Hepimiz eşitiz bazılarımız daha mı az?

DİYARBAKIR’daki iki ayrı ağır ceza mahkemesinin tutuklu BDP milletvekillerinin serbest bırakılması yolunda yapılan başvuruları geri çevirmesi ciddi bir eşitsizlik tartışması yaratmış bulunuyor.

Haberin Devamı

Anayasa Mahkemesi bireysel başvuru hakkı çerçevesinde tutuklu milletvekili Mustafa Balbay’ın durumunun “Anayasa ihlali” olduğuna hükmederken, Diyarbakır’daki mahkemelerin bu kararın ardından tutuklu beş BDP’li milletvekilinin tahliye talebini reddetmesi, neresinden bakılırsa bakılsın, izaha muhtaç bir soru olarak karşımıza çıkıyor.

* * *

Durumu şöyle masaya yatırabiliriz:
BDP’li milletvekilleri (İbrahim Ayhan, Selma Irmak, Faysal Sarıyıldız, Gülser Yıldırım ve Kemal Aktaş) 2009 ile 2010 yıllarında değişen tarihlerde KCK-PKK terör örgütüne üye oldukları iddiasıyla tutuklanmıştır. Bunlardan Irmak, dört yıl sekiz aydır tutukludur. İçlerinden yalnızca biri (Aktaş) örgüt üyeliğine ek olarak örgüt yöneticiliği ile de suçlanmaktadır. Örgüt üyeliği suçunda alt sınır 5, üst sınır 10 yıl hapis cezasıdır. Mahkemeler, yargılanmakta olan BDP milletvekilleri hakkında henüz bir karar vermiş değildir.
2011 yılında milletvekili adaylık başvurularını yaptıklarında, söz konusu BDP şahsiyetlerinin hepsi de demir parmaklıkların arkasındaydı. İl seçim kurulları ve ardından Yüksek Seçim Kurulu, bu şahısların tutuklu olduklarını bildikleri halde seçime katılmalarında bir sakınca görmedi. İsimleri seçim sandıklarındaki oy pusulalarında resmi adaylar olarak yazıldı, vatandaşlar da bu pusulalara bakarak attılar oylarını.
Bir başka anlatımla, kurulların buradaki tasarrufları, seçmenleri bu milletvekili adaylarına oy vermeye yönelten bir beklenti yaratmıştır. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) içtihatları çerçevesinde “meşru beklenti hakkı”nın doğduğu söylenebilir. Ancak bu şahıslar seçimi kazandıkları halde tutuklulukları kaldırılmamış, yaratılmış olan meşru beklenti karşılıksız bırakılmıştır.

* * *

BDP’liler gibi, Balbay da seçime katıldığında tutukluydu; ama geçen hafta Anayasa Mahkemesi (AYM) kararını uygulayan birinci derece mahkemesi tarafından serbest bırakılmıştır. AYM, Balbay için her ikisi de birbiriyle ilişkili olmak üzere hem “tutuklulukta makul süre aşıldığı”, hem de “seçilme hakkı engellendiği” için iki ayrı “ihlal” kararı vermiştir.
Balbay serbest bırakıldığında, muhtelif suçlardan toplam 34 yıl 8 ay hapis cezasına çarptırılmıştı. Ancak bu cezanın Yargıtay’daki temyiz süreci henüz başlamamıştır. Tutukluluklarına devam kararı verilen BDP milletvekillerinin durumuna bakıldığında, hiçbiri hakkında verilmiş bir mahkûmiyet kararı söz konusu değildir.

* * *

Diyarbakır’daki mahkemelerin gerekçelerinden biri, AYM’nin kararının başvuru sahibi Balbay ile sınırlı olduğu, bu kararın başka dosyalar açısından sonuç doğurmayacağıdır. AYM kararları ilk bakışta diğer dosyalar açısından bağlayıcı olmayabilir ama bu içtihatların “yol gösterici” bir nitelik taşıdığı izahtan varestedir.
Meselenin daha vahim bir yönü var. AYM, Balbay’ın durumunda, tutukluluk bir tarafa, özellikle seçilme ve temsil hakkı açısından ciddi bir ihlalinin, mağduriyetin gerçekleştiği saptamasını yapmıştır. Mahkeme, kararında bu saptamasını gerekçeleriyle ayrıntılı bir şekilde anlatıyor. Oysa Diyarbakır’daki mahkemeler, Balbay açısından tescil edilmiş olan bir hak ihlalinin başka tutuklu milletvekilleri açısından devamında bir sakınca görmemiştir. Bir hak ihlalini ortadan kaldırmak yerine, bu ihlalin devamı yönünde bir irade sergilenmiştir.

* * *

Mahkemelerin AYM’nin hak ihlali kararlarını içselleştirilmeleri açısından katedilmesi gereken uzun bir mesafe var. En azından bir bölümü, bireysel başvurularla birlikte kendilerine doğru gelmeye başlayan büyük bir dalga karşısında şimdilik direnç gösterme eğilimi içindedir.
Ortaya çıkan tablo, Anayasa Mahkemesi’nden AİHM içtihatlarıyla uyumlu ihlal kararlarının çıkmasının tek başına yeterli olmadığını, aynı zamanda bu içtihatların özümseneceği köklü bir zihniyet dönüşümün de gerçekleşmesi gerektiğini gösteriyor.
Bir ülkedeki hukuk düzeni, öncelikle her vatandaşa eşit davranıldığı hususunda toplumu ikna ettiği oranda güven yaratır. Diyarbakır’dan gelen haberler, ne yazık ki, Türkiye’nin bu eşitlik noktasında durmadığı algısını güçlendirecektir.

Yazarın Tüm Yazıları