Düelloya güzelleme

ÜSTAT Çetin Altan çok sık vurgular:

"Batı’da düello geleneği vardır. Doğu’da ise pusu kurulur."

Bilmiyorum, aradaki "erdem" farkından söz etmeye ihtiyaç var mı?

Durum açıktır:

Düello mertliktir, pusu ise kahpelik.

Bu yüzden, CHP Lideri Deniz Baykal’ın, Başbakan Tayyip Erdoğan’ı "söz düellosu"na davet etmesini takdirle karşıladım.

Ancak...

Erdoğan’ın, Baykal’ın davetine icabet etmeme kararını ise yadırgadım.

Yadırgamamın temel nedeni şu:

Bu tür bir düellodan hem Erdoğan, hem Baykal kárlı çıkacaktır.

Yani...

Erdoğan’ın o çok sevdiği tabirle bir tür "Kazan-Kazan" durumu söz konusudur.

* * *

"Bunu da nereden çıkarıyorsun?"
diye sorabilirsiniz.

Yanıtlayayım:

3 Kasım seçiminde, iki partili Meclis yapısının ortaya çıkmasında...

Birçok parametrenin etkisinin yanı sıra...

Uğur Dündar’ın acayip soğukkanlı ve çok başarılı bir tarzda yönettiği o "büyük ekran buluşması"nın hatırı sayılır bir etkisi olmadı mı?

Seçime az bir süre kala gerçekleşen o buluşma, seçmende "ikisinden birini seçme" duygusu yaratmadı mı?

Hatta seçmende yaratılan bu duygudan, AKP ve CHP dışında kalan partilerin liderleri haklı olarak acayip rahatsız olmadılar mı?

Peki bu durumda...

22 Temmuz seçiminden önce gerçekleşecek bir "Erdoğan-Baykal kapışması", seçmende yine aynı duyguyu, yani "ikisinden birini seçme" duygusunu yaratmaz mı?

Bu da iki partili Meclis yapısının bu seçimden sonra da gerçekleşmesi ihtimalini artırmaz mı?

O halde asıl sorulması gereken soruları soralım:

Erdoğan’ın böyle bir düellodan kaçınmasının mantıklı bir gerekçesi var mı?

Erdoğan’ın "Hayır" yanıtı, ayaküstü yapılmış bir açıklama mı, yoksa danışmanlarla falan alınmış bir karar mı?

* * *

Biliyoruz, Tayyip Erdoğan bir karar aldı mı, o karardan kolay dönemiyor.

Madem öyle...

Ben de diyorum ki...

Acaba Baykal, düellonun geçerli olduğu dönemlerde, eski zaman soylularının "düello gerekçesi" olarak kabul ettikleri bir hareket çekse...

Hani şu "eldivenle yüze vurma" hareketinden söz ediyorum...

Evet, Baykal o hareketi çekse...

Acaba Erdoğan için düelloyu kabul etmek kaçınılmaz hale gelir mi?

Kolpacı bir reklam:

Giyinmek güzeldir

ARKADAN dolaşanlara, köylü kurnazlarına, açıkça söyleyemediğini ima edenlere, gizli mesaj sarkıtanlara sinir olurum.

İşte bu yüzden türbanlı manken fotoğraflarının arasına yazılan o "Giyinmek güzeldir" sloganını görünce...

Acayip kıl oldum.

Çünkü salak olmayan herkes, böyle bir ortamda şehrin her tarafının bu reklamlarla donatılmasının temel amacının, "Haydi kadınlar! Türban takalım güzelleşelim" mesajı olduğunu anlar.

Ancak...

Bu sloganı kullanan "Armine" firmasının sahiplerine, "Kardeşim, bırakın bu ucuz numaraları" falan desek...

"Ne alakası var? Biz giyinmek güzeldir dedik. Türban takmak güzeldir demedik ki" cevabını vererek zekámıza hakaret ederler.

Tıpkı...

Firmalarına "Armine" adını vererek, güya "Armani" markasına gönderme yaparken gösterdikleri uyanıklık gibi bir uyanıklıktır bu.

Bilmiyorum, bu kurnazlıkla nasıl baş edilir?

Belki de en iyisi, "Hadi oradan Hacı Giorgio Armine!" deyip geçmektir.

Erdoğan’a ’Yahudi’ diyen kitap mahkemelik

ERGUN Poyraz’ın kaleme aldığı "Musa’nın Çocukları: Tayyip ile Emine" adlı kitaptaki temel ve derin çelişkiyi kaleme almıştım. Ancak...

Bazı okurlarım, "Madem kitap çelişkilerle dolu... O halde her türlü aleyhte yazıyı, karikatürü mahkemelere taşıyan Erdoğan, bu kitabı neden mahkemeye vermedi? Yoksa bazı gerçeklerin açığa çıkmasından korkuyor mu?" diye soran mesajlar gönderdiler.

Ben de bu konuyu Erdoğan’a yakın kaynaklara sordum. Aldığım yanıt şudur:

"Kitap yayınlandıktan hemen sonra Erdoğan’ın avukatları tarafından incelemeye alınmış ve inceleme tamamlandıktan sonra mahkemeye verilmiştir."

"Hiçbir şey boşlukta kalmasın" diye bu bilgiyi aktarıyorum.
Yazarın Tüm Yazıları