Kültür ile sanat Osman’a emanet

70’li yıllarda... Günlerden bir gün...

İslami kesimin ünlü şairi Necip Fazıl ile İslami siyaseti oluşturmaya çabalayan Erbakan oturmuşlar, MSP’nin geleceğini tartışıyorlarmış...

Necip Fazıl fazlasıyla üst perdeden tavsiyelerde bulunuyormuş Erbakan’a...

Ünlü şairi kafalamak dışında bir beklentisi olmayan Erbakan Hocamız da "munis bir çehre" ile Necip Fazıl’ı dinliyormuş...

Daha doğrusu dinler gibi yaparak durumu idare ediyormuş...

Necip Fazıl’ın nasihatleri bitince...

Erbakan Hocamız, aşırı faydacı ve sonuç alıcı bir "mühendis" olarak şöyle demiş:

"Tamam, anlaştık... Siz partimizin sloganlarını hazırlamaya başlayın."

Bunun üzerine Necip Fazıl acayip bozulmuş ve şöyle haykırmış:

"Beyefendi! Beyefendi! Ben bir fikir adamıyım! Slogancı başı değilim!"

* * *

Bu "hatıra kırıntısı", adına "Milli Görüş" dediğimiz siyasal hareketin "kültür" ve "sanat"a bakışını çok iyi anlatır...

Aslında bir "mühendisler hareketi" olan "Milli Görüş" hareketinde...

İyi slogan yazan adama "Şair" denirdi...

Parti gecelerinde oynadığı piyeslerle hareketin propagandasını yapan adama "Tiyatrocu" denirdi...

Parti tarafından "üretilmiş olan siyaseti", hiç sorgulamadan parti gazetesine en iyi biçimde aksettiren adamın adı "Gazeteci" idi...

Parti gecelerinde teşkilatlara hoşça vakit geçirten adama "Müzisyen" denirdi.

"Roman okuyan adam", hayalcinin tekiydi...

"Edebiyat", boş işti...

"Sinema" demek, Yücel Çakmaklı ile Mesut Uçakan’ın çektiği ihtida filmleri demekti...

"Resim", zaten günahtı...

"Entelektüel faaliyet", hocanın anlattıklarına tartışmasız iman etmekti.

"Sorgulamak" ise fitne çıkarmaktı...

* * *

Tayyip Erdoğan
ve arkadaşları, "Milli Görüş" hareketinden koptular...

Hakikaten de koptular...

Ama kolay değil, tam 30 yıl geçmiş Erbakan Hoca’nın rahle-i tedrisinde!

Dolayısıyla...

"Fikirler" terk edilse bile "yöntem" öyle kolay terk edilemiyor.

İşte bu yüzden...

"Partimize bir sanatçı alalım" temennisinin karşılığı olarak...

Buluna buluna, "Kasetin kaç sattı? Satışın kadar konuş" düzeyinde bir "sanat adamı" bulunabiliyor.

O da uluslararası çapta kendini kanıtlamış bir klasik müzik sanatçısı karşısında, ezim ezim eziliyor...

* * *

Bu işin suçu Osman Yağmurdereli’de falan değildir...

Bu işin suçu...

"Erkeklerde Adnan Şenses", "Kadınlarda Muazzez Ersoy" dışındaki müzik kültürlerine kapalı kalınmasındadır.

Bu işin suçu...

Mahsun Kırmızıgül’ün bir "sinema dáhisi" olduğuna inanabilme potansiyelindedir...

Bu işin suçu...

Lise münazaralarından kalma "Biraz Necip Fazıl, biraz Mehmet Akif" şeklinde özetleyebileceğimiz şiir kültürünün yetip de artacağını düşünen anlayıştadır.

Bu işin suçu...

Yüzde 47 oy almış iddialı bir partinin, saflarına "hakiki bir entelektüel"i katma ihtiyacı duymamasındadır.

Kısacası bu işin arkasında...

Kültür ve sanata "slogan attırma görevi" veren bir hocadan tevarüs edilen gelenek vardır...

TV 5’ten teşekkür aldım

YILBAŞI gecesi tebdili kıyafet ederek gittiğim "İslami yılbaşı gecesi"ne dair notlar üzerine...

Geceyi düzenleyen TV 5’in yönetim kurulu başkanı Şeref Malkoç aradı... Dünkü yazım için teşekkür etti...

Tebdili kıyafet yapıp geceye katıldığıma pek inanmamış gibiydi...

"Ahmet Hakan gelse rayihasından anlardık" dedi...

Olağanüstü nazik, olağanüstü anlayışlı idi...

Benim bir parça "dalgacı" üslubuma sitem bile etmedi...

Aksine "Kendi bakış açınızla yazmışsınız... Teşekkür ederiz" dedi...

Şeref Malkoç’u ta Refah Partisi döneminden tanırım... O zaman da çok kibardı, şimdi de öyle...

Keşke Malkoç’taki medeni ve olgun tutum, hareketin tabanındaki bazı kendini bilmezler tarafından da örnek alınabilse...

Ayşecik áşık

NASIL olsa Okan Bayülgen’in, takıldığım kafeyi basıp küfür yağdırma ihtimali yüzde iki buçuk...

O halde meseleye girebilirim:

Ben ki "köşe yazarlığında ’ben’ demenin önemi"ni kavramış biriyim...

Buna rağmen Günaydın yazarı Ayşe Özyılmazel’in, "Deklare" sevgilisi Okan Bayülgen’den köşe yazısında "Televizyonun dáhi çocuğu / Muhteşem Okan" falan diye söz etmesi beni bile irrite etti...

Yok, ahlakçılığımdan değil, ben daha çok Beyaz’ı düşündüm...

Ne yani? Bu durumda...

Beyaz’ın köşe yazarı sevgilisi olmaması, bir "haksız rekabet" yaratmıyor mu?
Yazarın Tüm Yazıları