Küfürbazlar mahallesinden bir cümle

ŞU satırları geçen cumartesi günü bir köşe yazarının sütununda okudum.Yazarın adını vermeyeceğim.

Ekmeğini hakaretten, insanları aşağılamaktan çıkaran bir arkadaşımız.

Böyle yazarlarla epey mücadele ettim.

Ne yazık ki başarılı olamadım.

Hatta "hakaret okumayı" seven insanların sayısının öyle hiç de az olmadığını gördüm.

Ne yapacaksınız, her sadistin bir mazosu vardır deyip geçtim.

Böyle deyip havlu attım.

Kendimle ilgili hakaretlere şerbetliyim.

Artık alıştım.

Ama bazı insanlar var ki, onlara hakaret edildiği, aşağılandığı zaman kendimi tutamıyorum.

* * *

Bu arkadaşımız geçen cumartesi günkü yazısında, Güldal Mumcu’yu diline dolamış.

Savaş Buldan’ın eşi DTP milletvekili Pervin Buldan’dan söz ederken, bakın Güldal Mumcu’ya da nasıl bulaşıyor:

"Bana en çok kibirler sultanı/Smokinler ecesi Güldal Mumcu’yu hatırlatıyor."

Tabii bu benzetme ile kalmıyor ve arkasından o derin hükmünü veriyor:

"Eşlerinin Eşi olmak dışında bir işleri ve neredeyse Eş Duruşu dışında bir işleri ve Eş Duruşu dışında duruşları olmayan bu kadınları Meclis’e taşımak CHP’ye ne kadar yakışıyorsa, işte DTP’ye de o kadar yakışıyor."

İşte bu haksızlığa tahammül edemedim.

Güldal Mumcu’yu çok tanımam.

Ama yaptıklarını yakından izliyorum.

Açtığı gazetecilik vakfında yüzlerce gazeteci yetiştirdi.

Kocasının rantını yiyen bir kadın olmadı.

"Duruş" derseniz, belki hakaretsever kadın yazarlara değil, ama işini saygıyla yapan çok kadına iyi bir rol modeli oldu.

Yaptığı işleri hep büyük bir mütevazılık perdesiyle sakladı.

Her dakika ortaya çıkıp, şöhret yolları aramadı.

Güldal Mumcu, herkesin saygısını kazandı.

Kocasının fikirlerine karşı olanlar bile, bu kadın duruşunun karşısında hep saygı duydu.

Abuk sabuk bir teşbih uğruna böylesine büyük bir mücadele iki cümlede harcanabilir mi?

Demokrasi, söz hakkı, düşünce özgürlüğü diyorsanız, elbette var bunlar.

Kimsenin sesi kısılsın, boğazı sıkılsın demiyorum.

Sadece şunu söylemek istiyorum.

Ekmeğini hakaretten çıkaranların bile bir insaf sınırı olmalı.

Koskoca bir hayatı, binbir sıkıntıyla yürütülen bir işi böyle bir cümlede tarumar etmek bana insafsızlıktan öte bir şey geliyor.

Elimde olmadan, bu süfli egonun arkasında, onun kadar süfli bir kıskançlığın bulunduğunu düşünmeye başlıyorum.

* * *

Hakaret bazı yazarların bildiği tek meslek.

Ne yazık ki bazı okurların da tek gıdası.

Onların da kızdığı insanlara hakaret ettiğiniz, aşağıladığınız, karaladığınız, dalga geçtiğiniz zaman bundan keyif alıyorlar.

Neyse ki, her cenahın kendine ait bir küfürbazı, hakaretçibaşısı var.

Her mahallenin bir, iki süfli egosu var.

Onlar da ötekilerin kızdıklarına hakaret ederek, kendilerince bir denge kuruyorlar.

Tabii olan, her cenahta, işini doğru dürüst yapan insanlara oluyor.

Ben hakaret ve küfrün de bir üslup olduğuna inanmıyorum.

Hakaret olsa olsa süfli bir kıskançlığın, çekemezliğin, yani aslında edebi bir iktidarsızlığın tezahürüdür.

Bu süfli piyango her gün içimizden birine vuruyor.

Dün Güldal Mumcu’ya vurdu.

Önceki gün bizlere.

Bu mahallede küfürbazların karşısında sıranızı savma şansınız da yok.

Küfürbazın canı sıkıldı mı yine size döner.

Ama alışacağız, alıştık.

Onlar küfür edecek, hakaret edecek, aşağılayacak.

Bizler katlanacağız.

Madem bu pespaye işbölümünün küfürbazlar tarafında yer alamıyoruz.

Katlananlar tarafında duracağız.

Bizim duruşumuz da bu...
Yazarın Tüm Yazıları