ŞANGHAY BEŞLİSİ’NE DOĞRU (2) Erdoğan’ın Batı’ya tavrı sertleşiyor

BAŞBAKAN Recep Tayyip Erdoğan’ın Türkiye’nin Çin Halk Cumhuriyeti ve Rusya’nın başını çektiği “Şanghay Beşlisi”ne katılması yolundaki görüşü, dış politika uzmanları arasında ve siyasi çevrelerde hararetli bir tartışmaya yol açmış bulunuyor.

Haberin Devamı

Bu konuda başlıca iki tez ileri sürülüyor. Birinci grupta olanlar, bu çıkışın Başbakan’ın samimi bakışını yansıttığını, ikinci gruptakiler ise Erdoğan’ın AB karşısında pazarlık gücünü arttırmak için taktik amaçla bu manevraya giriştiğini savunuyor. Bir de her iki hedefi birlikte gözettiğini belirtenler var.

* * *

Başbakan, gerçekten de AB’nin Türkiye’ye dönük olumsuz tutumu karşısında bir pazarlık kartı olarak masaya Şanghay Beşlisi kozunu sürmüş olabilir.

Bugün AB adına söz sahibi olan Avrupalı liderlerin önemli bir bölümünün tam üyelik müzakerelerini dondurarak Türkiye’ye reva gördüğü muamele karşısında
Ankara’nın rahatsızlığını bir noktada kuvvetli bir şekilde göstermesi gerekiyordu.

Vizyonsuzluk, muhakeme kıtlığı ve basiretsizlikle temayüz eden Avrupalı karar vericileri bir şekilde sarsmak, oyunun ilelebet bu şekilde devam edemeyeceğini hissettirmek yararlı olabilir, ayarında tutulması koşuluyla... Erdoğan’ın çıkışı bu açıdan tasarlanan sarsıcı etkiyi fazlasıyla yapacaktır.

* * *

Haberin Devamı

Ama meselenin galiba bu gibi taktiksel hesapların ötesine geçen bir yönü daha var. Cengiz Çandar’ın Radikal’de birbirini izleyen iki yazıda yaptığı, Şang-hay Beşlisi ile ilgili sözlerinin Başbakan’ın samimi görüşlerini yansıttığı, dolayısıyla “önemsenmesi ve ciddiye alınması gerektiği” yolundaki değerlendirmesine katılıyorum.

Aslında Erdoğan’ın son dönemde Batı’ya karşı kullandığı söylemin ışığında tahlil ettiğimizde, son hamlesi çok daha sahici bir perspektifin içine oturuyor.

Bunun için Başbakan’ın 19 Ocak’ta Gaziantep Üniversitesi’nde yaptığı konuşmayı hatırlamak yeterli olabilir. Erdoğan, bugüne dek kayıtlara geçen en kuvvetli Batı aleyhtarı çıkışlarından biri olan bu açıklamasında bakın neler dedi:

Batı, güçlü bir Türkiye istemiyor. Türkiye güçlendikçe Batı ne yapacağını şaşırıyor. 10 sene önce tabii Türkiye’nin milli geliri 230 milyar dolar, şimdi 772 milyar dolar. 10 yılda bire üç katlayan bir Türkiye’yi Batı ister mi? İstemez. 36 milyar dolar ihracatı varken, 152 milyar dolar şu anda ihracatı var. Pastayı paylaşıyorsun, bunu Batı ister mi?”

Erdoğan,
ilginçtir ki, aynı konuşmasında 2012’de Türkiye’nin AB’ye ihracatının azalmasının Avrupa’daki ekonomik krizden kaynaklandığı yolundaki genel kabulün dışına çıkarak, bu durumu doğrudan Avrupa’nın “Türkiye’yi sindirme” politikasının bir sonucu olarak değerlendiriyor, “Avrupa ithalatını kesiyor,
Türkiye’yi burada ben sindireceğim diyor”
şeklinde konuşuyor.

* * *

Haberin Devamı

Aslında Erdoğan’ın “Batı güçlü Türkiye istemez” şeklindeki görüşünde, ilk gençliğinde bir Milli Görüşçü olarak rahle-i tedrisinden geçtiği Necmettin Erbakan’ın eski öğrencisinin düşünce ikliminde bıraktığı izleri görmek mümkündür.

Gaziantep konuşması, AB sürecinin duraklamasıyla birlikte Erdoğan’ın söyleminde beliren ve AB krize girerken Türk ekonomisinin büyümesinin getirdiği özgüvenle katlanan Batı aleyhtarı çizginin vardığı son noktalardan biridir. Başbakan, son dönemde bilincinde ve bilinçaltında Batı hakkında birikmiş ne kadar olumsuz düşünce ve duygu varsa, sıkça, herhangi bir şekilde baskılama ihtiyacını duymadan serbestçe ifade ediyor.

Örneğin geçen kasım ayında çıktığı Mısır gezisinde Erdoğan’ın Batı karşıtı çizgisi tavan yaptı. Erdoğan, bu gezisinde Batı’yı, eleştiri sınırlarının dışına çıkarak açıkça hasım gören, suçlayan bir dil kullandı, pek çok uluslararası meseleyi İslam dünyası ile Batı arasındaki bir çatışma içinde değerlendirdi. Mısır gezisinin en çarpıcı çıkışı “Bilesiniz ki, Batılı güçlerin bütün derdi İslam dünyasını kendi içinde paramparça etmektir, parçalamaktır” şeklindeki sözleriydi.

Bütün bunların ışığında baktığımızda, Başbakan’ın yüzünü Doğu’ya doğru çevirdiğine işaret eden “Şanghay Beşlisi” konusundaki çıkışının aslında gönlünden geçenleri yansıttığını söylemek hatalı olmaz.

Yarın Başbakan Erdoğan’ın önerisinin ne kadar gerçekçi olduğu sorusunu irdeleyelim.

Yazarın Tüm Yazıları