Sözlüklerinde ‘uzlaşma’ olmayınca düşman ararlar

Başbakan Recep Tayyip Erdoğan ile yardımcısı Bülent Arınç arasındaki fikir ayrılığından söz ederseniz ne olacağınızı Başbakan açıkladı: Bu ayrılığa sevinen düşman!

Haberin Devamı

Bunu kabul etmiyorum tabii. Ben kimsenin “düşmanı” değilim.
Memleketin önde gelen aynı partiye mensup iki siyasetçisi arasında bir fikir ayrılığı varsa, bunu tartışmak neden “düşmanlık” oluyor, anlayamıyorum. Buna neden sevinmemiz gerektiğini hiç anlamadığım gibi!
Ama bizde “Kol kırılır yen içinde kalır” düsturu siyasette önemli bir kuraldır, kendi içlerindeki tartışmaların dışarı yansımasından siyasetçiler hazzetmezler.
Bunun temel nedeni siyaset adamlarımızın aşırı şişmiş egolarıdır.
Çünkü böyle bir şey dışarı yansırsa bilirler ki taraflardan hiç olmazsa birinin kamuoyunun önünde diğerine doğru bir ileri adım atması gerekir. Gönlünü alması, fikir ayrılığının giderildiğini açıkça söylemesi vs. gibi!
Ama bizde uzlaşma kültürü diye bir şey olmadığı için, “uzlaşmak” geri adım atmak gibi görüldüğü için siyasetçilerimiz böyle bir görüntü yaratmak
istemezler.
Bülent Arınç
’ın, Başbakan’ın “Kızlı-erkekli oturamazlar” çıkışında söylediği sözleri tevil etmek üzere yaptığı açıklamadan sonra, Başbakan çıktı ve genel kabul gören ifadeyle söyleyecek olursak, Arınç’ı ofsayta düşürdü!
Arınç
da bunun üzerine “Başbakan’ı 24 saat takip ederim ben. Onun da böyle bir görevi olmalı, Hükümet Sözcüsü’nü açmaza düşürmemeli. Benim yıpranmamam, hiçe sayılmamam lazım. Birilerinin kum torbası haline getirilmek istemem” dedi.
Haksız olduğunu kim söyleyebilir ki?
Sonra gözler Başbakan’a döndü ama Başbakan önce “Bunu kendi aramızda konuşur, çözeriz” dedi. Ardından da grup toplantısında Arınç’ın gönlünü alacak bir–iki söz söylemek yerine tutup “Dava arkadaşlığının, kardeşlik hukukunun bir gereği olarak biz meseleleri aramızda konuşur, çözüme kavuştururuz. Her bir arkadaşımın böyle bir mesuliyetle hareket edeceğine, düşmanı sevindirmeyeceğine yürekten inanıyorum” dedi.
Bu sözlerin anlamı açık: Başbakan, kendisini savunmak için TRT ekranlarından konuşup “Hiçe sayılmamam gerekir” diyen Arınç’ın “kardeşlik hukukunu çiğnediğini” ima ediyor.
Çünkü “kendi aralarında konuşmak” yerine, sorunu kamuoyunun önünde konuştu, bu bir.
“Sorumsuzca davrandığını” ima etti, bu iki. “Düşmanı sevindirme, bu meseleyi uzatma” demek istedi, bu da üç!
Oysa Arınç’ın gönlünü kolayca alabilirdi, bunu yaptığı zaman da gücünden hiçbir şey kaybetmiş de olmazdı.
Ama dedim ya, bizde “uzlaşma kültürü” yok. Başbakan “uzlaşma” yerine muhatabından susup oturmasını bekledi.
Bunu yaparken de muhatabını “düşmanı sevindiren” bir konuma indirgedi, bu konuyu yazanları da “düşman” ilan etti.
Kendi bileceği iş tabii, ama şunu söyleyeyim ki bu yol, gitmek istediği yere gitmesine olanak verecek bir yol da değildir.

Haberin Devamı

Hukuk devletinde böyle olmaz

Haberin Devamı

HUKUKUN egemen olduğu düzenlerde, kamu yöneticilerinin uyması gereken kurallar, görev tarifleri belli ve açıktır. Sürprize yer yoktur, öngörülebilir, herkes ne yapacağını bilir.
Böyle bir ülkede, görevini yaparken hata yapan, suç işleyen, görevini ihmal eden ya da açıkçası beceriksizlik eden kamu görevlilerinin nasıl bir yaptırımla karşılaşacağı da bellidir.
Kurallar önceden konulmuştur, teftiş, soruşturma vs. usulleri bellidir, o yollar izlenir.
Ama bizde, artık nasıl hukuk devleti olabiliyorsak, bunlar işlemez.
Bizde “Yedirmem” ilkesi geçerlidir. Kimin yenilip, kimin yenilmeyeceğine de bir kişi karar verir.
Aynı hatayı işleyen iki kamu görevlisinden hangisinin yenilip, hangisinin yenilmeyeceğini bu yüzden kimse bilemez.
O “tek adam” canının istediğini yer, istemediğini yemez!
Başbakan, “tek adam, otoriter lider” gibi suçlamalara sinirleniyor ama bir de yaptığına bakmalı.
Daha hakkındaki soruşturma bile tamamlamadan “Valimizi yedirtmem” diye ortaya fırlarsa, hukuk nerede kalıyor, kurallar nerede?

Haberin Devamı

Irkçı profesörün arkasında mısınız?

YÖK Başkanı’ndan öğrendik ki öğrenci disiplin yönetmeliğinin 12 Eylül mirası faşist hükümlerinin öğrencilerin tepesinde sallandırılmasının nedeni üniversitelerin rektörleri imiş!
Pankart astı diye, forumda konuştu diye, gezi protestolarına destek verdi diye öğrencileri cezalandırmak istiyorlar.
YÖK’e ve rektörlere hâkim olan ilginç bir ruh durumu bu ve nedense sadece öğrenciler ve muhalif öğretim üyeleri, görevlileri söz konusu olduğunda akıllarına geliyor.
Gezi protestoları sırasında ırkçı nefret suçu işleyen, ırkçı tweet’ler atan profesör ile ilgili olarak YÖK’ün de, üniversitenin de bir işlem yaptığını, bir disiplin soruşturması açtığını duymadık mesela.
YÖK Başkanı’ndan ve Yıldız Teknik Üniversitesi Rektörü’nden bir yanıt beklemeye hakkımız var:
Bu profesörün attığı tweet’lerdeki ırkçı sözlere sizler de katılıyor musunuz ki bu konuda kılınızı bile kıpırdatmıyorsunuz?

Yazarın Tüm Yazıları