Dün dündür bugün bugün

YILMAZ Özdil, dünkü yazısında çok çarpıcı bir şey yapmış.Dört kişinin Anayasa Mahkemesi hakkındaki sözlerini alt alta yazmış.

Bu kişiler, Tayyip Erdoğan, Bülent Arınç, Zafer Üskül ve Cemil Çiçek.

Biri ülkenin başbakanı.

Öteki Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin eski başkanı.

Öteki yapacağımız "güya" sivil anayasanın mimarlarından biri.

Sonuncusu da ülkenin eski Adalet bakanı.

Hepsi de Anayasa Mahkemesi’nin bir kararını öve öve bitirmiyorlar.

Biri, "Evrensel hukuk standartlarında bir karar" ifadesi kullanıyor.

Öteki mahkemenin demokrasiye yaptığı katkıyı göklere çıkarıyor.

Özdil bütün hınzırlığı ile bu sözleri alt alta yazmış ama sürprizi son cümleye bırakmış.

Bu dört siyasetçi bu sözleri ne zaman söylemişler?

19 Temmuz 2001 günü.

O gün Anayasa Mahkemesi ne yapmış?

Tayyip Erdoğan’ın üzerindeki siyaset yasağını kaldırmış.

Yani?

Yani, onu başbakanlığa götüren yolu açmış.

Peki bu kararı alan insanlar kim?

Dün Hürriyet’in ve başka gazetelerin birinci sayfasında fotoğraflarını gördüğünüz Anayasa Mahkemesi’nin üyeleri.

Neredeyse aynı kadro.

Aynı mahkeme, aynı insanlar o gün "demokrat", "hukuk devletinin güvencesi".

Bugün ise "milli iradeye ters", "gayri hukuki".

O gün yaptığı "demokrasinin zaferi".

Bugün yaptığı "hukuk darbesi"...

* * *

Başbakan ve onu destekleyenler, öfkelerini, kinlerini, garazlarını şöyle üç beş dakika bir yana bırakıp, şu soruyu sorsalar kime ne zararı olabilir?

"Bana siyaset yolunu açan bu insanlar, şimdi durup dururken bana kötülük yaparlar mı?"

O gün de önlerinde bir dava vardı, bugün de...

Öyleyse bu hiddet niye?

Demek ki onlar mahkemeden "aleyhlerine karar çıkacağına" eminler.

Benim ne öyle bir bilgim var ne de eminim.

Çünkü o mahkeme geçmişte, meseleye ne kadar tarafsız baktığını ispatlamış insanlardan oluşan bir heyettir

İşinize geldiği zaman "demokrat" diye öveceksiniz, gelmediği zaman "darbeci" diye yerden yere vuracaksınız.

Yani bu ülkede en yüksek yargı organının vereceği kararın "demokratik" ve "hukuki" olup olmadığına onlar karar verecek.

Hayretle izliyorum.

Cüret artık şirret raddesine getiriliyor.

Sanki ülkede demokrasi için karar veren bir "tek seçiciler" kurulu var.

Standartları onlar belirliyor. Onlar gibi düşünmeyen herkes "darbeci".

Onların istemediği davayı görüşen her mahkeme "darbeye hizmet ediyor".

Onların istediği iddianameyi yazan savcılar "demokrasi ve hukuk kahramanı", istemediklerini yazanlar "hukuk darbecisi".

Ve kendilerinde bu imtiyazı gören insanlar, başkalarını "laik seçkinci" olmakla suçluyorlar, asıl kendilerinin inşa etmeye başladıkları "tek seçiciler elitizmi"ni bize demokrasi diye yutturmaya kalkıyorlar.

* * *

Galiba sivil anayasa yapmaya önce bazı temel sorularla başlamalıyız.

Dünyanın hangi gerçek demokrasisinde, bir iktidar, medyanın üçte ikisi kesin biat emriyle yanındayken, geriye kalanına bu kadar tahammülsüz olabilir? Medyanın geri kalanını ortadan kaldırmaya tam teşebbüste bulunabilir?

Dünyanın hangi gerçek demokrasisinde, bir iktidar partisi karısı boynuna haç takmayan, başını türbanla örtmeyen erkekler bakan olamaz, müsteşar olamaz, yüksek bürokrat olamaz diyen bir liyakat rejimi oluşturmaya tam teşebbüste bulunabilir?

Dünyanın hangi gerçek demokrasisinde, siyasi iktidar, "Benden yana işadamları", "Bana karşı işadamları"; "Benden yana medya", "Bana karşı medya"; "Biz" ve "Onlar" ayırımı yapar?

Dünyanın hangi gerçek demokrasisinde bir siyasi iktidar "Benim arkamda yüzde 46.5 var, istediğim her şeyi yapabilirim" mantığını, tek milli irade ölçüsü olarak sunmaya kalkabilir?

Dünyanın hangi demokrasisinde siyasi iktidar, Anayasa Mahkemesi, lehine karar verdiği zaman onu "demokrasi şampiyonu" ilan edip, kendini yargılamaya kalktığında, onun varlığını ortadan kaldırma girişiminde bulunabilir?

Bugün Erdoğan’a destek veren Avrupa ülkelerinin hangisinde demokrasi, böyle keyfi bir iktidar anlayışına izin verir?

Gerçek bir demokrasi toplumunu önce bu hoşgörü ve birlikte yaşama kültürünü benimseyerek, çoğulculuğu içimize sindirerek, keyfiyete son vererek kurabiliriz.

Bir de şu: Kendileri için adalet isteyenler, başkalarına adil davranmalıdırlar.

* * *

Başbakan’ın dün grupta yaptığı konuşmaya hákim olan sükunete herkesin ihtiyacı var.

Eğer bu sükuneti sürdürebilirsek, demokrasinin, anayasal rejimin temel meselelerini rahatlıkla konuşabilir, sağlam bir toplumsal uzlaşmanın en geniş tabanını yaratabiliriz.

O zaman böyle parti kapatma davaları ebediyen önümüze gelmez.

Karşılıklı saygı, tahammül, demokrasi, adalet ve laiklik temeli üzerinde güçlü bir Türkiye’yi inşa ederiz.
Yazarın Tüm Yazıları