Kızmak, sinirlenmek pahasına

BUGÜNLERDE en çok neye ihtiyacımız var biliyor musunuz?"Bizi sinirlendirecek yazıları okuyabilme" gücüne.

Yanlış anlamayın, "yazı" derken, küfürnameleri, azgın azınlık hezeyanlarını kastetmiyorum.

Bize düşünce egzersizi yaptıracak yazılardan söz ediyorum.

Şimdi yazacağım yazıyı da, böyle "milli bir düşünce egzersizi" olarak okumanızı rica ediyorum.

Çünkü içinde "sinirlendirecek", "öfkelendirecek" sorular olduğunu peşinen kabul ediyorum.

Daha doğrusu, ancak sormaya cesaret edebileceğim görüşler.

Ama el álemin, Anayasa Mahkemesi Başkanı’nı öldürtecek, Beyoğlu’na bomba attırtacak kadar saçma senaryolar üzerinde çalıştığı bir dönemde, bizim daha gerçekçi fikir egzersizlerine ihtiyacımız var.

* * *

Benim için İmralı’daki şahıs, gerçek bir bebek katilidir.

Ama Kürt sorununu o şahısla özdeşleştirmek ne kadar yanlışsa, onun çevresindeki gelişmeler üzerinde ciddi biçimde kafa yormak da o kadar doğrudur.

Mesela, geçenlerde Guardian Gazetesi’nde yayınlanan Kandil Dağı röportajı.

O röportajda Cemil Bayık’ın sözleri dikkatimi çekti.

Bayık, "Biz bağımsızlık istemiyoruz. Kuzey Irak gibi federasyon da istemiyoruz" diyor.

İstedikleri tek şeyin, "dil, kültürel haklar ve reformlar olduğunu" belirtiyor.

Terör örgütünde bu sözler ilk defa söylenmiyor.

Daha önce teröristbaşı Öcalan’ın ağzından da benzer sözler duyduk.

Şimdi soruyorum:

Bu sözler üzerinde hiç düşünmeyecek miyiz?

Bence düşünebiliriz. Ama bunun da bir şartı var.

Cemil Bayık aynı konuşmasında, "Biz terör örgütü değiliz. Sivillere yönelik saldırılara karşı çıkıyoruz" diyor.

Bunu samimi olarak ispat etmelidirler.

Bu da yetmez.

Türk güvenlik güçlerine karşı silahlı terör eylemlerini kayıtsız şartsız durdurmalıdırlar.

O zaman bu sözler üzerinde "ciddi biçimde düşünmeye başlayabiliriz".

* * *

DTP Genel Başkan Yardımcısı Aysel Tuğluk, bir süre önce Radikal Gazetesi’ne çok ilginç bir yazı yazdı.

"Sevr travması ve Kürtlerin empatisi" başlıklı bu yazıyı okuyunca, hemen Hürriyet’in birinci sayfasına aldırdım.

Tuğluk, şimdi milletvekili adayı.

Bence çok ilginç ve şaşırtıcı şeyler söylüyordu.

O sözleri özetleyerek aktarıyorum:

Sevr travması asla bir uydurma ve abartma değildir. Etkileri sonraki dönemler üzerinde derin izler bıraktı. Denebilir ki Türkiye Cumhuriyeti’ni oluşturan halkın büyük bir bölümü Osmanlı’nın yasını tuttu, ardından dayatılan onursuzluğa karşı kazanılan zaferin kıvancını yaşadı.

Kurtarıcı motif, tarihsel imge Mustafa Kemal ve onun tarihsel eylemselliğinin büyüklüğü kendisini gösterdi ve gösterecek. O bir mucizedir, ölümsüzdür. Uluslaşmada temel direktir. Türk halkının ortak bilincinde Sevr ve büyük kurtarıcı imgesi çok güçlü bir enerjiyle ortaya çıkmaya başladı.

Burada bizim açımızdan sorulması gereken, Kürtlerin tavrının ne olacağıdır.
Bize göre Türk halkının korku ve kaygıları ciddi düzeyde gerçekçidir, anlaşılmaya değerdir. Türk halkı tekrar Sevr tehlikesine benzer bir durumla karşı karşıyadır tespitini rahatlıkla yapabiliriz. Ve bu tehlikenin temasında Türk-Kürt çatışması kurgulanıyor.

Burada Kürtlerin gayet açık ve samimi olması gerekiyor. Şu önkabulle başlangıç yapılabilir: Misak-ı Milli sınırlarını mutlak surette koruyarak Kürt sorununa çözüm bulunmalıdır. Emperyalist müdahalelere güvenmeden ve de gerçeklik dışı olmayan açılımlarla çözüm arayışı gerekiyor. Gerçekçi çözümlerden kastedilen, ülkenin birliğini zorlamayan açılımlardır.

* * *

Şimdi yine ezile büzüle şu soruyu soruyorum:

Acaba bu sözleri hiç mi ciddiye almamalıyız?

Hiç olmazsa samimiyetlerini ispat etmeye davet edemez miyiz?

Ben, kendi payıma, ortaya atılıp, "Bu sözleri dinlemeye hazırım" diyeceğim ama bir şartım var.

Önce bu terör kayıtsız şartsız kesilecek...

O zaman bizler de soru sormaktan vazgeçip samimi fikirlerimizi düz cümleler halinde yazabileceğiz.

Geldiğimiz noktada artık, hepimizin, yani Türklerin de Kürtlerin de "paradigma" kıracak yaklaşımlara ihtiyacı var.

Onun için sinirlenmeyi göze almalıyız ve tahammül etmeliyiz diye düşünüyorum.
Yazarın Tüm Yazıları