Adamı tutturamadık, kod'unu verelim

BUNCA yıldır gazetecilik yapıyorum, bu kadar pervasızca bir sahtekárlığa tanık olmadım.

Sahte belge yayımlayanı gördüm.

Sahte belgeye inananı da gördüm.

Ama sahte belgenin üzerinde bile sahtekárlık yapacak kadar pespayeleşen bir gazetecilik anlayışını hiç görmedim.

2002 yılında hangi amaçla, kimleri etkilemek için hazırlandığı çok iyi bilinen bir sahte konuşma kaydı Ergenekon dosyasına konunca bakın 24 saat içinde nasıl bir sahtekárlık kuyruğu oluştu.

İlk gün ne dediler:

"BDDK Başkan Yardımcısı Ali Vural ile Doğan Yayın Holding Yönetim Kurulu üyesi Veli Dural dinlemeye yakalanıyor."

Amaçları ne?

Pamukbank’a el konulduğunu Aydın Doğan’a haber verecekler.

Pamukbank dediğiniz banka, neredeyse 20 yıldan beri bizzat sahibi tarafından hortumlanmış, batırılmış.

Türkiye’de hortumlanan bankalara bir bir el konulurken, ona da el konulacağını bilmeyen kalmamış.

* * *

Belge mi?

İşte bugün Hürriyet’te okuyun.

Devletin banka denetlemesini yapan kuruluşunun kapı gibi belgesi.

Var mı buna sahte diyecek biri?

Bankayı hortumlayan sahibi, şimdi, bir sahtekárın evinde bulunan hayali konuşmaların Ergenekon dosyasına konulmasını bahane ederek oraya buraya çamur atmaya çalışıyor.

İlk gün bu sahte belge, bir gazetede "Ortaya çıktı" diye yayımlanıyor.

Gazetenin yönetimini arıyoruz, "Bizde çalışan Veli Dural diye biri yok" diyoruz.

"BDDK yetkilileri, bizde de Ali Vural diye biri yok diyorlar" diyoruz.

Önce bize, "Var, biz bulduk. Ali Vural, TMSF ayrıldıktan sonra orada çalışmış" cevabını veriyorlar.

Yani BDDK Başkan Yardımcısı dedikleri kişi, bir anda TMSF çalışanına dönüşüyor.

TMSF’ye başvuruyoruz.

"Bizde bu isimde kimse yok" diyorlar.

Kişiler hayali, telefon numaraları hayali, Amerikalı hayali, Türkler hayali.

Hepsi hayali çıktı ya, bu sefer ikinci sahtekárlık geliyor.

"Ali Vural ile Veli Dural kod adıymış."

Üstelik utanmadan, yüzleri kızarmadan, sahte belgeyi bile tahrif ediyorlar.

Sahte belgedeki Ali Vural ve Veli Dural isimlerinin yanına parantez açıp, "Rumuz" kelimesini ekliyorlar.

Kin ve nefret gözlerini o kadar bürümüş ki, Ergenekon Savcısı’nın basına dağıttığı belgenin herkesin elinde olduğunu bile unutuyorlar.

O sözde belgenin hiçbir yerinde, bu kişilerin "Rumuz" olduğunu gösteren tek kelime yok.

Ama pespayeliğin, alçalmanın da sınırı yok.

Herkesin ismi açık.

Mesut Yılmaz, Kemal Derviş, Aydın Doğan, Engin Akçakoca...

Nedense asıl konuşmayı yapan iki kişinin hayali olduğu anlaşılınca, ertesi gün Babıáli Goebbels’leri tarafından o isimler "Kod"a, "Rumuz"a çevriliyor.

Üstelik aralarında da bir anlaşmaya varamamışlar.

Bir "Kod" diyor, öteki "Rumuz".

Olaya sonradan müdahil olan üçüncüsü ise, henüz "Kod" aşamasına geçememiş, ilk günkü gerçek sandığı isimlerden devam ediyor.

Bir de telefonda konuştuğu iddia edilen ANAP Genel Başkan Yardımcısı Hayali Cevdet Bey var.

Sahtekárlık telaşından onun yanına rumuz yazmayı da unutmuşlar.

* * *

Yine de bu sahtekárlıkların ortaya çıkmasının bir yararı var.

Ergenekon dosyasına konan yüzlerce sahte belge bize şunu gösterdi.

Bu ülkede, sahte belge üretme çeteleri varmış.

Bence savcı bu çetelerin üzerine de gitmeli.

Böyle yapmadığı takdirde, iğrenç bir iftira yöntemi yaygınlaşacak.

Önüne gelen çete, sahte konuşmalar, sahte MİT raporları, imzasız ihbar mektupları ile kafasını bozan herkesi ihbar etmeye, karalamaya başlayacaktır.

Bu ülkede böylesine aşağılık iftiraların üzerine atlamaya, sahte belge üzerinde bile ikinci sahtecilik yapmaya amade gazeteci müsveddeleri de bulunduğuna göre, artık Allah sonumuzu hayretsin.
Yazarın Tüm Yazıları