Sizin Sarkozy'niz bir Kürt mü

İNSAN, gençlik yıllarının en büyük idollerinden biriyle 35 yıl sonra tanıştığında ne hisseder?

Dün çalışma günüydü. Ama okulu kırar gibi işi ektim.

İstanbul’da yağmur yağıyordu.

Dünyanın önde gelen dört karikatüristi ile Bebek’te Ambasador restoranında yemek yedim.

* * *

Biri, gençlik yıllarımın en büyük idollerinden biri olan, Fransız çizer Georges Wolinski’ydi.

Öteki üç çizerden biri, 1980’li yıllardan beri tanıdığım, dünyanın yaşayan en büyük kara mizah çizeri olarak bildiğim Ralph Steadman, öteki Kanadalı Anita Kunz, dördüncüsü ise dünyanın en ünlü çizerleri arasına giren Selçuk Demirel’di.

Listede Latif Demirci de vardı, ama Press Bey’in teslim günü olduğu için bizi ekti.

Karikatüristler, Uluslararası Aydın Doğan Karikatür Yarışması’nın jüri üyeleriydi.

Wolinski rakı içiyordu.

Ralph Steadman ile eşi ise Türk Sauvignon Blanclarını çok sevmiş.

Steadman, Demirel, Kuntz ve ben kırmızı şarabı tercih ettik.

1970 yılında Fransa’ya gidip Fransızca öğrendikten sonra elime aldığım ilk yayınlardan biri ünlü ‘Charlie Hebdo’ dergisiydi.

Wolinski ve Reiser de bu dergiden tanıdığım iki çizerdi.

Reiser çok genç yaşta kanserden öldü.

‘Charlie Hebdo’ benim için 68 sonrası ilk kuşağın en büyük isyan dergisiydi.

* * *

Yemeğe başlamadan önce Wolinski bir fotoğraf çıkarıp bana uzatıyor.

Fransa Cumhurbaşkanı Chirac kendisine Legion d’Honneur vermiş.

‘Wolinski ve Legion d’Honneur... Rüyamda görsem inanmazdım’ diyorum.

Muzip bir ifadeyle bakıyor ve ‘Wolinski de inanmazdı’ diyor.

Hayatı boyunca devletin bütün yerleşik anlayışlarına karşı savaşmış bir insanın, o devletin en yüksek nişanını almasını neyle açıklayacaksınız?

Bence cevabı çok basit.

Devlet olmakla.

De Gaulle, büyük yazara ceza verilmesini isteyenlere ne demişti?

‘Sartre Fransa’dır.’

Evet Wolinski de Fransa’dır.

Tıpkı Orhan Pamuk’un da Türkiye olması gibi.

* * *

Wolinski Fransızlara kızıyor. ‘Türkiye’yi hiç tanımıyorlar’ diyor.

Her gelişinde Türkiye’yi biraz daha sevdiğini söylüyor.

İçişleri Bakanı Abdülkadir Aksu’nun Kürt olduğunu öğrendiği zaman şaşırıyor.

‘Yani sizin Sarkozy’niz bir Kürt mü’ diyor.

‘Evet’ diyorum.

Ben görmedim. Fransa’daki son olaylar üzerine çok güzel bir karikatür çizmiş.

Birinci karede, başında kukuletalı Mağribi kıyafet giymiş bir genç Arap görünüyormuş.

Karşısındaki Fransız ona, ‘Niye sen de bizim gibi giyinmiyorsun’ diye soruyormuş.

Bunun üzerine o Mağribi genç, bir konfeksiyon mağazasının vitrinini taşla kırıp bir takım elbise çalıp giyiyormuş.

Üçüncü karede onu bu Batılı elbiselerle gören bir Fransız polisi ise uyarıyormuş:

‘Dikkat edin. Biraz ilerde mağazaları yağmalayan tehlikeli insanlar var.’

İsyan, etnik aidiyet, toplumsal kilişe...

Çağımızın kozmopolit gerçeği daha güzel nasıl anlatılır...

Yağmur altındaki bu aylak cuma yemeği bana hayatın ne kadar dinamik ve değişken bir şey olduğunu bir kere daha gösteriyor.

Legion d’Honneur alan bir Wolinski.

Ve yemekte öğrendiğim son şaşırtıcı dedikodu.

Charlie Hebdo takımının en radikal isimlerinden bir olan Cabu, Fransa’daki referandumda ‘Hayır’ oyu kullanmış...

* * *

Dedim ya hayat her yerde değişiyor.

Ama çok önemli bir fark var.

Kimse kimseye ‘Dönek’ veya ‘Hain’ demiyor.
Yazarın Tüm Yazıları