Darbeci mi oldum?

BİR gece ansızın "muhtıra" geldi.

Ve ben değerlendirme yapmaya başladım.

Dedim ki:

Keşke Bülent Arınç, Milli Görüş kökeninin etkisiyle dayatma yapmasaydı...

Keşke iktidar, uzlaşmacı davransaydı...

Keşke Vecdi Gönül aday gösterilseydi...

Keşke Erdoğan, Baykal’a gitseydi...

Keşke Meclis’te yapılan çocukça oyunlara başvurulmasaydı...

Keşke muhalefet partilerinin Meclis’e gelmesini sağlayacak bir politika izlenseydi...

Ben "Keşke" dedikçe...

Yani ben bu cümleleri sıraladıkça...

"Eski dostlar", bütün tepkilerini bana yöneltmesin mi?

Diyorlar ki:

"Vay! Biz seni böyle bilmezdik Ahmet Hakan! Sen de mi darbeci oldun? Muhtırayı mı meşrulaştırıyorsun?"

* * *

Hayır kardeşim!

"Muhtıra"yı meşrulaştırıyor falan değilim.

İsterseniz bir kez daha gür sesle haykırayım:

Her makul ve normal insan gibi ben de "muhtıra"ya karşıyım!

Ama unutmayın ki:

"Darbe" ya da "muhtıra" devreye girdiğinde sözün gücü biter.

Bu nedenle...

Sözün gücünün geçerli olduğu dönemde, "sözünün gücü olanlar" ne yapmıştır meselesi önemlidir.

"Muhtıra karşıtıyız" diye bu meseleyi gündeme getiremeyecek miyiz?

Ne yani?

Sivil siyaset sorumlu davranmayacak, iktidarıyla muhalefetiyle ülkeyi darboğaza sokacak, oluşan zemin üzerine "muhtıra" gelecek...

Ve bize de sadece ve sadece "Muhtıraya karşıyız" demek mi düşecek?

"Muhtıraya karşıyız" diyeceğiz ve ötesini söyleyemeyecek miyiz?

* * *

Ben ötesini de söylerim arkadaş!

Mesela şunu söylerim:

Tamam, Abdullah Gül’ü seviyor, beğeniyorduk. Mutedil kişiliğinden, mütebbessim halinden memnunduk. Ancak... Tayyip Erdoğan da gulyabani değildi ki. Ona neden itiraz ediliyorsa Gül’e de aynı noktadan itiraz edileceği fark edilmeliydi.

Mesela şunu söylerim:

"Cumhurbaşkanı / Başbakan / Meclis Başkanı"nın, aynı siyasi sembollere ve çizgiye sahip kişilerden oluşması, Türkiye’nin gerçek fotoğrafını yansıtmayacaktı. Bu duruma dikkat edilmeliydi.

Mesela şunu söylerim:

Hem "367 şart değil" deyip hem de "367"yi bulmak için çocukça oyunlar çevrilmemeliydi. "Dediğim oldu" havasına giren Bülent Arınç’ın, "Ben ne yaman bir siyasetçiyim" gösterisine razı olunmamalıydı.

Mesela şunu söylerim:

CHP uzlaşma diyerek "İlle de bizim dediğimiz olacak... Olmazsa bizim güvendiğimiz dağlar var" tutumunu almamalıydı. "Uzlaşma" deyip Başbakan’a meydan savaşı açmamalıydı. İktidar da "Diretelim, yoksa taviz vermiş oluruz" tavrına girmemeliydi.

Mesela şunu söylerim:

İktidar 4.5 yıllık süreç içerisinde "merkez sağ" bir parti olmak ile "eski günlerine arada selam çakan" bir parti arasında gidip gelmemeliydi. Kuşkuyu ve korkuyu beslemek yerine umudu ve güveni tazelemeliydi.

Kısacası demem o ki:

Hem "muhtıra" eleştirisi yapmak, hem de ülkeyi darboğaza götürenlerin sorumluluğunu hatırlatmak meşru ve mümkündür.

İlk kez...

BU zamana kadar iktidarlar, askerden gelen açıklamalar karşısında "Adres biz değiliz" ya da olayı anlamazlıktan gelip, "Askerimizle aynı görüşteyiz" falan türünden açıklamalar yapardı.

İLK KEZ...

Bu hükümet farklı davranarak, "Evet, adres biziz" demiş ve ardından da net tavrını koymuştur. Hem de sorumlu davranarak. Yani "diklenmeden" ama "dik durarak".

Bu önemlidir.

* * *

Bu zamana kadar muhalefet, askerden gelen açıklamalar karşısında "Yaşasın! İktidara muhtıra verildi" falan diyerek mutlu ve mesut olurdu. Askerin muhtırasını iktidarı sıkıştırmanın aracı olarak kullanırdı. Bazı CHP sözcülerinin ilk etapta yaptıkları açıklamaları bir tarafa bırakırsak...

İLK KEZ...

CHP Lideri Baykal’dan DYP Lideri Ağar’a, ANAVATAN Lideri Mumcu’ya kadar muhalefet, farklı davranmış ve "Demokrasi zorlanmamalı" demiştir. Yani "muhtıra"yı kullanmaya kalkışmamıştır.

Bu da önemlidir.
Yazarın Tüm Yazıları