Az kalsın Sezen’in senaristi oluyordum

6 ay önceydi...

Telefonum acı acı çaldı.

Açtım.

Hayli nazik bir erkek sesi.

Önce selam etti.

Sonra "büyük teklif"ini şu şekilde özetledi.

"Ahmet Bey... Ben yönetmen Korhan Bozkurt... Sezen Aksu’nun şarkılarından yola çıkarak bir sinema filmi yapacağız. Filmin senaryosunu sizin yazmanızı istiyoruz. Sezen Hanım da bunu çok istiyor. Bu konuyu konuşmak için bize bir randevu verebilir misiniz?"

Şaşıp kalmıştım.

Ben ki...

Hayatı boyunca "Geri dön / Geri dön" türünden herhangi bir "toplu ağlaklık" seansına kapılmamış bir adamdım.

Kanımın en deli aktığı günlerde bile, bütün yaşıtlarım kendilerini "Giiit! Giiit! Meee!" türünden bir duygudaşlığa fena halde kaptırırlarken; ben hepsiyle hafiften kafa bulmayı tercih etmiştim.

Kısacası...

Hayatı boyunca hem Sezen Aksu şarkılarının, hem de "Erkekler de ağlar" türünden gazlamaların etkisi altına girmemiş ve "Delikanlıyı bozacak 18 hareket" listesinde yer alan maddeleri hayat düsturu edinmiş bir adam olarak, bu teklif karşısında "Ulan yoksa yanlış bir imaj mı veriyoruz" telaşına kapılmıştım.

İlk şaşkınlığı atlatıp gevelemeye başladım:

"Ama ben böyle bir şey yapamam ki..."

Muhatabım, benim bu tavrımı alçakgönüllülüğüme vermiş olacak ki, hemen atıldı:

"Aman efendim. Siz mi yapamayacaksınız? Biz sizin yazdıklarınızı okuyoruz. Bu işi sizden başka yapacak kişi yok."

Bu kararlı ve "adamın içini eriten" övgü dolu çıkış karşısında önce "İşletiliyor muyum" diye düşündüm, ardından da "toparlanma" için hemen bir vakit kazanma cümlesi kurmayı başardım:

"Siz beni yarım saat sonra arar mısınız?"

Aradı.

Ve söze şöyle başladı:

"Ahmet Altan Bey’le mi görüşmekteyim?"

Hay bin kunduz!

Durumu çakmıştım.

Meğer, "Ahmet Hakan" ile "Ahmet Altan" arasındaki "ses benzerliği"nin kurbanı olmuşum!

Yönetmen arkadaşımız, benimle konuşurken, "Türkiye’nin en iyi kadın ve aşk yazarı" ile konuştuğunu sanıyormuş.

Hemen şöyle dedim:

"Durun bir dakika... Ben size Ahmet Altan’ın telefonunu vereyim."

Verdim ve kurtuldum.

* * *

SON DURUM
Korhan Bozkurt filmi çekip tamamlamış. Yakında gösterime girecek olan filme "O Kadın" adı verilmiş. Ahmet Altan senaryo yazma teklifini kabul etmemiş. Bunun üzerine film, senaryosuz çekilmiş. Yani "Sezen şarkıları" ve "rol kesmeler" şeklinde klip gibi bir film çıkmış ortaya. Ancak yönetmen filmin "klip gibi" olmadığını öne sürüyormuş.

Fethullah Hoca üfürükçü mü oldu

"CEMAAT" farkında mı bilmiyorum...

Ancak...

Şu İhsan Kalkavan adlı "Hocaefendi sempatizanı" olduğunu, bulduğu her fırsatta haykırarak kutlu bir iş yaptığını düşünen işadamımızın, artık cemaate iyiden iyiye zarar verdiğinin en azından ben farkındayım.

Daha önce de "Şeyh uçmaz / Mürit uçurur" kabilinden birçok vukuata imza atan İhsan Kalkavan’ın, "gündeme damgasını vuran" son vukuatı şöyle:

"Rezil olmak" gibi bir derdi olmadığına dair sayısız işaret veren medyatik bir doktorun, biraz talihsiz doğmuş "zavallı" bebeği için, "Hocaefendi’nin kuvvetli nefesinden dua alarak" şifa bulmasına aracılık etmiş.

Benim bu olaydan çıkardığım iki sonuç var:

BİR: Demek ki İhsan Kalkavan Bey’deki "Hocaefendi" sevgisi, "dinine, milletine hizmet eden bir adama duyulan sevgi" boyutunu hayli aşan bir sevgiymiş. Bir tür "Şeyh / Mürit" ilişkisi gibi bir şey.

İKİ: İhsan Kalkavan’ın ölçüsüz sevgi gösterileri sürdükçe Fethullah Gülen’e hastalara şifa dağıtan "Üfürükçü Hoca" muamelesi çekilmesi, an meselesidir. Yani İhsan Kalkavan’ı durdurma görevi, bizzat cemaate düşmektedir.
Yazarın Tüm Yazıları