Peki, Güneydoğu kime oy verecek

Haberin Devamı

HANGİ partiden olursa olsun Güneydoğu’da siyaset yapan bir milletvekiliyle konuştuğunuzda aynı soruyu duyuyorsunuz:

- AKP’yi, DTP’yi kapatırsanız. Güneydoğu’da millet kime oy verecek?

Düşünsenize. Şu anda Güneydoğu’da iki parti var. AKP ve DTP... En yüksek oy onlarda. CHP ve MHP yok. DP, ANAP hiç yok.

Peki örneğin yerel seçimlerde ne olacak?

Elbette bu soru Anayasa Mahkemesi’nin şu dönemde alacağı kararla ilgili görülmemelidir. Ondan çok daha ötededir bu soru.. Daha derindedir. Ve hukukçuların cevap vereceği türden değildir.

Türkiye için keskin ve acı bir sorudur. Siyaset üretemeyen bir ülkenin kanseridir bu soru.

Şehit olan gencecik evlatlarımızın ardında bıraktığı kanlı sorudur bu...

Yıllardır bile bile "Bekleyin çözüm AB’de" diyen ertelemeci, hayalci ve korkak siyasetin boynuna asılmış bir sorudur bu.

70 yıl boyunca devleti Ziraat Bankası ve Jandarma Karakolu olarak gören zihniyetin üzerine yapışmış sorudur bu...

Ankara’daki dev binalara, kalın duvarlara, siyah elbiselere ve çok temkinli "merkezi heyete" soralım:

Gerçekten ne olacak?

Haberin Devamı

İKİNCİ YAZI:

KENDİSİNİ HEP YABANCI HİSSETTİ

AKP milletvekili Vahit Erdem’in çıkış ve eleştirileri acaba partide nasıl bir etki yarattı?

Bu soruyu en yetkili isimlerden Dengir Mir Mehmet Fırat’a sordum...

Önce şu cümleyi aktarmalıyım: "Vahit Bey kendisini hep bir yabancı gibi hissetmiştir."

Fırat kelimeleri özenle seçiyor ve belli ki kırıcı olmak istemiyor:

Vahit Bey ürkek bir yapıya sahiptir. Şimdi sormak lazım. Neden bu eleştirilerini bugüne kadar hiçbir ortamda dile getirmedi? 6 yıl sustu da neden şimdi söylüyor? Bu zamansız konuşmanın ne faydası olacak. Şimdi o zaman değildir ki. Olan olmuş, şimdi önümüze bakma zamanı...

Bu sözler içinde şimşek gibi çakan bir tespit var. O da şu: "Vahit Bey kendisini hep bir yabancı gibi hissetti."

Dengir Mir Mehmet Fırat, ne zaman konuşsak hep içindeki neyse, düşündüğü neyse onu fazla dolaştırmadan büyük bir dürüstlükle açıklamıştır...

Belli ki AKP içindeki Vahit Erdem izlenimi de budur...
/images/100/0x0/55eaf423f018fbb8f8a16609
Yani "kendisini bir yabancı gibi hisseden"...

ÖZAL ONU DİNLERDİ

Vahit Erdem, Özal döneminin önemli isimlerindedir. O dönem ANAP içinde "iş yapan muhafazakar ve dürüst bürokrat" diye anılırdı.

Rahmetli Özal, Adnan Kahveci gibi, Rüşdü Saracoğlu gibi, Cem Kozlu ya da Vahit Erdem gibi isimlerle gece yarılarına kadar "eşit şartlarda" tartışır, onları dinlerdi.

Erdem işte böyle bir gelenekten geliyor... Yani "makam, sandalye gözetmeden doğru bildiğini söyle" geleneğinden geliyor.

Ve belli ki böyle bir "ilişki rahatlığı" ya da "hissiyatı" bulamamış..

Ve sonuçta haklı ya da haksız bu çıkışı yapmış..

BİR YABANCI DAHA

Aslında yine ANAP geleneğinden bir isim daha var. Fevzi İşbaşaran.

O da kendisini "yabancı hisseden"lerden..

O da benzeri çıkışlar yaptı. Hatta yakın çevresine "Başbakan bizi dinlemiyor. Elimizi bile sıkmıyor" diyecek kadar bu yapıyı eleştiriyor. Burada altı çizilmesi gereken birkaç nokta var:

Konuşan bu isimler Özal’a yakın ve o tartışma geleneğinden gelen isimler.

Bu isimler AKP çevresinin dışında ilişkileri olan isimler. Yani AKP oylarının dışındaki endişeli kesimi dinleyebilecek yakınlıktaki isimler.

Bu isimlerin kendilerini yabancı hissetmeleri gibi bir sonuca AKP’nin dikkat etmesi gerekiyor.

Yoksa kendi içinde "yabancılar" oluşturan bir siyaset, merkezdeki büyük çerçeveyi çizmekte zorlanır.

CHP’NİN YABANCISI

Aslında kendisini yabancı hisseden bir ANAP kökenli isim daha var. Lütfullah Kayalar. O da CHP’nin "yabancısı". Bakın kurultayda yok. Hiçbir CHP ortamında yok. Çünkü CHP de siyaseti Baykal’ın çevresinden algılamaya çalışıyor. Kendi merkezine açılamıyor. Büyük çerçeveyi çizemiyor.

ÜÇÜNCÜ YAZI

Haberin Devamı

HİÇ YAKIŞMADI

FARKLI bir sonuç beklemiyordum zaten... Deniz Baykal bir kez daha genel başkan. Ama beni daha çok sonrası ilgilendiriyor. Yani yerel seçim sonrası. Bu yüzden kurultay sonucuna değil de oradan nasıl bir mesaj çıktığına bakıyorum./images/100/0x0/55eaf424f018fbb8f8a1660b

Ve gelip gelip o afişteki söze takılıyorum... Afiş şu;

Sol tarafta elini kaldırmış bir Baykal. Sağda ise büyük bir yazı:

"Çekil aradan... Din de bizim. Devlet de bizim. Millet de bizim!"

Durup bir daha okuyorum. İnanılır gibi değil... CHP ambleminin üzerindeki o ifade:

"Din de bizim."

Ben ilk kez bir sosyal demokrat partinin din atıflı slogan geliştirdiğini görüyorum... Bu nasıl bir tehlikedir. Peki acaba sorulmaz mı?

Eğer o din sizinse örneğin bu ülkedeki Hıristiyan ya da Musevi vatandaşların güvencesi kimin?

Bu "şaşkın afiş" aslında CHP’nin bu konulardaki savruluşunun bir ifadesi midir?

Yani türban konusunda sendeleyen, Kürt meselesinde "kenarda kalan" CHP’nin şaşkınlığının afişe vurmuş hali midir?.

Dikkat ettim CHP kurultayının bütün pankartları, sloganları, eleştirileri AKP ve Tayyip Erdoğan üzerine oturtulmuş. Yani iktidara yönelen değil de tam bir "kalıcı muhalefet" partisi... AKP’nin antitezi olma zorlaması...

Baktım da ne Irak’ta katledilen yüz binlerce insan, ne Filistin’deki zulüm, ne Kerkük ne de bir kurtuluş projesi var...

Deniz Baykal umarım bu yapının farkındadır...

DÖRDÜNCÜ YAZI

Haberin Devamı

GELECEK, BİLİŞİM YATIRIMLARINDADIR

KAPATMA davasının "kör kamplaşması"ndan, keskin ve gürültülü tartışmalardan uzakta peşine düştüğümüz soru şuydu:

Türkiye’nin geleceği için öncelik nerede olmalı?
/images/100/0x0/55eaf424f018fbb8f8a1660d
Uzunca sohbet yaptığımız Ulaştırma Bakanı Binali Yıldırım’ın bu soruya bir tek cevabı var:

Türkiye’nin geleceği gençliğe yapılan bilişim yatırımlarındadır.

Binali Yıldırım, pratik, iş yapan ve sonuçlandıran bir siyasetçidir. Projecidir...

Onunla sohbet ederken, siyasetin "lokal atmosferi"nden çok Türkiye’nin geleceğindeki yatırımları konuşuruz. Yani "akıl teri"ni paylaşırız.

Bu defa internet günlerinin de etkisiyle bilişim dedik.

Bakan Yıldırım anlatıyor:

30 bin okula internet götürdük. 14.500 okul için de tamamlanıyor. Hiç bilgisayarı olmayan 17 bin okula da bilgisayar alıyoruz. Bütün bunlar gençliğin geleceği içindir.

Ben bu sözleri önemsiyorum.

Afganistan’da internetten kadın haklarını indirdiği için ölüm cezasına çarptırılan üniversite öğrencisini, İran’daki internet yasaklarını düşünürseniz, bu yatırımın Türkiye için nasıl bir "özgürlük ve demokrasi kurulumu" olduğunu kavramak çok daha kolaydır..

Dünyada 1 milyar 130 milyon kişi internet üzerinden birbirine bağlanmış durumda. Türkiye’de 20 milyon kişi internet üzerinden zihinlerini birleştirdi.

İnternetin hızlandırdığı bilgi artık insanın "alın teri"nden "akıl teri"ne geçişini tetikliyor.

Bu yüzden Türkiye’nin geleceği burada.

Öyle değil mi beni internetten okuyan, Adıyaman’daki kütüphaneden dünyaya bağlanan "anlık kardeş"im.

Örneğin bir haber için kızıyorsun, alkışlıyorsun, eleştiriyorsun, övüyorsun, yorumluyorsun. Üstelik bunu o anda yapıyorsun...

Gelecek bu değil mi?

BEŞİNCİ YAZI

Haberin Devamı

AFGAN SINAVI

ÇANKAYA Köşkü’nde gözlerden uzak çok kritik bir toplantı yapıldı.

Konu Afganistan...

Soru ise şu:

- Türkiye Afganistan’a "savaşmak için" asker gönderecek mi?

ABD Savunma Bakanı Gates, Milli Savunma Bakanı Vecdi Gönül’e bir mektup yazıp, "Afganistan’a muharip asker gönderin" talebinde bulunmuştu.

O zaman Vecdi Gönül, "Şu anda Irak’ın kuzeyinde ciddi bir harekát yapıyoruz. Bu konuyla ilgilenemeyiz" cevabını vermiş ve talep böylece geçiştirilmişti.

Ama zaman geçti. Bu defa NATO bastırmaya başladı. Ankara bir cevap veremiyordu.

Asker gönderse, kamuoyuna anlatamayacak. Göndermese ABD’ye anlatamayacak...

Sonunda Çankaya Köşkü’nde bir toplantı yapıldı. Toplantıya Başbakan, Genelkurmay Başkanı, Dışişleri Bakanı, Milli Savunma Bakanı katıldı.

Çıkan karar şu:

- Dışişleri ve Genelkurmay yetkililerinden bir komisyon kurulsun. Bu komisyonun vereceği karara göre hareket edilsin...

Askerin tavrı belli. Göndermeyelim diyor.

BM’DE KOLTUK

Dışişleri ise farklı:

"NATO ve ABD dengeleri açısından bu önemli. Şu anda BM yönetiminde bir koltuğa talip olduk. Yani dünya sorunlarının çözümünde söz sahibi olmak istiyoruz. Eğer göndermezsek ABD ve NATO nezdinde sıkıntı olur. Yani bir orta yolla bir miktar asker gönderelim..."

Millet ise açıktan soruyor:

- Afgan dağlarında Mehmetçik kim için şehit düşecek? Kimi koruyacak?

Evet şimdi bu komisyonun kararı bekleniyor...

Buradan çıkacak karar Türkiye için ciddi bir sınav niteliğindedir.

Ve bu kararı "iç kamuoyu" ile "dış baskı" arasına sıkışmış bir Ankara alacak.

Cesaret lazım...

Eğer göndereceksen çıkıp cesurca nedenini anlatman lazım...

Yazarın Tüm Yazıları