Maliki ziyaretinden çıkması gereken ders...

Türkiye, Irak’la ilişkilerinin başına PKK’yı oturttuğu ve adeta bir “saplantı” halinde, Kuzey Irak’a bir askeri harekat yapıp yapmayacağı sorusunun cevabını araştırdığı ölçüde, hem Ortadoğu’da kendi rolünü küçültüyor, hem de bu soruların cevabını istediği şekilde almadan büyük “hayal kırıklıkları” yaşamaya ve yaşatmaya devam edeceğe benziyor.

Haberin Devamı

Birincisi, koskoca ve kendisini bir “bölge gücü” olarak niteleyen ve sunan Türkiye, ismini bir “terör örgütü” olarak ilan ettiği PKK ile eşitleyemez, onunla eşleştiremez.

Bir süredir, Türkiye’nin her diplomatik hamlesinde, PKK adı ortaya çıktı. ABD ilişkilerinin “mihenk taşı” PKK oldu. Dünyanın her yerinde Türkiye adı duyulduğu anda PKK sözcükleri de telaffuz ediliyor. Dünyanın herhangi bir yayın organında Türkiye’nin geçtiği her yazıda mutlaka PKK sözcüklerini de bulmak mümkün oluyor.

Bu “saplantılı” politika, PKK için arayıp da bulamayacağı bir propaganda fırsatı tanıyor. PKK, dünyanın her yanında adı Türkiye ile anılır halde, eti budundan çok ötede bir varlık olarak algılanıyor.

Haberin Devamı

Türkiye’nin “terörle mücadelesi”ni gevşetmesi ve buna öncelik vermekten vazgeçmesi elbette beklenmemeli ama bunu hangi yöntem ve araçlarla yapması gerektiği, bugüne kadar izlenin yolun doğru ve sonuç getirici bir yol olup olmadığı tartışmaya muhtaç.

Irak Başbakanı Nuri el-Maliki ziyaretini çerçeveleyen de, bugüne kadar izlenen bu politikanın yarattığı böyle bir hava.

 

***    ***    ***

 

Nuri el-Maliki, dünkü yazımızda da vurguladığımız gibi, sadece zayıf değil son zamanlarda özellikle Ankara ziyareti arifesinde pek zayıflamış bir Bağdat “merkezi hükümeti”ni temsil ediyor.

Yani, Türkiye’ye sunabilecekleri, söz verse de sözün tutabilmesi bakımından elinde fazla “koz” veya “kart” bulunduran bir konumda değil. Bu zayıf ve giderek zayıflamış durumuna rağmen, Türkiye’yi birebir ilgilendiren iki konuda gayet “kategorik” davranmaktan geri kalmadı:

  1. Türkiye’nin Irak’a bir “askeri müdahalesi”ne kesinlikle karşı;
  2. Kerkük’ü Irak’ın bir “iç meselesi” olarak tanımlayarak, Irak Anayasası’nın 140.maddesine göre, bu meselenin nihai olarak “referandum” ile çözüleceğinde ısrarlı.

Göz önüne alınması gereken, Nuri el-Maliki’nin bir “Şii-Kürt ittifakı” üzerinden iktidarını sürdürebildiği. Bu iktidarın Şii ayağı bile tam sağlam değil iken, Kürt ayağından mahrum kalması, Maliki’nin iktidarının sonunu getirir. Dolayısıyla, eğer Türkiye’nin talepleri arasında, Maliki’nin Kürtlere baskı yapması varsa, bu “boş” bir beklenti olarak kalmaya mahkumdur.

Haberin Devamı

Zaten, Maliki, Ankara’da, bu beklentiyi yerine getiremeyeceğini, getirmeyeceğini lisan-ı münasip ile ifade etti.

Kerkük, referanduma beş kalmış, Kürdistan Bölge Yönetimi’ne dahil olması eli kulağında bir durumda değil. Irak Anayasası’nın 140. maddesi 2007 sonuna dek yapılması gerekli “referandum” diyor ama “referandum” söz konusu maddenin son bendi.

“Referandum”a gelene dek, “normalleştirme”nin yapılması gerekiyor. “Normalleştirme”den kasıt ise, Saddam zamanında Kerkük’e yerleştirilen Arapların geri gönderilmeleri ve yerlerine sürülen Kürtler ve Türkmenlerin yerleştirilmesinde ortaya çıkacak mülkiyet problemlerinin halli ve ayrıca yine Saddam zamanında Kerkük vilayetinden ayrılarak değişik vilayetlere bağlanan ilçelerin tekrar Kerkük vilayetine bağlanması.

Haberin Devamı

Daha, mülkiyet problemleri halledilmedi. Diyala’ya bağlanan Kifri, Tıkrit’e (Selahaddin) bağlanan Tuzhurmatu ve Süleymaniye’ye bağlanan Çamçamal’ın Kerkük vilayetine geri dönmesi için yapılacak idari düzenlemelerin yanına bile yaklaşılamadı.

Irak Anayasası’nın 140. maddesinin ikinci bendine göre, bu “normalleştirme”den sonra bir “nüfus sayımı” yapılması gerekiyor ki, 2007 yılı içinde bunun yapılabilmesi pek şüpheli. Bu bakımdan, “referandum”un da.

 

***    ***  ***

 

Bu Irak, Kuzey Irak ve Kerkük fotoğrafının ışığında, Türkiye’nin Maliki ziyaretini, bir “dramatik” tarihi an olarak gibi algılamasının hiçbir gereği bulunmuyor. Ama asıl sorun, Türkiye’nin PKK konusuna yaklaşımında bugüne dek izlediği “yöntem”in isabetini gözden geçirmesi.

Haberin Devamı

Türkiye, daha önce defalarca vurguladığımız gibi, Iraklı Kürtlerle birebir ve doğrudan ilişki geliştirmeden ve PKK meselesini bu ilişkinin çerçevesi içine oturtmadan elle tutulur ve anlamlı sonuçlara ulaşamaz.

Neredeyse tüm dış politikasını ve Türk-Amerikan ilişkilerini neredeyse münhasıran PKK konusuna endeksleyerek, ne PKK konusunu çözebilir ve daha da önemlisi, Ortadoğu’da “bölgesel güç” olarak kendisini ortaya çıkartamaz.

Maliki ziyaretinin, yeni kurulacak hükümete bırakacağı en çarpıcı ders bu olmalı...

Yazarın Tüm Yazıları