Ne yapsaydı Yaşar Paşa?

LAFI eveleyip gevelemeye hiç gerek yok...

"AKP iktidarını yıpratacak muhteşem bir malzeme geçirmiştik ele... Yaşar Paşa ne diye araya girip pişmiş aşa su kattı ki?" duygusuyla dopdolu olanlara buradan açıkça soruyorum:

Ey ağalar! Ey beyler!

Ne yapsaydı Yaşar Paşa?

Sizin AKP’yi tepelemenize fırsat vermek için, üniformasını ortaya koyacak kadar inandığı ve bildiği bir hakikati hiçe mi saysaydı?

Susup saklasa mıydı?

Sırf siz Tayyip Erdoğan ve arkadaşlarına şöyle okkalı bir yumruk atasınız diye, "ABD’den emir alarak askerini geri çekmiş bir ordunun komutanı" durumuna düşmeye razı mı olsaydı?

Gerçek ne olursa olsun, sırf "İslamcı" iktidarın elini rahatlatmamak adına, en azından konuşmayarak ve gerçeği saklayarak size kıyak mı çekseydi?

Bu mudur istediğiniz?

"Laik ittifak"ı çatlatmamak uğruna, "Hükümet ABD’nin emriyle hareket etti... Biz de Türk Silahlı Kuvvetleri olarak buna uymak zorunda kaldık" görüntüsü mü verseydi?

Sırf siz AKP’yi yıpratacaksınız diye, "Ameliyat yapıyorduk ama AKP yüzünden içeride parça bırakmak zorunda kaldık" şeklinde bir açıklama mı yapsaydı?

Söyler misiniz?

Yeryüzünün hangi ordusunun hangi komutanı böylesi bir zillet haline rıza gösterebilir ki?

Yeryüzünün hangi ordusunun hangi komutanı, böylesi bir aczi kendi ordusuna yaşatabilir ki?

Ne istiyorsunuz Yaşar Paşa’dan?

"Evet, ABD emretti... Biz de çıktık... Çünkü biz ABD’nin talimatıyla hareket eden bir orduyuz" şeklinde bir açıklama mı?

Komutanı böyle konuşan bir ordunun, caydırıcılığını falan geçtik, saygınlığı mı kalır?

İlle de AKP’yi tepelemek istiyorsanız...

Bunun bin türlü yolu var...

O yolları deneyin...

Ve Yaşar Paşa’yı rahat bırakın...

Açık konuşalım

MEKTEPLERDE okutulan "Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi" dersinin amacı, öğrencileri dinsel kültürler ve inanışlar ile ahlak öğretileri hakkında bilgilendirmektir.

Yani bu ders, "din dersi" değildir... "Din eğitimi" dersi hiç değildir...

Ancak...

Bu kağıt üzerinde böyledir...

Pratikte ise bu ders, bir tür "İslam dinini öğrenmece / Namaz dualarını ezberlemece" dersine dönmüştür / dönüştürülmüştür...

Kısacası...

Annesi babası ateist de olsa, Alevi de olsa, Hıristiyan da olsa, Musevi de olsa, mektebe giden her öğrenci "Zorunlu İslam dersi" almaktadır...

Bu kelimenin tam anlamıyla bir zulümdür...

Böyle bir zulme seyirci kalınamaz...

Yapılması gereken şudur:

"Din Kültürü ve Ahlak Dersi" doğal sınırlarına çekilmelidir...

Hiçbir biçimde bu dersin bir "din dersi"ne dönüşmesine izin verilmemelidir.

Bu yapıldıktan sonra da...

Anayasa’da her yurttaşa tanınan "İsteğe bağlı din eğitimi" hakkının karşılanması sağlanmalıdır...

Böylece...

Hem Türkiye mekteplerinde okumakta olan her çocuğa "Zorunlu İslam dersi" verme garabetine son verilir...

Hem de "İsteğe bağlı din eğitimi" gibi anayasal bir hakka adam gibi yanıt verecek mekanizma kurulmuş olur...

Dikkat! Dikkat!

Başbakan Erdoğan’ın laiklik prensibine içtenlikle bağlı olup olmadığının sınanacağı en önemli alan budur...

Bakalım yargı kararlarının bile böylesi bir çözümü dayattığı bir ortamda Erdoğan ne yapacak?

Emanetçi bakan

DIŞİŞLERİ Bakanı Ali Babacan nerede?

Gören, duyan var mı?

Yer yıkılıyor yok... Ortalık karışıyor yok... Düzen bozuluyor yok... Harekát oluyor yok... Harekát bitiyor yok...

Ben bu yok oluşun perde arkasında, "emanetçilik" psikolojisinin rol oynadığını düşünüyorum... Bu aşırı inisiyatifsizlik halinden, "Makamın asıl sahibi Köşk’te" mesajını çıkarıyorum...

Düşünün: Gazetelerde yer alan en son "Babacan fotoğrafı", günler önce Taç Mahal’in önünde eşiyle çektirdiği hatıra fotoğrafıdır...

İnsan ister istemez şunu düşünüyor: Madem Dışişleri Bakanlığı’nı bir tür "emanetçilik" olarak algılıyor, bari "Avrupa Birliği Baş Müzakerecisi" görevini hakkıyla yerine getirse...

Fakat... Heyhat!
Yazarın Tüm Yazıları