İlkeler üzerinden siyaset yapmak çok mu zor?

HÜKÜMET dördüncü yargı paketini Meclis’e sevk etti. Muhalefet partileri paketten memnun değil.

Haberin Devamı

Burada üzerinde durulması gereken iki parti var, Cumhuriyet Halk Partisi ile Barış ve Demokrasi Partisi. (MHP’nin yasa tasarısını beğenmeme sebebi onlar açısından tutarlı, o yüzden bu yazıda konu edilmiyor.)
CHP’nin 4. yargı paketini beğenmeme gerekçesi şimdilik, ‘Tutuklu milletvekilleri sorununa çözüm getirmiyor’ cümlesinden ibaret. BDP ise tasarının KCK davasına etkisinin beklediğinden az olacağından hareketle 4. pakete itiraz ediyor.
Her iki parti de ‘Dağ fare doğurdu’ demeye getiriyorlar.
Bu iki partinin 4. paket konusundaki tutumuna bakan, onların özel bir derdi çözen adrese teslim yasalar istediklerini düşünür ve yanılmış da olmaz. Gerçekten de iki parti, Türkiye’nin iç hukukunun Avupa İnsan Hakları Sözleşmesine daha da uyumlu olması gibi bir derde sahip değil gibi gözüküyorlar, varsa yoksa kendi konjonktürel dertleri.
Buna karşılık sık sık ilkesiz olmakla, günü kurtaracak politikalar yapmak, yasalar çıkarmakla itham ettikleri iktidar ise bu paket bağlamında bir ilkeyi savunuyor gözüküyor, ilkeler uyarınca yasa yapmaya çalışıyor gibi duruyor.
Elbette 4. yargı paketini hükümetin savunuyor gözüktüğü ilkeler açısından yetersiz bulabilirsiniz. Ben yetersiz bulanlardanım, bu konuda kaç tane yazı da yazdım. Doğrudur, paketle ifade özgürlüğünün sınırları biraz daha genişliyor ama hazır başlanmışken bitirilmesi gereken bir iş yarım bırakılıyor. O da, ‘örgüt üyeliği’ suçunun da şiddete bağlanması. Yasaya bu da eklense, gereksiz örgüt üyeliği davalarının pek çoğu düşecek, Türkiye’de ifade özgürlüğü alanında ciddi bir rahatlama sağlanacak. Ama maalesef hükümet bu konudan geri duruyor şimdilik.
Burada savunulması gereken ilke Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’ne uyum sağlamak, orada sayılı temel insan haklarının üzerindeki kısıtların giderilmesini, o hakların kullanılmasının önündeki engellerin kaldırılması olmalı.
Öyle ya, bu ilkeler bütün Türkiye vatandaşları için geçerli olacak; özel bir grup için değil veya özel bir sorunu çözmek için değil.
Türkiye Kürt sorununu çözüm yoluna sokacaksa da böyle sokacak. Özel bir gruba, mesela Kürtlere yönelik yasalar yaparak değil, bütün Türkiye’yi bağlayacak yasalar yaparak. Demokrasi gelecekse sadece Kürtlere gelmeyecek, bize de gelecek. Yerel yönetimlerin yetkileri artacaksa sadece Kürtlerinki artmayacak bizimkiler de artacak. İnsan hakları geçerli olacaksa hepimiz için geçerli olacak.
‘Zaten eşit vatandaşlık temelinde çözüm’ denen şey de budur. Bizler de, PKK yüzünden artık talep etmeyi bile unuttuğumuz özgürlüklerimize, haklarımıza kavuşacağız. Bu ülkede demokrasi ve insan hakları sadece Kürtler için kısıtlı değil çünkü.
CHP ve BDP, sırf kendi özel talepleri yeterince karşılanmıyor diye 4. yargı paketine hayır oyu mu verecek? Eğer öyle olursa, bu paketin sağladığı iyileştirmelerden herkesi mahrum etmeyi de göze almış olacaklar.
Paketi yetersiz bulup daha iyi yapmaya çalışmak başka şey, ‘Bu paket bizim
işimizi görümüyor’ diyerek ona karşı çıkmak başka şey.

Haberin Devamı

‘Her şey olabilirsiniz, Kürt olamazsınız’

Haberin Devamı

Bu köşede dün çıkan yazımda, ‘Bu ülkede herşey olabilirsiniz ama Kürt olamazsınız’ sözünü BDP milletvekili Altan Tan’a atfen verdim.
Sabah ilk olarak bir siyasetçi aradı, o sözün Altan Tan’a değil rahmetli Şerafettin Elçi’ye ait olduğunu söyledi.
Bu yetmedi, bir gazeteci dostumdan elektronik mektup aldım, o da sözün Şerafettin Elçi’ye ait olduğunu, 12 Eylül döneminde yargılanırken ona ‘Bakın Kürt olarak bakan da oldunuz’ diyen yargıca cevaben söylendiğini aktardı.
Daha sonra bir başka gazeteci arkadaşımdan daha mektup aldım, o da sözün rahmetli Musa Anter’e ait olduğunu söylüyordu. Hikaye benzerdi: Yargıç soruyor, Musa Anter de cevaben ‘Her şey olabilirsiniz ama Kürt olamazsınız’ diyordu.
Musa Anter veya Şerafettin Elçi fark etmez. Önemli olan, bu ülkede Kürtlerin kendilerini ‘Kürt’ hissederek ve bunu söyleyerek bir yere gelebileceklerini düşünmemeleri.

 

Yazarın Tüm Yazıları