Gezi Parkı’nın Erdoğan’ın Köşk hesaplarına etkisi

TAKSİM Gezi Parkı’nın içinden yükselen ve ülkenin başka kentlerinde de ciddi protestolara dönüşen itiraz, Türkiye’de olayların akışı üzerinde farklı katmanlarda pek çok süreci tetiklemiş bulunuyor.

Haberin Devamı

Bugünkü yazımızda Gezi Parkı direnişinin önümüzdeki dönemin siyasi takvimi üzerindeki sonuçlarını -başta anayasa olmak üzere- gözden geçirmeye çalışalım.
   
Aslında yeni bir anayasa umudu bu olayların öncesinde de büyük ölçüde ortadan kalkmıştı. Galiba son iki haftanın gelişmeleri, kalan son iyimserlik marjını da silmiş olmalıdır. Ülkeyi kaplamaya başlayan yüksek gerilim ortamı içinde Meclis’ten büyük ya da küçük ölçekte bir anayasa uzlaşısı çıkmasını beklemek, ne yazık ki gerçekçi değildir.
Bunun bir nedeni de Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın 2 Haziran’da Habertürk’te “Anayasa için kiminle adım atacağım? BDP ile bizim anayasa yapmamız mümkün değil. Sayısal olarak zaten böyle bir şeye uygun değil. İkincisi, ben kalkıp da tabanıma rağmen bir adım atamam ki. Buna dikkat etmem lazım” diyerek, BDP ile ikili bir uzlaşı ihtimaline noktayı koymuş olmasıdır. Başbakan, BDP ile ikili bir işbirliğini tabanına izah edemeyeceğini kabullenmiş görünüyor.
Buradan Çankaya hesaplarına geçelim. BDP ile işbirliği seçeneği de düşünce, Erdoğan’ın Cumhurbaşkanlığı yetkilerini önceden genişletip Köşk’e bu şekilde çıkabilmesi mümkün değil. O zaman Erdoğan 2014 Ağustos ayında Çankaya Köşkü’ne adım atması halinde, Cumhurbaşkanlığı’nın bugünkü sınırlı yetkileriyle yetinmek durumunda kalacaktır.
   
İşin püf noktası burada beliriyor. Erdoğan, bu durumda anayasa değişikliğini 2015’teki genel seçimin sonrasına bırakmak zorunda kalacaktır. Erdoğan, iktidar kontrolü açısından iplerin elinden çıkmaması için genel seçimi öne almayı tercih edebilir. Bu şekilde sandıkta 330’un üstünde milletvekili çıkaracağı bir sonuç alarak daha sonra anayasa referandumuna gidip, istediği gibi tasarlayacağı bir anayasayı yürürlüğe sokmayı denemek isteyebilir.
Erdoğan, bunun için milletvekili seçimini mümkün olduğu kadar erkene almayı düşünecektir. Belki de hedeflediği, genel seçimi örneğin 2014 Mart ayında yapılacak yerel seçimlerle birleştirmektir. Bunu yaparken Taksim hadiseleriyle ortaya çıkan muhalefet dalgasının yarattığı belirsizlik içinde seçmenle güven tazeleyip kendisini sağlama almak da isteyebilir. Ancak genel seçimi marta çekmesi, kendisini dördüncü kez milletvekili adayı yapacağı için, AK Parti’nin milletvekilliğini üç dönemle sınırlı tutan tüzük hükmünün kaldırılması gerekecektir, ki bu yönde bir adım Erdoğan açısından bir tutarlılık sorunu yaratır.
   
Erdoğan belli ki, herhangi bir seçenek üzerinde karar vermeden önce dayandığı kendi seçmen zeminini sağlama almayı hedefliyor. Geçen hafta sonu düzenlediği iki miting ve burada işlediği temalar bundan sonraki siyasi stratejisinin harcını atmasına dönük bir hamleydi ve şu taktik hedefleri gözetti Başbakan.
Birincisi, Gezi direnişinin ardından AK Parti’ye destek veren kesimler içinde daha itidalle davranılması yolunda seslerin uç vermesi ihtimali karşısında bu eğilimleri de daha baştan baskılamak istiyor. Bunun için özellikle “Camiye ayakkabıyla girdiler”, “Ezanı yasakladılar” gibi temalara başvurarak muhafazakâr tabanı üzerindeki hâkimiyetini daha da kuvvetlendirmek, mümkünse milliyetçi kesimden yeni desteklerin devşirilmesiyle iktidarının dayandığı kitlesel zemini daha da genişletmeyi amaçlıyor. Başbakan’ın, sağ tabandaki tahkimat stratejisini, seçime dönük bir perspektif içinde gerilim politikası üzerinden yürüteceği anlaşılıyor.
Burada üzerinde durulması gereken bir nokta, bu politikanın Kürt açılımı üzerindeki muhtemel olumsuz sonuçlarıdır. Birinci olumsuzluk, ülkedeki kutuplaşmanın, barış sürecinin gerektireceği esnekliklerin önünü kapatacak olmasıdır. İkincisi, Gezi Parkı’ndaki direnişi orantısız polis gücüyle acımasızca ezmeyi yeğleyen bir hükümetten, aynı anda Kürt açılımında ileri demokratik adımlar beklemek eşyanın tabiatına pek uygun düşmüyor. Üçüncüsü, sağ seçmen tabanı üzerinde tahkimat yaptığı, hatta milliyetçi oylara göz koyduğu bir dönemde Başbakan Erdoğan’ın Kürt siyasi hareketinin beklentilerine karşılık verecek kapsamlı adımlar atması da düşünülemez. Erdoğan’ın bazı sınırlı adımlarla yetinmek istemesi de Kürt siyasi hareketini tatmin etmeyecektir.
Gezi Parkı’ndan yükselen muhalefetin genişlemesi ihtimali bütün bu hesapların gözden geçirilmesini de gerektirebilir. Her halükârda Erdoğan’ın -en azından ilk aşamada- geniş yetkiler içinde bir Çankaya özleminin, 31 Mayıs sonrası dönemde biraz daha zora girdiğini söyleyebiliriz.

Yazarın Tüm Yazıları