Başbakan 2014’e nasıl bir ruh hali ile girdi

“BİZ dualarla yürüyen bir milletiz” diye girdi söze. “Selçuklu Devleti’nin temel harcında, Osmanlı Devleti’nin hamurunda dualar olduğunu”, “Türkiye Cumhuriyeti’nin de kutlu yürüyüşüne dualarla başladığını” belirtti.

Haberin Devamı

Sonra Mehmet Âkif’e atıfla, “gökten şehitlerin dahi ‘Amin’ dedikleri dualarımız vardır” dedi.
Ve konuyu “kader”e getirdi. Şair Sezai Karakoç’un dizelerinden yola çıkarak “Biz en nihayetinde kaderin üstünde bir kader olduğuna, göklerden gelen bir karar olduğuna yürekten inanan bir milletiz” diye konuştu.
Yeniden dua temasına döndü. “Vatanın ve Cumhuriyet’in fedakârlık, şehitlerin kanı ve hayır duaları üzerine bina edildiğini, hayır dualarıyla ayakta durduğunu ve dualarla geleceğe yürüdüğünü” söyledi.

* * *

Dua, galiba konuşmasının bütünü içinde en çok atıf yaptığı kavramdı.
Örneğin, “Ezanlar okunduğu, bu milletin fertlerinin iki dudağından ihlasla, samimiyetle, inançla dualar döküldüğü müddetçe” dedi: “... badireler atlatılır ve bu kutlu millet kutlu yürüyüşüne kesintisiz olarak devam eder”.
Ama bu kutlu yürüyüş bugün “saldırı” altındaydı.
Konuşmanın finalinde Mehmet Âkif’in İstiklal Marşı’ndaki -kendi ifadesiyle- “dua niteliğindeki” şu dizelerini okudu:
“Ruhumun senden ilahi, şudur ancak emeli
Değmesin mabedimin göğsüne nahamrem eli
Bu ezanlar ki şehadetleri dinin temeli
Ebedi, yurdumun üstünde benim inlemeli.”
“Bu duaya amin diyorum”
dedi, “2014’ün hayırlara vesile olması” dileklerini ifade ederek kapattı konuşmasını.

* * *

Haberin Devamı

Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın önceki akşam duanın önemini anlatarak başladığı ve bir duayla bitirdiği bu konuşması, televizyonda 2013 yılının son “Millete Hizmet Yolunda” seslenişiydi.
Ve Erdoğan’ın 2013’ü kapatıp 2014’e adım atarken nasıl bir ruh hali içinde olduğunu çarpıcı bir şekilde göstermesi bakımından kayıtlara geçecek bir konuşmaydı. Bir yeni yıl nutkuna hiç benzemiyordu.
17 Aralık’ta patlak veren krizden sonra “Yeni Türkiye’nin istiklal mücadelesi süreci”nin yaşandığını açıklayan Başbakan’ın yılın son konuşmasında İstiklal Marşı’ndan dizeleri dua olarak okuması şaşırtıcı değildi.
Kaşları çatıktı.Yüzünde en ufak bir tebessüm esintisi belirmedi konuşma boyunca. Kendi zaviyesinden bakıldığında, durumun ağırlığını, ciddiyet derecesini yansıtan bir metindi. Hitap ettiği insanlara 2014 yılına girerken başlatmakta olduğu bir büyük çatışmanın haberini veriyor, kendi açısından bunun haklılığını anlatıyordu.
Kendi tabanına dönük etkisi açısından, cephenin gerisinde büyük taarruzu başlatmadan hemen önce askerlerine son konuşmayı yapıp dua eden bir komutanın hitabı gibi de görebilirsiniz.

* * *

Haberin Devamı

Önce “Gezi eylemleri”ne ve ardından “17 Aralık komplosu”na, yani yolsuzluk operasyonunun başladığı güne atıf yaptıktan sonra “...Türkiye’nin küresel bir güce dönüşmesinden ekonomisini büyütmesinden rahatsız olan çevreler içerideki piyonlarını kullanmak suretiyle kutlu yürüyüşümüze kastettiler” dedi.
Ona göre, “17 Aralık komplosu yolsuzluk ambalajına gizlenmiş bir suikast girişimiydi”.
Peki elinde silah olan suikastçı kimdi?
Erdoğan’a göre, suikastı planlayanlar dışarıdaydı: “Gerek gezi eylemlerinde gerek 17 Aralık komplosunda Türkiye içindeki aktörler, ajanlar, maşa ve taşeronlar kullanıldı ama bu tuzaklar yurtdışında kuruldu ve düğmeye de Türkiye dışından, Türkiye aleyhtarı çevreler tarafından basıldı”.
Ardından suikast bağlamında içteki “tehdit”e yöneldi: “Yargı ve emniyet başta olmak üzere devlet kurumları içine yerleşmiş bir örgüt, dışarıdan aldığı talimatlarla Türkiye’nin istikrarına, güven ortamına, Türkiye’nin büyüyen ekonomisine ve kardeşliğine bir suikast girişiminde bulunmuştur”.
Daha sonra menzili biraz daha küçülttü, polisten çok yargıya, “yargı içinde oluşmuş örgütler”e odaklandı Başbakan: “Yargı içinde örgütlü olarak hareket eden bazıları, egemenliği milletten alıp yargıya devretmek için bu kirli tuzakta piyon olmuş, adeta bir yargı darbesi gerçekleştirmek için sorumsuzca ve militanca hareket etmişlerdir”.

* * *

Haberin Devamı

Erdoğan’ın önceki akşamki konuşması, 2014’e girerken en önemli zihinsel meşguliyetinin polis ve özellikle yargı içindeki “örgüt” olduğunu gösteriyor.
Siyasi bekası açısından bu yapıyı savaş mantığı içinde ortadan kaldırma hedefi, kendisinin en hayati siyasi önceliği haline gelmiş bulunuyor.
Bu haliyle Başbakan’ı dinlerken yaklaşmakta olan bir büyük savaşın uğultusunu duymamak mümkün değil.

Yazarın Tüm Yazıları