaya kanunsuz yollardan ipotek koydurmuşlar ve bunun karşılığında 50 milyon dolar almışlar.

İddiasına göre, bu paranın 45 milyon doları, Veli Küçük, Çevik Bir ve eski İstanbul Emniyet Müdürü Hasan Özdemir arasında paylaşılmış.

Düşünebiliyor musunuz, 45 milyon dolar...

Bunu söyleyen adam, ya para saymayı bilmiyor ya da hiç dayak yememiş.

Böylesine mantıksız, saçma sapan sözler.

Ama bakın bu saçmalıklar en az üç gazetenin manşeti oldu ve Çevik Bir ile Hasan Özdemir mağdur edildi.

* * *

Şimdi geliyorum işin en ilginç yanına.

Osman Yıldırım’ın o sözlerinin hemen altında üç cümle daha vardı.

Orada da yine büyük bir medya grubunun patronundan söz ediliyordu.

Yine adını vermeyeceğim.

Osman Yıldırım şunu söylüyor:

"Bu işten benim payıma 5 milyon dolar düştü ve getirip elden verdiler. Ben de gidip o parayı (büyük medya patronu) ...’a verdim ve ... televizyonuna (4 büyük kanaldan biri) gizli ortak oldum."

Çevik Bir ve Hasan Özdemir’i manşete çeken gazetelerin hiçbiri nedense hemen alttaki bu cümleyi görmediler.

Bana göre doğru olanı yaptılar.

Çünkü bu sözler tam bir deli saçması.

Ama o zaman adama sorarlar.

Birinci bölümdekileri niye manşete taşıdınız?

Dediğim gibi her şeyin, ciddi olanla deli saçmasının birbirine karıştığı bir davada, sözde belgelere bakarken ve kullanırken herkesin başvurması gereken bir şey var.

Vicdanı ve mesleki namusu...
Yazarın Tüm Yazıları