Onlar niye sevinemedi

GEÇEN yıl Davos’tan Muhtar Kent’in uçağı ile döndüm.Coca-Cola’nın bir şirket politikası varmış.

Şirketin bir ve iki numarasının ticari uçaklarla uçması yasakmış.

O nedenle şirket onların emrine birer "Gulfstream 5" uçağı tahsis ediyormuş.

Zürih’ten İstanbul’a uçarken Muhtar Kent’le bol bol sohbet ettik.

Bu arada siyasi bir konuda iddiaya girdik.

İddiayı kimin kazandığı önümüzdeki günlerde belli olacak.

Büyük bir ihtimalle de ben kazanacağım.

İddiayı kaybeden, ötekine Paris’te "Michelin yıldızlı" bir restoranda akşam yemeği ısmarlayacak.

Riskimi dağıtmak için yanıma bir de ortak aldım. Ömer Sabancı da benim tarafımdan iddiaya girdi.

Kaybedersek, Ömer Sabancı Paris’e özel uçakla uçuş masraflarını karşılayacak, ben de oradaki yemeği.

* * *

Dün Türk basınında bir şey dikkatimi çekti.

Muhtar Kent’in dünyada "kapitalizmin sembolik kalesi" olarak bilinen Coca-Cola’nın başına getirilmesi, merkez medyanın aşağı yukarı bütün gazetelerinin manşetindeydi.

Buna karşılık "milliyetçi" ve "dinci" diyebileceğimiz gazetelerin hiçbiri bu haberi manşete çıkarmamıştı.

Bir gazeteye, "Bu haberi neden birinci sayfanızdan görmediniz" gibi bir soru sorma hakkını kendimde görmem.

Ama medyadaki bu "algılama polarizasyonunun" bir anlamı olmalı.

Biz Türk gazetecilerinin bir refleksi vardır.

Her gün gazetelerimizin birinci sayfasına, "özel bir haberi" koymak, yani rakiplerimizi "atlatmak" isteriz.

Böyle bir reflekse rağmen, önceki gün gazeteyi yaparken, hemen hepimiz Muhtar Kent haberini manşete koyma konusunda mutabıktık.

İşte o yüzden merak ediyorum.

Acaba, bizi, Muhtar Kent haberini manşete koymaya yönelten "motif" nedir?

Kendini "milliyetçi" ve "dinci" olarak gören gazeteleri, bunu bırakın manşete, birinci sayfaya bile koymama kararına götüren motif nedir?

* * *

Muhtar Kent’in Coca-Cola gibi bir dünya devinin başına geleceğini önceden biliyorduk.

Ama bu haberin resmen açıklanmasına gerçekten çok sevindim.

Ankara’nın Yeşilyurt Sokağı’ndan çıkmış bir Türk’ün, böyle başarılı bir küresel başarıya imza atması çok önemlidir.

Türkiye son yıllarda genç insanlarına ne yazık ki başarılı ve pozitif "rol modelleri" sunamadı.

Anadolu’nun makus kaderini kırmakta zorlanan şehirlerinde, kasabalarında, daha çok, ses getiren cinayetleri işleyen, işleten "abiler" rol modeli oldu.

Oysa bakın cebinde Türkiye pasaportu taşıyan bir insan, bir zamanlar "emperyalizmin", "kapitalizmin" neredeyse orak çekici gibi görünen bir simgenin tepesine bayrağını dikti.

Türklükse Türklük.

Müslümanlıksa Müslümanlık.

Muhtar Kent’te her ikisi de var.

Öyleyse ulusalcılık ve Müslümanlık kimliği altında gazetecilik yapan arkadaşlarımız bu başarıya niye sevinemediler?

Mesleki bir yanlış değerlendirme mi?

Yoksa kızgınlık mı?

Veya küreselleşmeye karşı "goşist" bir tavır mı?

* * *

Benim için bu olayın en çarpıcı sonucu şudur:

Yıllardır küreselleşmenin "neo emperyalizm", yeni sömürgecilik olduğunu savunanlara karşı şunu söylüyordum.

Tam aksine küreselleşme, varoş ülkelerin, varoş çocukların intikamıdır.

Buyrun ispatı...

Bir yanda Hindistan, Türkiye gibi ülkeler.

Bir yanda Muhtar Kent gibi insanlar.

Türkse Türk, Müslümansa Müslüman...
Yazarın Tüm Yazıları