O bayrak nereye dayanacak!

BU haftanın sonuna doğru gazetelerin iç sayfalarında devam eden iki sessiz gelişme:

O bayrak nereye dayanacak
- Kırşehir’de lise öğrencilerinin kanlarıyla bayrak çizip Genelkurmay Başkanı’na göndermesi ve Org. Büyükanıt’ın "İşte Türk milleti böyle büyük bir millettir" demesi...

- Ardından Kırşehir Valiliği ve Milli Eğitim Müdürlüğü’nün inceleme başlatması...

Dün bu iki gelişme üzerine düşünüyorum... Soruşturmayla ilgili açıklama yapan vali, okul müdürüyle konuşulduğunu ve olayla bir ilgisi olmadığını söylüyor. Ve şimdi liseli gençlerle ilgili inceleme başlatıldı. Arkalarında kimlerin olduğu araştırılıyor. Sanırım yakında bir soruşturma da Kırşehir Cumhuriyet Başsavcılığı’ndan gelecek. Şimdi bendeki yoruma geliyorum:

Org. Büyükanıt liseli gençlerden gelen bu kanlı bayrağı şu dizeyle açıklıyor:

"Bayrakları bayrak yapan üstündeki kandır. Eğer uğrunda ölen varsa o toprak vatandır."

Elbette Org. Büyükanıt gençlerin bu hareketini överken, bütün gençliği bir "çeteleşme" psikolojisine davet etmiyordu. Ama istenirse bu böyle yorumlanacaktır. Belki de yorumlandı. Muhtemelen şöyle düşünüldü:

- Gençler arasında bu tür "kanlı toplantılar", "kanlı bayraklar", "kan üstüne yeminler" başlaması ve bunun özendirilmesi toplumdaki gerilimin ve düşmanlık tohumlarının daha da derinleşmesi anlamına gelebilir.

Aslında bu yorum bir endişe olarak doğrudur. Çünkü terörün de istediği böyle bir kamplaşmadır.

Ancak asıl mesele farklı... Soru şu:

Açılan soruşturmalarla bu çocuklar taciz edilecek mi? Sıkıştırılacak mı?

"Gençlerin arkasında
emekli subaylar ve MHP ülkü ocaklarından falanca var" diyerek yeni bir "derin çete soruşturması" açılıp, daha ortada hiçbir şey yokken "gazeteler"e sızdırılacak mı?

Yine birileri Genelkurmay Kavşağı’nda gazetecilere "sahte kroki" gibi "sahte belge" dağıtacak mı? Böylece yine TSK’ya karşı bir kampanya oluşturulacak mı? Yoksa sessiz ve gizli bir soruşturmayla "devlet" gibi mi davranılacak? Unutulmamalıdır ki; Bu ülkede tam 25 yıldır kan akıyor. Bir ülkenin bir tarafında kan akarken diğer tarafında hiçbir şey yokmuş gibi yaşanabilir mi? Dünyada böyle bir ülke olabilir mi? Devlet ve demokrasi kendi dengesinde her türlü soruşturmayı yapsın ama duygusallıklar üzerinden "nefret ve intikam siyaseti" yapmaya çalışanlara izin vermesin...

155’i arayın/images/100/0x0/55eaea75f018fbb8f89edfe6

Hurriyet.com.tr hayatın tam içinden olaylara karşı bir "dijital dilekçe zinciri" kuruyor. Bu belki de dünyanın en geniş "toplumsal tepki ağı". Öyle siyasetin, iktidarın, ekonominin zirvelerinden değil, yaşamın sıradan gibi gözüken ama hepimizi tam ortasında acıtan olaylara karşı bir zincir bu. Taksim Meydanı’nda tacize uğrayan genç kızlar için Adalet Bakanlığı’na ulaştırılmak üzere bir dilekçe yazdık. Sizler o dilekçeyi bir "tık"la imzaladınız. Ve yüz binlerce dilekçe en yetkili makama ulaştı. Adalet Bakanı inceleme başlattı. TBMM’den iki kadın milletvekili Özlem Çerçioğlu ve Canan Arıtman tacize karşı kanun teklifi verdiler. Böylece zincir tamamlandı. Şimdi yasal değişikliği bekliyoruz. İkinci "dijital dilekçe zinciri" ise pitbull vahşetine yönelik oldu. Antalya Kemer’de sahibinin başıboş bıraktığı iki pitbull bir kediyi parçalayarak öldürmüştü. Pitbull’un yasaklanması için on binlerce dilekçe oluştu. Sonunda Kemer Cumhuriyet Savcısı köpeğin bulunması için soruşturma açtı. İşte kamunun gücü. İşte hurriyet.com.tr’nin "dijital dilekçe zinciri"nin etkisi... Bu dilekçe zincirine Ankara’dan cevap geldi. Bakanlık yetkilileri şu uyarıyı yapıyor:

- Eğer bir köpeğin tasmasız gezdirildiğini görürseniz, sizin için bir tehlike oluşturuyorsa, derhal polisi ya da jandarmayı arayın... Yani 155’i. Yasa polisin ilgileneceğini söylüyor.

Deneyin. Sorun çıkarsa "dilekçe zinciriniz" ve biz buradayız.

O bayrak nereye dayanacak
7 ’Baba’ öğüt

DP Genel Başkanı Süleyman Soylu, seçildikten hemen sonra, Süleyman Demirel’e gitti.

Uzun bir görüşme oldu... Tam 46 yıl fark var...

Süleyman Demirel bugün 84 yaşında.

Süleyman Soylu bugün 38 yaşında.

Demirel’den tam 44 yıl sonra genel başkan olmuş.

Peki böyle bir zaman koridorundan sonra acaba o odada Süleyman Demirel, Süleyman Soylu’ya 44 yılın ardından ne söylemiştir?

Demirel 7 öğüt veriyor.

Kimseyi ayırma.. Partili partisiz vatandaşı kucakla.

Siyasette düşman kazanma.

DP ismini değiştiren sen olma.

Türkiye meselelerini konuşmakta sakın boşluk bırakma.

Teşkilatı boş bırakma.

Etnik köken ve inanç ayrımı yapılmasına izin verme.

Geçmiş karalanıyor. Geçmişi anlatmak lazım. Biz Türkiye’nin yüzde 80’ini imar ettik. Ama bu anlatılmıyor. Geçmişi iyi anla ve iyi anlat.

Demirel belli ki; geçmişin anlatılamamasından rahatsız. Bu aslında mirasın kullanılamaması anlamına geliyor.

Verdiği diğer mesajlara gelince;

Siyaset için "el kitabı" niteliğinde...

Parti ile grubun arası sıkıntılı /images/100/0x0/55eaea76f018fbb8f89edfea

ÖNCE İmralı’dan yapılan tayinleri andıran bir kongre.Sonra aşırı sertleşen ve "Öcalan liderimizdir" diyen bir yönetim...

Ardından, "PKK siyasal örgüttür" açıklamaları... Önceki gün Ahmet Türk’e açıkça soruyorum:

- Ne oluyor? Sizin döneminizle, şu andaki parti yönetiminin üslubu arasında ciddi farklar görüyorum. Parti içinde bir sıkıntı olduğu anlaşılıyor.

Ahmet Türk, bu soruya çok önemli bir cevap veriyor:

- Evet parti içinde bazı sıkıntılar var. Burası bir siyasi parti, herkes aynı görüşte olacak diye bir şey yok...

-
Ne tür sıkıntılar var. Görüş ayrılığı nerede?

AHENK SORUNU

Ahmet Türk’ün bu cevabına dikkat:

- Parti ile TBMM grubu arasında bir ahenk sorunu var...

Bu "ahenk sorunu" üzerinde durmak gerekiyor. Belli ki DTP’nin son kongresiyle oluşan parti yönetimi TBMM grubundan bağımsız ve İmralı’dan gelen rüzgarlara daha yakın bir çizgi izliyor.

Türk’ün söylediği "ahenk sorunu" da işte bu. Yani parti yönetimi ayrı, TBMM grubu ayrı bir notada. Ayrı bir ritimdeler. Ayrışma mesajı işte burada.

Parti içindeki sıkıntının, huzursuzluğun, görüş ayrılığının en saf açıklaması bu... Ahmet Türk bugüne kadar sorunları "uyumla, demokrasiyle çözme" konusunda bana hep dürüst gelmiştir.

Bu açıklamasını da o çerçevede görüyorum.

BAYDEMİR SUSUYOR

Bu noktada örneğin Diyarbakır Belediye Başkanı Osman Baydemir artık konuşmuyor... Bir dönem çok konuşan, tartışmalara giren ve önde duran Baydemir geriye çekiliyor. Belli ki DTP iki ayrı merkeze çekiliyor.

Şimdilik keskin gibi durmayan bu ayrışmanın bir tarafında TBMM ve bazı belediyeler var.

Diğer tarafta siyasetin kurumlaşmasından rahatsız olan TBMM dışındaki parti yönetimi.

Bu noktada çıkaracağımız sonucu şöyle özetleyebilirim:

- Son dönemde DTP’nin TBMM grubu ve başta Diyarbakır Belediye Başkanı Baydemir olmak üzere Öcalan’dan bağımsız politikalar geliştirmeye başladılar.

Bir anlamda silahın bırakılmasını istediler. Ama bunun karşılığında "Öcalan’a siyaset hakkı istemediler.

Bunun olamayacağını anladılar. Bir orta yol bulma arayışına gittiler.

O zaman söylemiştim:

Baydemir çok ön plana çıkıyor. Yakında uyarılır. Sanıyorum uyarıldı. Ahmet Türk başından beri "çözüm için makul bir yol" arıyordu. İmralı politikasının dışında bir arayıştı bu.

O da genel başkanlıktan gitti.

Şimdi DTP Grup Başkan Vekili.

Son görüntü ise şu:

İKİ MERKEZ VAR

DTP, Meclis’te ayrı, dışarıda ayrı bir görüntü veriyor. Yani "iki merkez" var. Ahenk sorunu da burada başlıyor işte. Ahmet Türk son söz olarak şöyle diyor:

- Yakında her şey görülür...

Eğer parti kapatılırsa belli ki yeni kurulacak partide hep birlikte olunmayacak.

4 kritik mesaj getirdi/images/100/0x0/55eaea76f018fbb8f89edfec

CUMHURBAŞKANI Abdullah Gül’ün Washington ziyaretinden çıkan özet şudur:

PKK ile mücadeleye tamam. Ama Barzani ve Talabani muhatap alınarak bölgedeki soruna köklü bir çözüm bulunması gerekiyor. Demokrasi ve barış için silahsız Kürtlerin siyasetini destekleyin.

Kerkük’le ilgili etnik kaygıları bırakın. Orayı bir Türk toprağı olarak algılamak yerine oradaki petrolün ortak kullanımı için harekete geçelim. Oraya silahla değil, şirketlerinizle gelin.

Asya ve Kafkaslar üzerindeki enerji yolunun koordinasyonunda birlikte hareket edebiliriz. Bunun için bir koordinatörlük kurulabilir. (Rusya ve Almanya’ya karşı.)

Bölgede barış için işbirliği yapacağımız konuları tasnif edelim. Afganistan ön plandadır.

KERKÜK KONUSU

PKK ile ilgili konuşmaların "kamufle" ettiği Washington ziyaretinin en önemli ayrıntısı Kerkük petrolünün paylaşımı ve enerji konusudur. Örneğin buradaki petrol ABD-İngiltere-Türkiye ve Irak, (yani Kuzey Irak bölgesel yönetimi) arasında mı paylaşılacaktır? Barzani’yle temas bu noktada önemli hale gelmiştir. Enerji Bakanı Hilmi Güler’in Washington’a neden gittiği daha iyi anlaşılmıştır.

BİTİŞ DÜDÜĞÜ

Bu iki konu Türkiye’nin geleceği açısından hayati derecede önemlidir. Ve ABD; işbirliği için ışık yakmıştır. PKK’nın bitiş düdüğü de işte tam burada çalınmıştır.
Yazarın Tüm Yazıları